Gitme Hamdim Gitme
Rumeli-Hüseyin Yaltırık
Gitme Hamdim Gitme Bre Oğlum Sen Bugün Oduna
Kafir Şumar Çıkacak Oğlum Senin Yoluna
Giderim Giderim Bre Annem Yol Uzun Bitmez
Kafir Şumar'ın Kurşunundan Geriye Dönelmez
Nişan Yağlicını Bre Annem Beline Bağlayıver
Neler Olmuş Hamdi'me Deyip Başımda Ağlayıver
Hamdi'nin Odunlarını Kimler Yakacak
Kara Gözlü Fatime'yi Kimler Saracak
Yayla Düzünde Bre Annem Odun Var Mıydı
Hamdı Şumar'ın Uracağından Haberin Var Mıydı
Hamdi, 1910 yılında Ustrumca’ya bağlı Çanaklı Köyü’nde dünyaya gelir. Köyün tamamına yakını gibi Hamdi’nin ailesi de geçimini çiftçilik ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Bunun yanı sıra köylüler odun ihtiyaçlarını ormandan keserek gidermektedirler.
Çalışkan delikanlı Hamdi, belli bir yaştan sonra tarla ve bahçe işlerinde ailesine yardımcı olmaya başlar. Evin odun ihtiyacını kendisi dağdaki ormanlıktan odun keserek karşılar.
Herkesin yardımına koştuğu için de köyde yediden yetmişe herkes tarafından çok sevilmektedir.
Gün gelir Hamdi gönlünü komşu köy Yenimahalle’deki Fatime’ye kaptırır. Onun için yaşamında yeni bir dönem başlamıştır ve sevip sevilmenin mutluluğunu doyasıya yaşamaktadır.
Aileleri de birbirini çok seven bu iki genci nişanlarlar. Çok geçmeden askerlik çağı gelen Hamdi askere gider. Günler haftaları, haftalar ayları kovalar derken Hamdi izine gelir. İzinde boş durmaz, bir yandan tarla işlerinde anne babasına yardım ederken diğer yandan da eşek sırtında 3-4 saatlik balkana (ormana) giderek odun kesip evine getirmektedir.
Bir gün yakın arkadaşı Yakup ile beraber ormana oduna gitmeye karar verirler. Ancak annesinin içinde sebebini anlayamadığı garip bir his vardır ve oğlunun oduna gitmesini hiç mi hiç istememektedir ama açıkça da gitme diyemez.
İki arkadaş hazırlıklarını tamamladıktan sonra yanlarında eşekleri olduğu halde yola çıkarken, anası kendini tutamaz ve “oğlum içimde garip bir his var, oduna gitmene razı değilim” dese de dinletemez.
İki delikanlı uzun bir yolculuktan sonra ormana varırlar. Kısa zamanda odunları kesip eşeklere yüklerler. Havada kara kara bulutlar toplanmış yağmur yağdı yağacak. Yakup Hamdi’ye “yağmur başlayınca yola çıkalım, şumar (ormancı) yağmurdan saklanırken biz de rahatça gideriz.” der ama dinletemez, yola çıkarlar. “Yaylacık” geçilip “İkiz Taşlar” mevkiine geldiklerinde şumarla karşılaşırlar. Korktukları başlarına gelmiştir. Şumar odun kesmek için verilen izin belgesini sorar, olmadığını anlayınca da baltalarına el koymak ister. Hamdi vermek istemeyince şumarla kavgaya tutuşur. Hamdi delikanlılığının verdiği kuvvetle şumarı döverek yere serer ve yol ortasında öylece bırakıp yollarına devam ederler.
Arkadaşı Yakup, şumarı yol ortasında bırakmanın doğru olmayacağını, Hamdi’den gidip onu kenara çekmesini ister. Baygın bıraktıkları şumar ayılmış ona doğru gelen Hamdi yi görünce öldürmeye geliyor diye korkup silahını ateşler ve Hamdi yi başından vurur.
“Yaylacık’tan çıktım başım selamet Ikizlerin taşlarına varmadan koptu kıyamet”
Yakup silah sesini duyunca koşarak geriye döndüğünde çok sevdiği arkadaşının kanlar içinde yerde yatmakta olduğunu görür. Telaşla arkadaşının yanına geldiğinde yaşadığını ve kurşunun başını sıyırıp geçtiğini anlar, yaralı arkadaşını vakit geçirmeden köye ulaştırır.
“Barbarova başından yağmur kopuştu Koş be Yakup koş be arkadaş Beynim tutuştu.”
Buradan akrabalarının yardımıyla Hamdi önce Usturumca’ya hastaneye götürülerek doktorlar tarafından muayene edilir. Ancak imkanları olmadığı için daha donanımlı İştip Hastanesi’ne sevk ederler.
Doktorlar kafatasında zedelenme olasılığına karşı ameliyata alıp kafatasını açarlar. Başındaki sıyrıkla yürüyerek hastaneye gelen Hamdi ameliyat masasından kalkamaz ve genç yaşta hayata veda eder.
“Nişan yağlıcığını bre annem başıma bağlayıver,
Neler olmuş Hamdi’me deyip başımda ağlayıver.”
Bu olay başta annesini, çok sevdiği Fatime’yi, akrabalarını ve tanıyan tanımayan herkesi derinden yaralar ve üzüntüye boğar.
“Hamdim odunlarını kimler yakacak, Kara gözlü Fatime’yi kimler saracak”
1930’lu yılların başında meydana gelen bu acılı olay yöre halkınca türkü yapılıp söylenmeye başlamış, o zamandan bu zamana canlılığını koruyarak hepimizin dilinde, sevilerek ve biraz da hüzünlenerek söylenir olmuştur.
Adlarına türkü yakılan Hamdi’leri, Zümbül’leri, Muradiyeleri, Kara Yusufları ve daha nice türkü kahramanlarını rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Ruhları şad olsun...