adsense

30 Aralık 2020 Çarşamba

Masumiyet Müzesi

Bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu.


Sibel'in evlenmeden önce benimle yatmasını aşk ve güven ile, Füsun'un aynı şeyi yapmasını ise cesaret ve modernlik ile açıklamış oluyordum...ağzımdan çıktığı için yıllarca pişmanlık duyacağım 'cesur ve modern' iltifatı yüzünden benimle yattığı için Füsun'a özel bir sorumluluk ve bağlılık duymayacağım sonucu çıkıyordu.Çünkü 'modern' olduğuna göre, evlenmeden önce bir erkekle yatmak ya da evlendiği gece bakire olmamak onun için yük olmazdı...

Füsün; 'Bana yalan söylemeni isterdim aslında...Çünkü insan ancak kaybetmekten cok korktuğu bir şey için yalan söyler.'

Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez.Bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının altın anını 'şimdi' yaşadıklarını içtenlikle düşünebilir ya da söyleyebilirler belki, ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar.Çünkü özellikle gençliğinde hiç kimse bundan sınra her şeyin daha kötü olacağını düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi,insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur.

...en mutlu anı işaret ettiğimizde, onun çoktan geçmişte kaldığını, bir daha gelmeyeceğini, bu yüzden acı verdiğini de biliriz.Bu acıyı dayanabilir kılan tek şey, o altın andan kalma bir eşyaya sahip olmaktır.

'...Oğlum, bir kadına, zamanında, iş işten geçmeden iyi davranmayı bilmek lazım."

...ben mutluluğumu, onu korumak için değil, derinden derine yaklaşmakta olan bir mutsuzluktan, Füsun'u kaybetmekten korktuğum için fark etmiyordum.

...korkularının üzerine, düşüncesizlikle gidenlerin(bazılarının cesaret dediği şey budur) yapacağı gibi...

Sibel; "Yoksul ve hırslı bir kız olduğu için onunla böyle kolay bir ilişki kurabildin...Tezgahtar olmasaydı, belki de kimselerden utanmaz, onunla evlenirdin...Seni hasta eden şey bunlar işte...Onunla evlenememek, o kadar cesur olamamak."

Sibel;"Bence kültürlü ve uygar olmak da herkesin birbiriyle eşit ve özgür olması değil, herkesin kibarca diğerleriyle eşit ve özgürmüş gibi davranmasıdır."

...aşk ile birlikte umut bana acımla bitrlikte yaşama gücü verdiği için, çektiğim ıstırabın süresini uzatmaktan başka bir sonuç da vermiyordu.

Mutluluk, insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca.(ona hemen sahip olmanız gerekmez)

Hissetmek ile hayal etmenin açtığı bu muğlak alem, bakışma sanatının inceliklerini yavaş yavaş Füsun sayesinde öğrenirken fark ettiğim ikinci büyük keşif oldu.

Bir kere sessizliğe büründükten sonra insanın ağzını açmasına imkan olmadığını, hatta insanın yıllarca, yüzyıllarca susacağını, onu sınıfta şaşkınlıkla seyrederken anlayamazdım...Ona olan aşkım, takıntım, her neyse, başka biriyle özgürce bu dünyayı paylaşmak yolunu tutamıyordu bir türlü.

Olup bitenleri, her şeyi aramızda en iyi Tarık Bey görmezlikten geliyor, en iyi o "gibi yapıyor"du.

...ona Masumiyet Müzesi'nin ölenle yaşamak için yapılmış bir yer olduğunu söyleyecektim.

İki türlü koleksiyoncu vardır:

1.Koleksiyonuyla gurulanıp onu teşhir etmek isteyen Mağrurlar(genellikle Batı medeniyetinden çıkar)

2.Toplayıp biriktirdiklerini bir kenarda gizleyen utangaçlar(modernlik dışı bir durum)

Utangaç koleksiyoncuların yaşadıkları toplum, koleksiyonları ve müzeleri önemsemediği için, toplamak bilgiye, öğrenmeye katkısı olan itibarlı bir şey olarak değil, saklanması gereken bir utanç olarak yaşanır.Çünkü koleksiyonlar utangaçların ülkesinde faydalı bir bilgiye değil, yalnızca utangaç koleksiyoncunun yarasına işaret eder.

İnsan, koleksiyonu yapan kişiyle, müzede gezerken, odaların birinde ya da merdivenlerde o ölmeden önce karşılaşabilir.Tuhaf değil mi Nesibe Hala?

