Sadece okuduğum kitaplar, makaleler, beğendiğim müzikler ve biraz da farklı başlıklar...
adsense
21 Aralık 2017 Perşembe
Kalp
"Kalbin kendine has nedenleri vardır ki, akıl hiç bir zaman anlayamaz."
Blaise Pascal
yine der di ki eski müdürüm Novartis Pharma Türkiye CFO'luğunu yapmış Wolfgang Kirshmayr
"...if you come up to no choice after you count all minuses and pluses, then go with your gut feeling"
sanırım hayatım boyunca önemli kararlarımın hepsinde mantığımdan daha ağırlıklı olan bu his vardı...Ne de doğru yapmışım diyorum düşündüğümde, onun için not düşelim. :-)
Zihni
Çok hoşuma giden Nişantaşında güzel bir bar Zihni, önerilir
Perşembeleri - Atilla Demircioğlu
http://www.zihnibar.com/
Perşembeleri - Atilla Demircioğlu
http://www.zihnibar.com/
18 Aralık 2017 Pazartesi
NUTUK (SÖYLEV)
Genel Durumun Dar bir çerçeve içinden görünüşü
Düşman devletler Osmanlı Devleti'ne ve ülkesine maddi ve manevi saldırı halinde;yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler.Padişah ve Halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka birşey düşünmüyor.Hükümeti de aynı durumda.Farkında olmadığı halde başsız kalan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde olup bitecekleri bekliyor.Felaketin dehşet ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve hissedebildikleri etkilere göre kurtuluş çaresi olarak gördükleri yollara başvuruyorlar...Ordu, adı var kendi yok bir durumda.Komutanlar ve subaylar 1.Dünya Savaşı'nın bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun, yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle kan ağlıyor, gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumunun kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul...
Ulus ve ordu, Padişah ve Halife'nin hainliğinden haberdar olmadığı gibi,o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bir bağlılık ve uysallık içinde...Halife ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinden de yoksun...Bu inançla bağdaşmayan bir düşünce ve görüş ileri sürenlerin vay haline!Hemen dinsiz,vatansız,hain,istenmeyen olur...
"Ulusun egemenliğine dayanan, kayıtsız şartsız, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak!" İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Türk'ün onuru ve gururu ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür.Böyle bir ulus esir yaşamaktansan yok olsun daha iyidir!
"Ya bağımsızlık ya ölüm!"
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
Önder olacakların her ne pahasına olursa olsun amaçtan dönmemeleri, yurtta barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar amaç uğrunda özveriye devam edeceklerine işin başında karar vermeleri gerekir.
Kalplerinde bu gücü duymayanların işe girişmemeleri çok daha iyidir.Çünkü böyle bir durumda hem kendilerini hem de ulusu aldatmış olurlar.
Efendiler, tarih, karşı gelinemez bir biçimde ortaya koymuştur ki, büyük davalarda başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir önderin varlığı çok gereklidir.Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve beceriksizlik içinde, bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, yurtseverim diyen bin bir insanın, bin bir türlü davranış ve inanç gösterdiği karışık bir zamanda, danışmalarla, birçok saygın ve güçlü kişilerin sözlerine bel bağlama zorunluluğuna inanmakla, sağlam , kararlı ve özellikle hızla yol almak ve en sonunda ulaşılması çok güç olan hedefe varmak mümkün müdür?
"Bir ulus varlığını ve bağımsızlığını korumak için düşünülebilen girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarır.Ya başaramazsa demek, o ulusun ölmüş olduğu kararına varmak demektir.Öyle ise, ulus yaşadıkça ve özverili girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konusu olmaz."
Siz tarafsız durumda kalmayı tercih ediyorsunuz.Oysa tutumunuz hiçbir zaman tarafsızlık olamaz.Çünkü siz, ulusun haklı davranışına karşı tarafsızlığınızı ileri sürdüğünüz zaman, haince davranışlarıyla yasa dışı olan ve aslında yok sayılan Ferit Paşa hükümetinin memurluğunu yapmış oluyorsunuz.
Genel durumu yönetip yürütme sorumluluğu yüklenenler, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye, elden geldiğince yakın bulunurlar.Yeter ki bu yaklaşma, genel durumu gözden uzak bırakacak ölçüde olmasın.Ankara bu koşulları üzerinde taşıyan bir noktaydı.
