Traduttore tradittore. Çevirene güven olmaz, der İtalyanlar.
Şems ile Mevlana...Sokrates ile Platon...Resim modeline ne kadar benzerse benzesin, resmi yapanın eseridir elbet...Devlet'in babası Sokrates, anası Platon'dur diyebiliriz.
Sokrates..M.Ö 470-399, en çok söylediği 'Benim tek bildiğim, birşey bilmediğimi bilmektir' ; 'Kendini tanı'
Sokrates sofistlerle birlikte demek istiyor ki...asıl bilgi dünyayı değil, insanı bilmektir.
Kephalos: "İhtiyarlık bu bakımdan kurtuluş sayılır...İstekler, hırslar gevşeyince insan rahatlar."
"Sen kazandığın ünü kendine değil,Atinalı olmana borçlusun...Doğru, Seriphos'lu olsaydım ünlü olamazdım.Ama sen Atinalı da olsan bir şey olamazdın."
Pindaros:
Umut tatlı tatlı doldurur için,
Yoldaşlık eder ona, hoş eder gönlünü
Umut yola sokar, yoldan çıkan insan aklını.
...sanatıyla başarılar elde etmek isteyen kimse, sanatına uygun bir şekilde iş görmek isterse, kendine en iyi olanı değil, yönetilene en iyi olanı yapar ve buyurur.İşte bundan ötürü de yönetmeyi göze alacak olanlara bir ücret verilmelidir.Bu ücret ya para ya şereftir.
...cezanın en büyüğü kendimiz yönetime karışmayınca daha kötü birinin yönetimine girmiş olmaktır.Bence en değerli insanlar, bundan korktukları için yönetmeyi ele alırlar...
Doğrunun ne olduğunu bilmedikçe, doğruluğun iyilik olup olmadığını nasıl kestirebiliriz?
Kendini iyi bir insan olarak yetiştirmek isteyen güzeli arar...
Glaukon: Eğitim bence müziğe dayanmalıdır.
...müzikte sadelik, kişinin içine düzen, idmandaki sadelik ise bedenine sağlık verir.
İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi çirkin bir şey değil midir?
...iyi bir yargıcın genç değil, yaşlı olması gerektir.Eğriliği kendinde değil, başkalarında göre göre öğrenecek; kendisine yabancı olan kötülüğün bilgisine geç varacaktır.Onu kendi üzerinde deneyerek değil, bilgi yoluyla tanıyacaktır.
İyilikse, eğitimle zenginleşerek, bilgi yoluyla hem kendi gibi olanı hem de kötüyü tanır.Bilgili olmaksa, kötü adamın değil, iyi adamın harcıdır.
Biz devletimizi bütün topluma birden mutluluk sağlasın diye kuruyoruz.Yoksa bir sınıf, ötekilerden daha mutlu olsun diye değil.
Devletin bekçileri, eğitimin bozulmamasına bakacaklar.Ne beden ne de kafa eğitiminde, kurulmuş düzene aykırı bir yeniliğe olanak vericekler.
..demek ki tabiata uygun olarak kurulmuş bir devlet, akıllı olmasını kendini yöneten küçük bir topluluğun bilgisine borçludur..Bilgelik diyebileceğimiz bilgi de budur.
ölçü,yiğitlik,bilgelik,doğruluk...devletin temelleri
Baştakilerden biri ötekilerden üstünse monarşi, baştakiler birbirine eşitse aristokrasi, yani en iyilerin yönettiği devlet...Bence bu ikisi bir yola çıkar, çünkü baştakiler çok da olsa tek de olsa bizim çizdiğimiz yolda yetişmişlerse, devletin anayasasını değiştirmezler.
Bir insan havuza da düşse, denizin ortasına da düşse, yapacağı iş yüzmektir değil mi?
..birçokları zorla giriyorlar tartışmaya.tartıştıklarını sanıyorlar.Oysa ki yaptıkları tartışma değil, çekişmedir.
Kadın da erkek gibi bütün işleri görebilir.Ne var ki, kadın hiçbir işte erkek kadar olamaz.
Bekçilerimiz kadınları hepsinin arasında ortak olacak, hiçbiri hiçbir erkekle ayrı oturmayacak.Çocuklar da ortak olucak.baba oğlunu, oğul babasını bilmeyecek.
...her iki cinsin de en iyilerinin en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri gerekir.