Aristo'ya göre anları birleştiren çizginin Zaman olması gibi, eşyaları birleştiren çizginin de bir hikaye olacağını anlıyordum.

ORHAN PAMUK

Müze'den...




8 Aralık 2020 Salı

Eğitim Üzerine

İnsanoğlu eğitilmeye ihtiyaç duyan tek varlıktır. 

...terbiye süreci erkenden devreye sokulmalıdır.Şayet sokulmazsa,insanoğlunu sonradan değiştirmek oldukça zorlu olacaktır....insan gençliğini kendi sınırsız iradesinin güdümünde, başına buyruk geçirirse, bir tür vahşilik yani topluma ve kurallara uyumsuzluk sorunu hayatı boyunca peşini bırakmayacaktır...gençliğini anne şefkatiyle sarıp sarmalanmış bir ortamda geçiren birey, dünya keşmekeşinin içine girdiğinde her yönden zorlanacak, karşısında yıkılması zor duvarlar bulacak...bu durum soylu kimselerin eğitimde karşılaşılan büyük bir eksikliktir.




5 Aralık 2020 Cumartesi

Hakikat Şaraptadır (In Vino Veritas)


 ...anımsamanın ne olduğunu kavramış biri bütün bir ebediyet için tutsak edilmiştir ve ebediyet içinde tutsaktır; ve bir anıya sahip biri bütün bir dünyaya sahip birinden daha zengindir; ve sadece doğurmak üzere olan değil, her şeyin ötesinde anımsayan kutsanmış haldedir.

Ve tıpkı asil şarabın...sınırı geçerek lezzetlenmesi gibi, anımsama da su moleküllerinin yitirerek kıymetlenir; ama anımsama bu sebeple asil şarap kadar gerçektir, bir hayal ürünü değildir.

Başka birisine bir hayat borcu olmak en yüce şeydir...babayla oğul ilişkisinde oğul her zaman yanlış olandır diyen Çiçero'nun haklı olduğunu düşünüyorum...

Dünyada kadın kadar çekici başka bir mahlukat yoktu, çekici olduğu kadar masum; hiçbir ayartma bu mütevazılık kadar tuzağa düşürücü değildi ve hiçbir aldatma bu kadar eşsiz olamazdı.


Soren Kierkegaard

26 Kasım 2020 Perşembe

Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş


"Siz sadaka verdiğiniz zaman, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin." Yeni Ahit, Matta İncili

...konuşabilmek bir meziyettir diye,bundan, susabilmenin bir hüner olmadığı, veya basit bir hüner olması icap ettiği sonucu çıkmaz.Aksine, tam da insan konuşabiliyor diye,susabilmek bir hünerdir...

Ama eğer kendine zaman tanır ve daha dikkatli kulak verirsen,işitirsin-ne garip!

O an ancak sükutta fark edilir, zira insan konuşurken, bir kelime bile etse, anı elden kaçırıverir; o an sırf sükut içinde vardır.

Sen ilk defa Tanrının krallığının ardından gideceksin, yani, zambak ve kuş gibi olacaksın,yani, Tanrının huzurunda tam sessiz kalacaksın; sonra geri kalanı sana bahşedilecektir.

...insan itaat etmeyi öğrenmekle hükmetmeyi de öğrenir, ama bundan daha da kesini şudur ki, insan bizzat itaatkar olmakla itaati öğretebilecek duruma gelir.Zambakta ve kuşta bu böyledir.

Yok oluşla göz gözeyken, tüm letafeti içinde cesaret ve inanç sahibi olmak:işte buna sadece koşulsuz itaat kadirdir.

Şeytan, hiç müphemiyet olmayan yerde acizdir...fakat en ufacık bir müphemiyet kıvılcımı oldu mu, o vakit şeytan güçlüdür ve ayartıcılığı karşı konulmaz olur.

Soren Kierkegaard

3 Kasım 2020 Salı

Devlet

 

Traduttore tradittore. Çevirene güven olmaz, der İtalyanlar.

Şems ile Mevlana...Sokrates ile Platon...Resim modeline ne kadar benzerse benzesin, resmi yapanın eseridir elbet...Devlet'in babası Sokrates, anası Platon'dur diyebiliriz.