"Adalet ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur.Türk ulusu, Türkiye'nin yarınki çocukları bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar."
Bir toplumun yaşamasının ve mutluluğunun, ancak dilekte ve dileği gerçekleştirme yolunda tam bir birlik halinde olmasına bağlı bulunduğunu açıkladık.Yurdun kurtarılması, bağımsızlığın sağlanması amacına yönelmiş olan ulusan birliğimizin, köklü ve düzenli örgütlerin varlığına ve bu örgütleri iyi yönetebilecek kafaların ve güçlerin, bir tek beyin, bir tek güç olarak birleşmiş ve kaynaşmış duruma gelmesine bağlı olduğunu söyledik.
Türk ulusunun yüreğinden, vicdanından kopup gelen en köklü, en belirgin istek ve inanç belli olmuştu:Kurtuluş!
Müdafaai Hukuk Cemiyeti Grubu
Misaki Milli
Milletvekilleri, İstanbul'daki iç ve dış etkiler altında, barış sağlamak ülküsünü savsaklayarak, kulluk, yükselme isteği, kıskançlık, kuruntu, vb gibi nedenlerle bölünmüşlerdir...Bu duruma karşı önlem şudur:Azınlık bile olsa ilkelerimize yüzde yüz bağlı arkadaşlardan bir grupla yetinmek...Bunun sakıncası, uysallığın sakıncasından azdır.Hükümeti, kayıtsız, koşulsuz düşürmek gereklidir. Kesin savaş durumu almak gereklidir.
...Biz elbette, kendimizi bir kederciliğe bırakamazdık.Tersine, olayların nasıl gelişebileceğini önceden gerçeğe yakın olarak kestirip karşı önlemlerini düşünmek ve zamanında kararsızlığa
düşmeden uygulamak yanlısıydık.İşte bundan dolayıdır ki daha önceden düşünceleri yoklamaya başlamıştık.
İkinci İnönü Zaferi ve İsmet Paşa'nın metristepe'den gördüğü durum:
Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa'ya
"...Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun makul talihini de yendiniz."
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal
"Savunma hattı yoktur.Savunma alanı vardır.O alan bütün yurttur."
Efendiler, dedim, bu üç türlü araç ya da kuvvetin düşmana karşı kurduğu iki nitelikte düşünülebilir.Kolay anlaşılmak için şöyle diyeyim:"İç cephe, görünürdeki cephe.Temel olan iç cephedir.Bu cephe bütün ülkenin, bütün ulusun meydana getirdiği cephedir.Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir.Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir; ama bu durum, hiçbir zaman bir ülkeyi, bir ulusu yok edemez.Önemli olan ülkeyi temelinden yıkan,ulusu tutsak ettiren iç cephenin düşmesidir.Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.Bugüne kadar başarı da sağlamışlardır.Gerçekten "kaleyi içinden almak" dışından zorlamaktan çok kolaydır.Bu amaçla içimize kadar sokulabilen arabozucu mikropların, araçların bulunduğunu ileri sürmek anlamsız değildir."
Gerçekten, bugünün yaşama koşulları içinde, bir birey için olduğu gibi bir ulus için de gücünü ve yeteneğini eylemli iş ile gösterip kanıtlamadıkça kendisine saygı gösterilmesini ve önem verilmesini beklemek boşunadır.Güçten ve yetenekten yoksun olanlara yüz verilmez.İnsanlık, adalet mertlik gereklerini; bütün bu niteliklerin kendilerinde bulunduğunu gösterenler isteyebilir.
"Hayır!Ne orada bulunacaksın, ne de burada! Öyle bir yerde bulunacaksın ki hepsini yöneteceksin.O zaman "Ben hiçbirini gereği gibi göremem!" der.Elbet göremezsin, elbet gözlerinle göremezsin! Aklında ve anlayışınla görmek gerekir."
"Çünkü ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe,Akdeniz'e ulaşmış bulunuyorlardı"
...Bu yapıt, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtıdır.Bu yapıtı yaratan bir ulusun çocuğu, bir ordunun Başkomutanı olduğum için sonsuza kadar mutlu ve bahtiyarım.
