Füsün; 'Bana yalan söylemeni isterdim aslında...Çünkü insan ancak kaybetmekten cok korktuğu bir şey için yalan söyler.'
Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez.Bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının altın anını 'şimdi' yaşadıklarını içtenlikle düşünebilir ya da söyleyebilirler belki, ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar.Çünkü özellikle gençliğinde hiç kimse bundan sınra her şeyin daha kötü olacağını düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi,insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur.
...en mutlu anı işaret ettiğimizde, onun çoktan geçmişte kaldığını, bir daha gelmeyeceğini, bu yüzden acı verdiğini de biliriz.Bu acıyı dayanabilir kılan tek şey, o altın andan kalma bir eşyaya sahip olmaktır.
'...Oğlum, bir kadına, zamanında, iş işten geçmeden iyi davranmayı bilmek lazım."
...ben mutluluğumu, onu korumak için değil, derinden derine yaklaşmakta olan bir mutsuzluktan, Füsun'u kaybetmekten korktuğum için fark etmiyordum.
...korkularının üzerine, düşüncesizlikle gidenlerin(bazılarının cesaret dediği şey budur) yapacağı gibi...
Sibel; "Yoksul ve hırslı bir kız olduğu için onunla böyle kolay bir ilişki kurabildin...Tezgahtar olmasaydı, belki de kimselerden utanmaz, onunla evlenirdin...Seni hasta eden şey bunlar işte...Onunla evlenememek, o kadar cesur olamamak."
Sibel;"Bence kültürlü ve uygar olmak da herkesin birbiriyle eşit ve özgür olması değil, herkesin kibarca diğerleriyle eşit ve özgürmüş gibi davranmasıdır."
...aşk ile birlikte umut bana acımla bitrlikte yaşama gücü verdiği için, çektiğim ıstırabın süresini uzatmaktan başka bir sonuç da vermiyordu.
Mutluluk, insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca.(ona hemen sahip olmanız gerekmez)
Hissetmek ile hayal etmenin açtığı bu muğlak alem, bakışma sanatının inceliklerini yavaş yavaş Füsun sayesinde öğrenirken fark ettiğim ikinci büyük keşif oldu.
Bir kere sessizliğe büründükten sonra insanın ağzını açmasına imkan olmadığını, hatta insanın yıllarca, yüzyıllarca susacağını, onu sınıfta şaşkınlıkla seyrederken anlayamazdım...Ona olan aşkım, takıntım, her neyse, başka biriyle özgürce bu dünyayı paylaşmak yolunu tutamıyordu bir türlü.
Olup bitenleri, her şeyi aramızda en iyi Tarık Bey görmezlikten geliyor, en iyi o "gibi yapıyor"du.
...ona Masumiyet Müzesi'nin ölenle yaşamak için yapılmış bir yer olduğunu söyleyecektim.
İki türlü koleksiyoncu vardır:
1.Koleksiyonuyla gurulanıp onu teşhir etmek isteyen Mağrurlar(genellikle Batı medeniyetinden çıkar)
2.Toplayıp biriktirdiklerini bir kenarda gizleyen utangaçlar(modernlik dışı bir durum)
Utangaç koleksiyoncuların yaşadıkları toplum, koleksiyonları ve müzeleri önemsemediği için, toplamak bilgiye, öğrenmeye katkısı olan itibarlı bir şey olarak değil, saklanması gereken bir utanç olarak yaşanır.Çünkü koleksiyonlar utangaçların ülkesinde faydalı bir bilgiye değil, yalnızca utangaç koleksiyoncunun yarasına işaret eder.
İnsan, koleksiyonu yapan kişiyle, müzede gezerken, odaların birinde ya da merdivenlerde o ölmeden önce karşılaşabilir.Tuhaf değil mi Nesibe Hala?
Aristo'ya göre anları birleştiren çizginin Zaman olması gibi, eşyaları birleştiren çizginin de bir hikaye olacağını anlıyordum.
ORHAN PAMUK
Müze'den...