Sokrates..M.Ö 470-399, en çok söylediği 'Benim tek bildiğim, birşey bilmediğimi bilmektir' ; 'Kendini tanı'

Sokrates sofistlerle birlikte demek istiyor ki...asıl bilgi dünyayı değil, insanı bilmektir.

Kephalos: "İhtiyarlık bu bakımdan kurtuluş sayılır...İstekler, hırslar gevşeyince insan rahatlar."

 "Sen kazandığın ünü kendine değil,Atinalı olmana borçlusun...Doğru, Seriphos'lu olsaydım ünlü olamazdım.Ama sen Atinalı da olsan bir şey olamazdın."


Pindaros:

Umut tatlı tatlı doldurur için,
Yoldaşlık eder ona, hoş eder gönlünü
Umut yola sokar, yoldan çıkan insan aklını.

...sanatıyla başarılar elde etmek isteyen kimse, sanatına uygun bir şekilde iş görmek isterse, kendine en iyi olanı değil, yönetilene en iyi olanı yapar ve buyurur.İşte bundan ötürü de yönetmeyi göze alacak olanlara bir ücret verilmelidir.Bu ücret ya para ya şereftir.

...cezanın en büyüğü kendimiz yönetime karışmayınca daha kötü birinin yönetimine girmiş olmaktır.Bence en değerli insanlar, bundan korktukları için yönetmeyi ele alırlar...

Doğrunun ne olduğunu bilmedikçe, doğruluğun iyilik olup olmadığını nasıl kestirebiliriz?

Kendini iyi bir insan olarak yetiştirmek isteyen güzeli arar...

Glaukon: Eğitim bence müziğe dayanmalıdır.

...müzikte sadelik, kişinin içine düzen, idmandaki sadelik ise bedenine sağlık verir.

İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi çirkin bir şey değil midir?

...iyi bir yargıcın genç değil, yaşlı olması gerektir.Eğriliği kendinde değil, başkalarında göre göre öğrenecek; kendisine yabancı olan kötülüğün bilgisine geç varacaktır.Onu kendi üzerinde deneyerek değil, bilgi yoluyla tanıyacaktır.

İyilikse, eğitimle zenginleşerek, bilgi yoluyla hem kendi gibi olanı hem de kötüyü tanır.Bilgili olmaksa, kötü adamın değil, iyi adamın harcıdır.

Biz devletimizi bütün topluma birden mutluluk sağlasın diye kuruyoruz.Yoksa bir sınıf, ötekilerden daha mutlu olsun diye değil.

Devletin bekçileri, eğitimin bozulmamasına bakacaklar.Ne beden ne de kafa eğitiminde, kurulmuş düzene aykırı bir yeniliğe olanak vericekler.

..demek ki tabiata uygun olarak kurulmuş bir devlet, akıllı olmasını kendini yöneten küçük bir topluluğun bilgisine borçludur..Bilgelik diyebileceğimiz bilgi de budur.

ölçü,yiğitlik,bilgelik,doğruluk...devletin temelleri

Baştakilerden biri ötekilerden üstünse monarşi,  baştakiler birbirine eşitse aristokrasi, yani en iyilerin yönettiği devlet...Bence bu ikisi bir yola çıkar, çünkü baştakiler çok da olsa tek de olsa bizim çizdiğimiz yolda yetişmişlerse, devletin anayasasını değiştirmezler.

Bir insan havuza da düşse, denizin ortasına da düşse, yapacağı iş yüzmektir değil mi?

..birçokları zorla giriyorlar tartışmaya.tartıştıklarını sanıyorlar.Oysa ki yaptıkları tartışma değil, çekişmedir.

Kadın da erkek gibi bütün işleri görebilir.Ne var ki, kadın hiçbir işte erkek kadar olamaz.

Bekçilerimiz kadınları hepsinin arasında ortak olacak, hiçbiri hiçbir erkekle ayrı oturmayacak.Çocuklar da ortak olucak.baba oğlunu, oğul babasını bilmeyecek.

...her iki cinsin de en iyilerinin en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri gerekir.

Filozoflar devletlerde kral ya da şimdi kral, önder dediklerimiz gerçekten filozof olmadıkça, böylece aynı insanda devlet gücüyle akıl gücü birleşmedikçe, kesin bir kanunla herkese yalnız kendi yapacağı iş verilmedikçe bu devletlerin başı dertten kurtulmaz...tasarladığımız devlet mümkün olduğu ölçüde bile doğamaz.