Filozoflar devletlerde kral ya da şimdi kral, önder dediklerimiz gerçekten filozof olmadıkça, böylece aynı insanda devlet gücüyle akıl gücü birleşmedikçe, kesin bir kanunla herkese yalnız kendi yapacağı iş verilmedikçe bu devletlerin başı dertten kurtulmaz...tasarladığımız devlet mümkün olduğu ölçüde bile doğamaz.
Zengin olsun, fakir olsun, insan hasta oldu mu hekimin kapısını çalar.İşinin yürütülmesini isteyen herkes de yürütmesini bilene başvurur.
...kötünün iyiye zararı, iyi olmayana zararından daha çoktur....en güzel değerlerle yüklü insanlar kötü bir eğitime düşerlerse kötünün kötüsü olurlar.
...gelecek zamanlarda içinde bir defa olsun gerçek filozoflar devletin başına gelmiş veya gelecek olurlarsa bizimkine benzer bir devlet kurulmuş, kuruluyor veya kurulacak, Felsefe Tanrısı orada hüküm sürecek, diyebiliriz.
En yüksek bilimin konusu, iyinin ta kendisi, ideasıdır.Doğruluk ve bütün öteki değerler, insanı iyiye götürürlerse, yararlı olabilirler....Eğitim, ruhun gücünü 'iyi'den yana çevirme ve bunun için en kolay, en şaşmaz yolu bulma sanatıdır....güç, onda kendiliğinden vardır; ama kötü yöne çevriktir...Eğitim onu yalnız iyi yanan yöneltir.
Seçkin insanları en yüksek saydığımız şeyin bilgisine doğru yöneltmek, onları karanlıklardan ışığa çıkarmak, devletin kurucuları olan bizlere düşer.Ama o yüce kata yükselip de iyiyi doyasıya seyretmiş kimseleri bugünkü gibi kendi hallerine bırakmayalım.
...dostum, kanunların kaygısı birtakım yurttaşlara ötekilerden üstün bir mutluluk sağlamak değil, yurttaşları ya inandırarak, ya zorlayarak birleştirmek, her birine toplum içinde görebileceği iş payını aldırmak, böylece bütün toplumu birden mutluluğa götürmektir.Devlet seçkin yurttaşlar yetiştirmeye uğraşıyorsa, bu onların keyiflerince yaşayıp, dilediklerini yapmaları için değil, devlet düzenini sağlamlaştırmaya yardım etmeleri içindir.
Bir devlette başa geçenler, başa geçmeyi en az isteyenler oldu mu, dirliğin de, düzenin de en iyisi olarak var demektir.
Başa geçme, bir tutku olmamalı insanda.Tutku olan yerde ister istemez kıskançlıklar ve kavgalar olur....En iyi düzeni kurmanın yollarını bilen ve devlet başına geçmekten daha üstün, daha şerefli bir hayatı olan insanlardan başka kimden isteyebilirsin bu işi?
...sayılar kadar insana kafa işlettiren bilim de az bulunur...en iyi kafaları onunla besleyeceğiz...ona bağlı bir bilim daha var...geometri...üçüncü bilim olarak astronomiyi verelim mi?
...diyalektik değil mi bizim kanunda çalacağımız asıl hava?...İnsan diyalektikle duyuların hiçbirine başvurmadan, yalnız aklını kullanarak her şeyin özüne varmayı ve iyinin özüne varmadıkça durmamayı denediği zaman, görülen dünyanın da sonuna varır, kavranan dünyanın da.
Her şeyin özünün bilgisine ulaşana da diyalektikçi der misin?...Bir insan iyi ideasını başka her şeyden ayırt edip anlatamazsa, savaştaki bir kahraman gibi bütün engellerden sıyrılarak kanıtlarını görünene değil olana dayayarak düşüncesini aydınlığa çıkaramazsa, yanılmaz bir akıl yoluyla bütün bu zorlukların hakkından gelmezse, böyle bir adam iyinin özüne varabilir mi?
...diyalektik bilimlerin doruğu, tacıdır.
...otuzuna varan seçkinler arasında yapıcaksın bunu...hepsini birer birer diyalektikte deneyeceksin.
En iyi düzene varmak isteyen devlette kadınlar, çocuklar ve bütün eğitim ortak olucak...Hem savaşta hem felsefede en üstün gelen yurttaşlar da bu devletin başına geçecek....önderler yetişmiş askerleri, evlere götürü yerleştirecekler.Bu evlerde hiçbir şey kimsenin öz malı olmayacak, her şey herkesin olucak.