...Bu Meclis Türkiye halkının meclisidir.Bu Meclisin niteliği ve yetkisi yalnız ve ancak Türkiye halkının ve Türk yurdunun varlığı ve geleceği ile ilgilidir ve ancak ona etki yapabilir.Meclisimiz, kendi kendine bütün Müslümanlık dünyasını içine alan bir güç edinemez efendiler! Türk ulusu ve onun temsilcilerinden kurulmuş olan Meclisimiz kendi varlığını, halife unvanını taşıyan ya da taşıyacak olan bir kişinin eline veremez ve vermeyecektir efendiler!
"İnsanlıkta din duygu ve bilgisi, her türlü boş inançlardan sıyrılarak gerçek bilim ve teknik ışığıyla arınıp olgunlaşıncaya kadar, din oyunu oyuncularına her yerde rastlanacaktır."
Komutanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler.Gerekli ve yapılabilecek olan işleri emrederken kendini, o emri yürütecek olanın yerine koymak ve emrin nasıl uygulanıp yürütülebileceğini düşünmek ve bilmek zorundadırlar.
"Efendiler, bu yazıların anlamı ve düşüncelerin amacı bugün kolaylıkla anlaşılmaktadır.Yarın daha açık olarak anlaşılacaktır.Gelecek kuşakların, Türkiye Cumhuriyetin ilanı günü ona hiç acımadan saldıranların başında "cumhuriyetçiyim" diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmayınız! Tersine, Türkiye'nin aydın ve cumhuriyetçi cocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek inanışlarını irdeleyip saptamakta hiç de kararsız kalmayacaklardır."
....Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası diye bir parti kurdular.
"Cumhuriyet" sözcüğünü söylemekten bile çekinenlerin, cumhuriyeti, doğduğu gün boğmak isteyenlerin, kurdukları partiye "Cumhuriyet" hem de "İlerici Cumhuriyet" adını vermeleri, nasıl ciddi ve ne derece samimi bir davranış sayılabilir?
..."Parti, dinsel düşünce ve inançlara saygılıdır" sözlerini ilke edinip bayrak gibi kullanan kişilerden, iyi niyet beklenebilir mi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri, bilgisizleri, bağnazları ve boş inançlara saplanmış olanları aldatarak özel çıkarlar sağlamaya kalkışmış kimselerin taşıdıkları bayrak değil mi idi?Türk ulusu yüzyıllardan beri, sonu gelmeyen yıkımlara, içinden çıkabilmek için büyük özveriler isteyen pis bataklıklara, hep bu bayrak gösterilerek sürüklenmemiş mi idi?"
MUSTAFA KEMAL ATATURK
Düşman devletler Osmanlı Devleti'ne ve ülkesine maddi ve manevi saldırı halinde;yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler.Padişah ve Halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka birşey düşünmüyor.Hükümeti de aynı durumda.Farkında olmadığı halde başsız kalan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde olup bitecekleri bekliyor.Felaketin dehşet ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve hissedebildikleri etkilere göre kurtuluş çaresi olarak gördükleri yollara başvuruyorlar...Ordu, adı var kendi yok bir durumda.Komutanlar ve subaylar 1.Dünya Savaşı'nın bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun, yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle kan ağlıyor, gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumunun kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul...
Ulus ve ordu, Padişah ve Halife'nin hainliğinden haberdar olmadığı gibi,o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bir bağlılık ve uysallık içinde...Halife ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinden de yoksun...Bu inançla bağdaşmayan bir düşünce ve görüş ileri sürenlerin vay haline!Hemen dinsiz,vatansız,hain,istenmeyen olur...
"Ulusun egemenliğine dayanan, kayıtsız şartsız, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak!" İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Türk'ün onuru ve gururu ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür.Böyle bir ulus esir yaşamaktansan yok olsun daha iyidir!
"Ya bağımsızlık ya ölüm!"
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
Önder olacakların her ne pahasına olursa olsun amaçtan dönmemeleri, yurtta barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar amaç uğrunda özveriye devam edeceklerine işin başında karar vermeleri gerekir.
