İnsanlıktan çıkış / dönüşüm...
Yine çok düşündürücü bi kitap...
Franz Kafka
Sadece okuduğum kitaplar, makaleler, beğendiğim müzikler ve biraz da farklı başlıklar...
adsense
26 Mart 2016 Cumartesi
17 Mart 2016 Perşembe
Albert Einstein'dan kızına mektup
980’lerin sonunda ünlü dehanın kızı olan Lieserl, Einstein’ın yazdığı 1400 mektubu Yahudi Üniversitesine bağışladı; tek bir şartı vardı: babasının ölümünün üzerinden 20 yıl geçene kadar içerikleri yayınlanmayacaktı. Bu okuyacağınız mektup Lieserl Einstein için olanlardan bir tanesi…
İzafiyet kuramını açıkladığım zaman çok az kişi beni anladı, şimdi insanlığa ulaşması için yazacaklarım da bu dünyada yanlış anlaşılma ve önyargıyla çarpışmaya mahkum.
Mektupları gerektiği sürece korumanı istiyorum, ta ki toplum şimdi açıklayacaklarımı kabul edecek düzeye gelene kadar.
Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç var. Bu güç herkesi kapsıyor ve yönetiyor , evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile o var ve henüz bizim tarafımızdan tanımlanamadı.
Bu evrensel güç SEVGİDİR.
Bilim insanları, evren için birleşik bir kuram ararken, görülemeyen en kuvvetli evrensel gücü unuttular.
Sevgi Işıktır, onu alıp verenleri aydınlatan.
Sevgi yer çekimidir, çünkü insanların birbirine çekim hissettmelerini sağlar.
Sevgi kuvvettir, çünkü bizdeki en iyiyi çoğaltır, ve insanlığın kör bencilliklerinde tükenmemesine izin verir.
Sevgi için yaşarız ve ölürüz.
Sevgi Tanrıdır ve Tanrı sevgidir.
Bu güç herşeyi açıklar ve yaşama anlam katar. Bu bizim çok uzun süredir göz ardı ettiğimiz bir çelişkidir, çünkü belki insanın evrende kendi özgür iradesiyle kullanamayacağı tek enerji olduğu için sevgiden korkuyoruz.
Sevgiye görünürlük verebilmek için, en ünlü denklemimde basit bir yer değiştirme yaptım.
Eğer E=mc2 yerine, dünyayı iyileştirecek olan enerjinin ışık hızının karesiyle çarpılacak sevgiyle sağlanabileceğini kabul edersek, şu sonuca varıyoruz: sevgi en kuvvetli güçtür, çünkü sınırı yoktur.
İnsanlığın evrendeki bizim düşmanımız haline gelen diğer güçleri kullanmakta ve kontrol etmekte ki başarısızlığından sonra kendimizi başka çeşit bir enerjiyle beslememiz zorunludur.
Eğer türümüzün hayatta kalmasını istiyorsak, eğer hayatta bir anlam bulmamız gerekiyorsa, eğer dünyayı ve içinde yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak, sevgi tek ve biricik cevaptır.
Belki bir sevgi bombası, gezegenimizi harap eden açgözlülük, nefret ve bencilliği tamamen yok edebilecek kadar güçlü bir cihaz, yapmaya hazır değiliz.
Buna rağmen her bireyin enerjisini açığa çıkartmayı bekleyen küçük ama kuvvetli bir jenaratör var.
Bu evrensel enerjiyi almayı ve vermeyi öğrendiğimiz zaman sevgili Lieserl, sevginin hepsini yendiğini, herşeyin ötesine geçtiğini doğrulayabileceğiz, çünkü sevgi hayatın en özlü kısmıdır.
Bütün hayatım boyunca kalbimin içinde sana dair sessizce atanları ifade edemediğim için çok derin bir pişmanlık duyuyorum. Belki artık özür dilemek için çok geç, ama zaman göreceli olduğu için sana söylemem gerekiyor : seni seviyorum ve nihai cevabı bulduğum için sana teşekkür ederim.
Baban Albert Einstein
İzafiyet kuramını açıkladığım zaman çok az kişi beni anladı, şimdi insanlığa ulaşması için yazacaklarım da bu dünyada yanlış anlaşılma ve önyargıyla çarpışmaya mahkum.
Mektupları gerektiği sürece korumanı istiyorum, ta ki toplum şimdi açıklayacaklarımı kabul edecek düzeye gelene kadar.
Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç var. Bu güç herkesi kapsıyor ve yönetiyor , evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile o var ve henüz bizim tarafımızdan tanımlanamadı.
Bu evrensel güç SEVGİDİR.