Aristokrasi şeklinin karşılığı olan insan...ona iyi ve doğru insan diyebiliriz.
Oligarşi...zenginlerin yürüttüğü, fakirlerin hiç karışmadığı...Zenginlikle doğruluk öyle ayrı şeylerdir ki..kefelerin biri hep aşağı iner, öteki yukarı çıkar.
İşte bu kavgada fakirler düşmanlarını yendiler mi, demokrasi kurulu...Evet demokrasi ya böyle silah gücüyle olur ya da zenginlerin korkup kaçmasıyla...İlk önce böyle bir devlette herkes özgürdür, değil mi?...Özgürlük olan yerde de her insan, yaşayışına dilediği düzeni verebilir değil mi?...ama bu devlette bir düzen arayıp bulursan ne mutlu...Bir devlet adamının nasıl yetişmesi, ne bilgiler edinmesi gerektiği düşünülmez.Kendimize halkın dostu dedirtmek yeter; bütün şerefler kazanılır bununla....demokrasiyi yıkan da, onun en büyük değer saydığı, doyamadan arzuladığı şey oldu....Özgürlük...Oligarşinin başını yiyen hastalık burada da özgürlükten doğar, daha büyük bir hızla gelişir ve sonunda demokrasiyi köleliğe çevirir, çünkü her aşırılığın ardından her zaman sert bir tepki gelir....Aşırı özgürlüğün tepkisi..aşırı bir kölelikten başka birşey olmaz.
Zorbalığın ancak halk devletinden doğması tabii bir şeydir o halde! En taşkın özgürlük orada olduğuna göre, en yaman, en dayanılmaz kölelik de orada olacak...Halkın başına geçen adam, çokluğun kendine kul köle olduğunu görünce yurttaşlarının kanına girmeden edemez.Onun gibilerin hoşlandığı lekeleme yolunu tutar, onu bunu suçlandırıp mahkemelere sürükler, vicdanını kirletip canlarına kıyar, ağzını, dilini hısım arkabasının kanıyla boyar, kimini sürer, kimini öldürtür, bu arada halka borçların bağışlanacağı, toprakların yeniden dağıtılacağı umudunu verir.Böyle bir adamın kaderi bellidir artık.ya düşmanlarının eliyle ölecek ya da bir zorba kurt olacaktır....İlk günler zorba, dört bir yana selamlar, gülümsemelere dağıtır, zorbanın tam tersi gibi gösterir kendini, yakınlara ve halka bol bol umutlar verir..dünyanın en cömert, en tatlı adamı gibi görünür, değil mi?...İlkin dış düşmanlarıyla uğraşır, kimiyle anlaşır, kimin yener, ama onlardan korkusu kalmayınca yeni savaşlar çıkarır ortaya, halkı hep buyruğu altında tutmak için...Hem de vergilerle fakirleşen yurttaşlar işten başkaldırmasın, kendine karşı ayaklanmasınlar diye...sonunda devleti temizler hepsinden...Evet hekimlerin başvurduğu temizlemenin tam tersi.Onlar bedende kötü ne varsa atıp, yalnız iyiyi bırakırlar, zorbaysa iyileri atıp kötüleri bırakır....Yurttaşları ne kadar kızdırırsa, bekçilerini de o ölçüde çoğaltmak, onalara güvenmek zorunda olmayacak mı?
...insan ne kadar zorbaysa o kadar da köledir.En kötü insanlara yaranmak isteyen, aşağının bayağısı, kötünün kötüsü olmaz mı?
...bilgeliğe, ruh üstünlüğüne ermeyen, beden zevklerini doyurmakla kalanlar sanki hep alçağa düşüp sonra ortaya kadar çıkar, ömürleri boyunca bu ikisi arasında mekik dokurlar.Bu sınırı aşamazlar bir türlü.
..en gerçek, insana en uygun, zevklerden en uzak olan zorba, onlara en yakın olan da baş, yani kraldır.
...benzetilen şeyin gerçekten ne olduğunu bilmiyorsa, içinin düzeni bozulur.
...Homeros...ama doğrunun hatırı bir insanın hatırından daha büyüktür, düşündüğümü söylemek zorundayım....resim ve her benzetmeci sanat doğrudan uzak kalır, bilgeliğe karşı koyan yanımızla düşer kalkar, sağlam ve gerçek hiçbir şeyin ardına düşmez.
Platon