Zengin olsun, fakir olsun, insan hasta oldu mu hekimin kapısını çalar.İşinin yürütülmesini isteyen herkes de yürütmesini bilene başvurur.

...kötünün iyiye zararı, iyi olmayana zararından daha çoktur....en güzel değerlerle yüklü insanlar kötü bir eğitime düşerlerse kötünün kötüsü olurlar.

...gelecek zamanlarda içinde bir defa olsun gerçek filozoflar devletin başına gelmiş veya gelecek olurlarsa bizimkine benzer bir devlet kurulmuş, kuruluyor veya kurulacak, Felsefe Tanrısı orada hüküm sürecek, diyebiliriz.

En yüksek bilimin konusu, iyinin ta kendisi, ideasıdır.Doğruluk ve bütün öteki değerler, insanı iyiye götürürlerse, yararlı olabilirler....Eğitim, ruhun gücünü 'iyi'den yana çevirme ve bunun için en kolay, en şaşmaz yolu bulma sanatıdır....güç, onda kendiliğinden vardır; ama kötü yöne çevriktir...Eğitim onu yalnız iyi yanan yöneltir.

Seçkin insanları en yüksek saydığımız şeyin bilgisine doğru yöneltmek, onları karanlıklardan ışığa çıkarmak, devletin kurucuları olan bizlere düşer.Ama o yüce kata yükselip de iyiyi doyasıya seyretmiş kimseleri bugünkü gibi kendi hallerine bırakmayalım.
...dostum, kanunların kaygısı birtakım yurttaşlara ötekilerden üstün bir mutluluk sağlamak değil, yurttaşları ya inandırarak, ya zorlayarak birleştirmek, her birine toplum içinde görebileceği iş payını aldırmak, böylece bütün toplumu birden mutluluğa götürmektir.Devlet seçkin yurttaşlar yetiştirmeye uğraşıyorsa, bu onların keyiflerince yaşayıp, dilediklerini yapmaları için değil, devlet düzenini sağlamlaştırmaya yardım etmeleri içindir.

Bir devlette başa geçenler, başa geçmeyi en az isteyenler oldu mu, dirliğin de, düzenin de en iyisi olarak var demektir.

Başa geçme, bir tutku olmamalı insanda.Tutku olan yerde ister istemez kıskançlıklar ve kavgalar olur....En iyi düzeni kurmanın yollarını bilen ve devlet başına geçmekten daha üstün, daha şerefli bir hayatı olan insanlardan başka kimden isteyebilirsin bu işi?

...sayılar kadar insana kafa işlettiren bilim de az bulunur...en iyi kafaları onunla besleyeceğiz...ona bağlı bir bilim daha var...geometri...üçüncü bilim olarak astronomiyi verelim mi?

...diyalektik değil mi bizim kanunda çalacağımız asıl hava?...İnsan diyalektikle duyuların hiçbirine başvurmadan, yalnız aklını kullanarak her şeyin özüne varmayı ve iyinin özüne varmadıkça durmamayı denediği zaman, görülen dünyanın da sonuna varır, kavranan dünyanın da.

Her şeyin özünün bilgisine ulaşana da diyalektikçi der misin?...Bir insan iyi ideasını başka her şeyden ayırt edip anlatamazsa, savaştaki bir kahraman gibi bütün engellerden sıyrılarak kanıtlarını görünene değil olana dayayarak düşüncesini aydınlığa çıkaramazsa, yanılmaz bir akıl yoluyla bütün bu zorlukların hakkından gelmezse, böyle bir adam iyinin özüne varabilir mi?

...diyalektik bilimlerin doruğu, tacıdır.

...otuzuna varan seçkinler arasında yapıcaksın bunu...hepsini birer birer diyalektikte deneyeceksin.

En iyi düzene varmak isteyen devlette kadınlar, çocuklar ve bütün eğitim ortak olucak...Hem savaşta hem felsefede en üstün gelen yurttaşlar da bu devletin başına geçecek....önderler yetişmiş askerleri, evlere götürü yerleştirecekler.Bu evlerde hiçbir şey kimsenin öz malı olmayacak, her şey herkesin olucak.

Aristokrasi şeklinin karşılığı olan insan...ona iyi ve doğru insan diyebiliriz.

Oligarşi...zenginlerin yürüttüğü, fakirlerin hiç karışmadığı...Zenginlikle doğruluk öyle ayrı şeylerdir ki..kefelerin biri hep aşağı iner, öteki yukarı çıkar.