Bilim insanları, evren için birleşik bir kuram ararken, görülemeyen en kuvvetli evrensel gücü unuttular.
Sevgi Işıktır, onu alıp verenleri aydınlatan.
Sevgi yer çekimidir, çünkü insanların birbirine çekim hissettmelerini sağlar.
Sevgi kuvvettir, çünkü bizdeki en iyiyi çoğaltır, ve insanlığın kör bencilliklerinde tükenmemesine izin verir.
Sevgi için yaşarız ve ölürüz.
Sevgi Tanrıdır ve Tanrı sevgidir.
Bu güç herşeyi açıklar ve yaşama anlam katar. Bu bizim çok uzun süredir göz ardı ettiğimiz bir çelişkidir, çünkü belki insanın evrende kendi özgür iradesiyle kullanamayacağı tek enerji olduğu için sevgiden korkuyoruz.
Sevgiye görünürlük verebilmek için, en ünlü denklemimde basit bir yer değiştirme yaptım.
Eğer E=mc2 yerine, dünyayı iyileştirecek olan enerjinin ışık hızının karesiyle çarpılacak sevgiyle sağlanabileceğini kabul edersek, şu sonuca varıyoruz: sevgi en kuvvetli güçtür, çünkü sınırı yoktur.
İnsanlığın evrendeki bizim düşmanımız haline gelen diğer güçleri kullanmakta ve kontrol etmekte ki başarısızlığından sonra kendimizi başka çeşit bir enerjiyle beslememiz zorunludur.
Eğer türümüzün hayatta kalmasını istiyorsak, eğer hayatta bir anlam bulmamız gerekiyorsa, eğer dünyayı ve içinde yaşayan her duyarlı varlığı kurtarmak istiyorsak, sevgi tek ve biricik cevaptır.
Belki bir sevgi bombası, gezegenimizi harap eden açgözlülük, nefret ve bencilliği tamamen yok edebilecek kadar güçlü bir cihaz, yapmaya hazır değiliz.
Buna rağmen her bireyin enerjisini açığa çıkartmayı bekleyen küçük ama kuvvetli bir jenaratör var.
Bu evrensel enerjiyi almayı ve vermeyi öğrendiğimiz zaman sevgili Lieserl, sevginin hepsini yendiğini, herşeyin ötesine geçtiğini doğrulayabileceğiz, çünkü sevgi hayatın en özlü kısmıdır.
Bütün hayatım boyunca kalbimin içinde sana dair sessizce atanları ifade edemediğim için çok derin bir pişmanlık duyuyorum. Belki artık özür dilemek için çok geç, ama zaman göreceli olduğu için sana söylemem gerekiyor : seni seviyorum ve nihai cevabı bulduğum için sana teşekkür ederim.
Baban Albert Einstein
14 Mart 2016 Pazartesi
Evet, kararınız ne olurdu?
Küçük bir köyde, çocuklar neşeyle demiryolunda oynamaktalar. İki demiryolu var, biri kullanım dışı, diğeri kullanımda. Yalnızca bir çocuk kullanımda olmayan rayların üzerinde, diğerleri ise trenin geçtiği demiryolundalar. Treni siz kullanıyorsunuz ve oyun oynayan çocukları son anda gördünüz. Treni durdurma şansınız yok. Ya makas değiştirip, kullanımda olmayan demiryoluna geçecek ve bir çocuğu ezeceksiniz ya da yolunuza devam edip rayların üzerindeki tüm çocukları öldüreceksiniz.
Evet, kararınız ne olurdu?
Bu soruyu sorduğum kişilerin çoğu " Tüm çocukları ezmek yerine bir çocuğu ezerim" diyerek makas değiştirip, kullanım dışı olan demiryoluna geçiş yapacaklarını söylediler. Aynı soruyu onbeş yaşındaki birine sordum. Onların yanıtı büyüklerden farklı oldu. "Aynen yoluma devam ederdim, çünkü trenin geleceğini bilerek orada oynayan çocuklar hatalı, diğer çocuk değil." dediler. Doğrusu, bu yanıt beni sevindirdi.
Akılcı düşünmek gerekirse, bir çok kişiyi yitirmektense bir kişiyi yitirmek doğru gibi görünüyor değil mi? Oysa önce "doğru" nedir ona karar vermeliyiz sanırım. Tek başına oynayan çocuk doğru karar vererek güvenli bir yerde oynamaktadır. Ama biz, trenin geleceğini bilerek tehlikeli yerde oynayan arkadaşlarının yerine, doğru biçimde davranan çocuğu cezalandırmayı düşünüyoruz. Bedelini yaşamıyla ödemesi beklenen çocuğun tek hatası (!) çoğunluğa katılıp yanlış biçimde davranmak yerine tek başına doğru olanı uygulamış olması. Ne dersiniz, bu işte bir terslik yok mu?