Kalplerinde bu gücü duymayanların işe girişmemeleri çok daha iyidir.Çünkü böyle bir durumda hem kendilerini hem de ulusu aldatmış olurlar.
Efendiler, tarih, karşı gelinemez bir biçimde ortaya koymuştur ki, büyük davalarda başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir önderin varlığı çok gereklidir.Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve beceriksizlik içinde, bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, yurtseverim diyen bin bir insanın, bin bir türlü davranış ve inanç gösterdiği karışık bir zamanda, danışmalarla, birçok saygın ve güçlü kişilerin sözlerine bel bağlama zorunluluğuna inanmakla, sağlam , kararlı ve özellikle hızla yol almak ve en sonunda ulaşılması çok güç olan hedefe varmak mümkün müdür?
"Bir ulus varlığını ve bağımsızlığını korumak için düşünülebilen girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarır.Ya başaramazsa demek, o ulusun ölmüş olduğu kararına varmak demektir.Öyle ise, ulus yaşadıkça ve özverili girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konusu olmaz."
Siz tarafsız durumda kalmayı tercih ediyorsunuz.Oysa tutumunuz hiçbir zaman tarafsızlık olamaz.Çünkü siz, ulusun haklı davranışına karşı tarafsızlığınızı ileri sürdüğünüz zaman, haince davranışlarıyla yasa dışı olan ve aslında yok sayılan Ferit Paşa hükümetinin memurluğunu yapmış oluyorsunuz.
Genel durumu yönetip yürütme sorumluluğu yüklenenler, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye, elden geldiğince yakın bulunurlar.Yeter ki bu yaklaşma, genel durumu gözden uzak bırakacak ölçüde olmasın.Ankara bu koşulları üzerinde taşıyan bir noktaydı.
"Adalet ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur.Türk ulusu, Türkiye'nin yarınki çocukları bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar."
Bir toplumun yaşamasının ve mutluluğunun, ancak dilekte ve dileği gerçekleştirme yolunda tam bir birlik halinde olmasına bağlı bulunduğunu açıkladık.Yurdun kurtarılması, bağımsızlığın sağlanması amacına yönelmiş olan ulusan birliğimizin, köklü ve düzenli örgütlerin varlığına ve bu örgütleri iyi yönetebilecek kafaların ve güçlerin, bir tek beyin, bir tek güç olarak birleşmiş ve kaynaşmış duruma gelmesine bağlı olduğunu söyledik.
Türk ulusunun yüreğinden, vicdanından kopup gelen en köklü, en belirgin istek ve inanç belli olmuştu:Kurtuluş!
Müdafaai Hukuk Cemiyeti Grubu
Misaki Milli
Milletvekilleri, İstanbul'daki iç ve dış etkiler altında, barış sağlamak ülküsünü savsaklayarak, kulluk, yükselme isteği, kıskançlık, kuruntu, vb gibi nedenlerle bölünmüşlerdir...Bu duruma karşı önlem şudur:Azınlık bile olsa ilkelerimize yüzde yüz bağlı arkadaşlardan bir grupla yetinmek...Bunun sakıncası, uysallığın sakıncasından azdır.Hükümeti, kayıtsız, koşulsuz düşürmek gereklidir. Kesin savaş durumu almak gereklidir.
...Biz elbette, kendimizi bir kederciliğe bırakamazdık.Tersine, olayların nasıl gelişebileceğini önceden gerçeğe yakın olarak kestirip karşı önlemlerini düşünmek ve zamanında kararsızlığa
düşmeden uygulamak yanlısıydık.İşte bundan dolayıdır ki daha önceden düşünceleri yoklamaya başlamıştık.
İkinci İnönü Zaferi ve İsmet Paşa'nın metristepe'den gördüğü durum:
Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa'ya
"...Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun makul talihini de yendiniz."
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal
"Savunma hattı yoktur.Savunma alanı vardır.O alan bütün yurttur."