Sınavlarda geçerli olan "üç yanlış bir doğruyu götürür" kuralı, çoğu kez günlük yaşam içinde farklı biçimlerde uygulanmaktadır. Üç yanlış insanı kurtarmak için bir doğru insanı kolayca gözden çıkarıveririz çoğu kez.
Çocuklar; yeterince yaşam deneyimi olmadıkları için, önlerinde onları etkileyecek pek çok olumsuz örnek olmadığı, çoğunluğun ne dediğini, ne düşündüğünü henüz bilmedikleri, umursamadıkları için özgür iradeleri ve sağduyuları ile yanıt verirlerken biz büyükler çoğu kez en az zararla "o an"ı kurtarmayı" düşünürüz.
Peki, makası değiştirdik, diğer çocukları kurtarmak uğruna tek çocuğu ezmeyi göze alarak kullanım dışı demiryoluna girdik diyelim, kaybımız yalnızca bir çocuk mu olacak dersiniz? Gözden kaçırdığımız çoook önemli bir ayrıntı var bence.
Tek çocuğun oynadığı demiryolunun kullanımda olmamasının bir nedeni olmalı değil mi? Biz yalnızca bir çocuğu gözden çıkardığımızı ve böylece bir kaç çocuğun yaşamını kurtardığımızı sanırken trendeki tüm yolcuların yaşamını da tehlikeye atıyor olmayalım sakın.
Yaşam yolculuğunda her birimiz makinistiz. Ne denli basit ya da bireysel görünse de aldığımız pek çok karar trendeki tüm yolcuları ilgilendiriyor. Yanlış kararlarımızın bedelini yaşamını doğrulara adamış insanların ödediğini, aldığımız yanlış kararlarla toplumun geleceğini de tehlikeye atıyor olabileceğimizi unutmayalım.
Doğru olan her zaman çoğunluğun söylediği değildir ya da herkes tarafından uygulanan her zaman doğru olan değildir.
Evet, kararınız ne olurdu?
Bu soruyu sorduğum kişilerin çoğu " Tüm çocukları ezmek yerine bir çocuğu ezerim" diyerek makas değiştirip, kullanım dışı olan demiryoluna geçiş yapacaklarını söylediler. Aynı soruyu onbeş yaşındaki birine sordum. Onların yanıtı büyüklerden farklı oldu. "Aynen yoluma devam ederdim, çünkü trenin geleceğini bilerek orada oynayan çocuklar hatalı, diğer çocuk değil." dediler. Doğrusu, bu yanıt beni sevindirdi.
Akılcı düşünmek gerekirse, bir çok kişiyi yitirmektense bir kişiyi yitirmek doğru gibi görünüyor değil mi? Oysa önce "doğru" nedir ona karar vermeliyiz sanırım. Tek başına oynayan çocuk doğru karar vererek güvenli bir yerde oynamaktadır. Ama biz, trenin geleceğini bilerek tehlikeli yerde oynayan arkadaşlarının yerine, doğru biçimde davranan çocuğu cezalandırmayı düşünüyoruz. Bedelini yaşamıyla ödemesi beklenen çocuğun tek hatası (!) çoğunluğa katılıp yanlış biçimde davranmak yerine tek başına doğru olanı uygulamış olması. Ne dersiniz, bu işte bir terslik yok mu?
Sınavlarda geçerli olan "üç yanlış bir doğruyu götürür" kuralı, çoğu kez günlük yaşam içinde farklı biçimlerde uygulanmaktadır. Üç yanlış insanı kurtarmak için bir doğru insanı kolayca gözden çıkarıveririz çoğu kez.
Çocuklar; yeterince yaşam deneyimi olmadıkları için, önlerinde onları etkileyecek pek çok olumsuz örnek olmadığı, çoğunluğun ne dediğini, ne düşündüğünü henüz bilmedikleri, umursamadıkları için özgür iradeleri ve sağduyuları ile yanıt verirlerken biz büyükler çoğu kez en az zararla "o an"ı kurtarmayı" düşünürüz.
Peki, makası değiştirdik, diğer çocukları kurtarmak uğruna tek çocuğu ezmeyi göze alarak kullanım dışı demiryoluna girdik diyelim, kaybımız yalnızca bir çocuk mu olacak dersiniz? Gözden kaçırdığımız çoook önemli bir ayrıntı var bence.
Tek çocuğun oynadığı demiryolunun kullanımda olmamasının bir nedeni olmalı değil mi? Biz yalnızca bir çocuğu gözden çıkardığımızı ve böylece bir kaç çocuğun yaşamını kurtardığımızı sanırken trendeki tüm yolcuların yaşamını da tehlikeye atıyor olmayalım sakın.
Yaşam yolculuğunda her birimiz makinistiz. Ne denli basit ya da bireysel görünse de aldığımız pek çok karar trendeki tüm yolcuları ilgilendiriyor. Yanlış kararlarımızın bedelini yaşamını doğrulara adamış insanların ödediğini, aldığımız yanlış kararlarla toplumun geleceğini de tehlikeye atıyor olabileceğimizi unutmayalım.
Doğru olan her zaman çoğunluğun söylediği değildir ya da herkes tarafından uygulanan her zaman doğru olan değildir.
11 Mart 2016 Cuma
Utopia

'Çünkü Skyllalar, Seleneler, sürüyle insan yiyen Laistygonlar, daha bilmem hangi canavarlar her yerde bulunabilir.Kolay kolay bulunmayan şey, doğrulukla, akıllıca düzenlenmiş bir toplumdur.'
'Duygularıma, tabiatıma aykırı bir durumda nasıl mutlu olabilirim ki?Ben şimdi özgür bir insanım, dilediğim gibi yaşıyorum.'
'Krallar yalnız savaşı düşünürler, bense bu sanatları ne anlarım, ne de anlamak isterim.Yalnız barışa yararlı sanatlar kralların pek umrunda değildir.'
'Hırsızlara en ağır cezaları verecek yerde, toplumun bütün üyelerine yaşama olanaklarını sağlasanız ve kimse kellesi pahasına çalmak zorunda kalmasa daha iyi olmaz mı?'
'Yasa koyanın aklı o kadar yanılmaz, o kadar kesin midir ki, buyruğunu dinlemeyen kılıcı hak etsin?'
'Bir dava ne kadar haksız olursa olsun, onu haklı gösterecek bir yargıç bulunur...O zaman bir tartışmadır başlar, değişik, çelişik görüşler apaçık bir gerçeği bulandırırlar; hakkın ta kendisi haksız gibi gösterilir.'
'Zenginlik ve özgürlük devlete başkaldırmaya, hor bakmaya götürür.Özgür ve zengin adam haksızlığa, zorbalığa kolay katlanamaz.'
'Kendim zengin olmaktansa, zenginlere baş olmayı isterim.'Bir halkın acıları, iniltileri ortasında keyif sürmek krallık değil, zindan bekçiliği etmektir.'
'Sizin yanlamasına yolun nereye cıkacağını kestiremiyorum.İnsan iyiyi gerçekleştirmezse, kötüyü yumuşatmalı hiç olmazsa diyorsunuz...En korkunç düşüncelere katılmanız , bir vebadan daha tehlikeli kararlara oy vermeniz gerekecek, buyuz karası görüşleri yalancıktan beğenmekse, bir casus ya da bir hainin yapabileceği bir iş olucak.'
'....insanları mutluluğa ulaştırmanın tek yolu, eşitlik ilkesini uygulamaktır.'
'Utopialılar için gerçek mutluluk düşünce gelişmesinin ta kendisidir.'
'Tanrı, büyük eserine hayran olanı, onun sırlarını, kurallarını bulmaya çalışanı sever.'
'...bir yasanın yorumu ne kadar basit olursa o kadar doğru sayılır.Yasaların basit ve açık yorumu herkesçe anlaşılabilir.'
'Bir devletin gelişmesi de, yıkılması da o devleti yönetenlerin ve yargıçların elindedir.'
Bizim 'sosyal bilimler' dediğimiz bilim dallarına, İngilizler hala 'humanities', Fransızlar hala 'humanites' derler.
Hümanist: İnsandan yana olan , insanı yücelten
'İnsan buna evet derse, ruhunu; hayır derse, bedenini yitirecekti.More ise, ruhunu yok etmektense, bedenini yok etmeye çoktan razıydı.'
'Yurtdaşların kin bağladığı, hor gördüğü bir kral; halkı ezerek, soyarak, dilenci durumuna düşürerek tahtında tutunabilecekse, bıraksın krallığı, insin gitsin tahtından...Halkın acıları, iniltileri ortasında keyif sürmek, krallık değil, zindan bekçiliğidir.'
'Çünkü gerçek mutluluk, bilim ve sanatla zenginleşen insan düşüncesinin özgürce gelişmesinden başka birşey değildir'
Adem toprağı belleyip, Havva yün eğirirken,
Bey kimdi? Efendi kim?
'İnsanlar içinde yaşadıkları ekonomik koşulların bir ürünüdür'
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)