Efendiler, dedim, bu üç türlü araç ya da kuvvetin düşmana karşı kurduğu iki nitelikte düşünülebilir.Kolay anlaşılmak için şöyle diyeyim:"İç cephe, görünürdeki cephe.Temel olan iç cephedir.Bu cephe bütün ülkenin, bütün ulusun meydana getirdiği cephedir.Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir.Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir; ama bu durum, hiçbir zaman bir ülkeyi, bir ulusu yok edemez.Önemli olan ülkeyi temelinden yıkan,ulusu tutsak ettiren iç cephenin düşmesidir.Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.Bugüne kadar başarı da sağlamışlardır.Gerçekten "kaleyi içinden almak" dışından zorlamaktan çok kolaydır.Bu amaçla içimize kadar sokulabilen arabozucu mikropların, araçların bulunduğunu ileri sürmek anlamsız değildir."
Gerçekten, bugünün yaşama koşulları içinde, bir birey için olduğu gibi bir ulus için de gücünü ve yeteneğini eylemli iş ile gösterip kanıtlamadıkça kendisine saygı gösterilmesini ve önem verilmesini beklemek boşunadır.Güçten ve yetenekten yoksun olanlara yüz verilmez.İnsanlık, adalet mertlik gereklerini; bütün bu niteliklerin kendilerinde bulunduğunu gösterenler isteyebilir.
"Hayır!Ne orada bulunacaksın, ne de burada! Öyle bir yerde bulunacaksın ki hepsini yöneteceksin.O zaman "Ben hiçbirini gereği gibi göremem!" der.Elbet göremezsin, elbet gözlerinle göremezsin! Aklında ve anlayışınla görmek gerekir."
"Çünkü ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe,Akdeniz'e ulaşmış bulunuyorlardı"
...Bu yapıt, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtıdır.Bu yapıtı yaratan bir ulusun çocuğu, bir ordunun Başkomutanı olduğum için sonsuza kadar mutlu ve bahtiyarım.
...Bu Meclis Türkiye halkının meclisidir.Bu Meclisin niteliği ve yetkisi yalnız ve ancak Türkiye halkının ve Türk yurdunun varlığı ve geleceği ile ilgilidir ve ancak ona etki yapabilir.Meclisimiz, kendi kendine bütün Müslümanlık dünyasını içine alan bir güç edinemez efendiler! Türk ulusu ve onun temsilcilerinden kurulmuş olan Meclisimiz kendi varlığını, halife unvanını taşıyan ya da taşıyacak olan bir kişinin eline veremez ve vermeyecektir efendiler!
"İnsanlıkta din duygu ve bilgisi, her türlü boş inançlardan sıyrılarak gerçek bilim ve teknik ışığıyla arınıp olgunlaşıncaya kadar, din oyunu oyuncularına her yerde rastlanacaktır."
Komutanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler.Gerekli ve yapılabilecek olan işleri emrederken kendini, o emri yürütecek olanın yerine koymak ve emrin nasıl uygulanıp yürütülebileceğini düşünmek ve bilmek zorundadırlar.
"Efendiler, bu yazıların anlamı ve düşüncelerin amacı bugün kolaylıkla anlaşılmaktadır.Yarın daha açık olarak anlaşılacaktır.Gelecek kuşakların, Türkiye Cumhuriyetin ilanı günü ona hiç acımadan saldıranların başında "cumhuriyetçiyim" diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmayınız! Tersine, Türkiye'nin aydın ve cumhuriyetçi cocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek inanışlarını irdeleyip saptamakta hiç de kararsız kalmayacaklardır."
....Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası diye bir parti kurdular.
"Cumhuriyet" sözcüğünü söylemekten bile çekinenlerin, cumhuriyeti, doğduğu gün boğmak isteyenlerin, kurdukları partiye "Cumhuriyet" hem de "İlerici Cumhuriyet" adını vermeleri, nasıl ciddi ve ne derece samimi bir davranış sayılabilir?
..."Parti, dinsel düşünce ve inançlara saygılıdır" sözlerini ilke edinip bayrak gibi kullanan kişilerden, iyi niyet beklenebilir mi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri, bilgisizleri, bağnazları ve boş inançlara saplanmış olanları aldatarak özel çıkarlar sağlamaya kalkışmış kimselerin taşıdıkları bayrak değil mi idi?Türk ulusu yüzyıllardan beri, sonu gelmeyen yıkımlara, içinden çıkabilmek için büyük özveriler isteyen pis bataklıklara, hep bu bayrak gösterilerek sürüklenmemiş mi idi?"
MUSTAFA KEMAL ATATURK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)