İşte bu kavgada fakirler düşmanlarını yendiler mi, demokrasi kurulu...Evet demokrasi ya böyle silah gücüyle olur ya da zenginlerin korkup kaçmasıyla...İlk önce böyle bir devlette herkes özgürdür, değil mi?...Özgürlük olan yerde de her insan, yaşayışına dilediği düzeni verebilir değil mi?...ama bu devlette bir düzen arayıp bulursan ne mutlu...Bir devlet adamının nasıl yetişmesi, ne bilgiler edinmesi gerektiği düşünülmez.Kendimize halkın dostu dedirtmek yeter; bütün şerefler kazanılır bununla....demokrasiyi yıkan da, onun en büyük değer saydığı, doyamadan arzuladığı şey oldu....Özgürlük...Oligarşinin başını yiyen hastalık burada da özgürlükten doğar, daha büyük bir hızla gelişir ve sonunda demokrasiyi köleliğe çevirir, çünkü her aşırılığın ardından her zaman sert bir tepki gelir....Aşırı özgürlüğün tepkisi..aşırı bir kölelikten başka birşey olmaz.

Zorbalığın ancak halk devletinden doğması tabii bir şeydir o halde! En taşkın özgürlük orada olduğuna göre, en yaman, en dayanılmaz kölelik de orada olacak...Halkın başına geçen adam, çokluğun kendine kul köle olduğunu görünce yurttaşlarının kanına girmeden edemez.Onun gibilerin hoşlandığı lekeleme yolunu tutar, onu bunu suçlandırıp mahkemelere sürükler, vicdanını kirletip canlarına kıyar, ağzını, dilini hısım arkabasının kanıyla boyar, kimini sürer, kimini öldürtür, bu arada halka borçların bağışlanacağı, toprakların yeniden dağıtılacağı umudunu verir.Böyle bir adamın kaderi bellidir artık.ya düşmanlarının eliyle ölecek ya da bir zorba kurt olacaktır....İlk günler zorba, dört bir yana selamlar, gülümsemelere dağıtır, zorbanın tam tersi gibi gösterir kendini, yakınlara ve halka bol bol umutlar verir..dünyanın en cömert, en tatlı adamı gibi görünür, değil mi?...İlkin dış düşmanlarıyla uğraşır, kimiyle anlaşır, kimin yener, ama onlardan korkusu kalmayınca yeni savaşlar çıkarır ortaya, halkı hep buyruğu altında tutmak için...Hem de vergilerle fakirleşen yurttaşlar işten başkaldırmasın, kendine karşı ayaklanmasınlar diye...sonunda devleti temizler hepsinden...Evet hekimlerin başvurduğu temizlemenin tam tersi.Onlar bedende kötü ne varsa atıp, yalnız iyiyi bırakırlar, zorbaysa iyileri atıp kötüleri bırakır....Yurttaşları ne kadar kızdırırsa, bekçilerini de o ölçüde çoğaltmak, onalara güvenmek zorunda olmayacak mı?

...insan ne kadar zorbaysa o kadar da köledir.En kötü insanlara yaranmak isteyen, aşağının bayağısı, kötünün kötüsü olmaz mı?

...bilgeliğe, ruh üstünlüğüne ermeyen, beden zevklerini doyurmakla kalanlar sanki hep alçağa düşüp sonra ortaya kadar çıkar, ömürleri boyunca bu ikisi arasında mekik dokurlar.Bu sınırı aşamazlar bir türlü.

..en gerçek, insana en uygun, zevklerden en uzak olan zorba, onlara en yakın olan da baş, yani kraldır.

...benzetilen şeyin gerçekten ne olduğunu bilmiyorsa, içinin düzeni bozulur.

...Homeros...ama doğrunun hatırı bir insanın hatırından daha büyüktür, düşündüğümü söylemek zorundayım....resim ve her benzetmeci sanat doğrudan uzak kalır, bilgeliğe karşı koyan yanımızla düşer kalkar, sağlam ve gerçek hiçbir şeyin ardına düşmez.

Platon

31 Ekim 2020 Cumartesi

Körlük

Bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan fark et.

...vicdanımızı giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna buladık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkar etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serdi.
...bu insanların kendilerinin seçmediği bir otoriteye boyun eğeceklerini, üstelik, sözünü dinledikleri, otoritesini ve koyduğu kuralları kabul ettikleri halde, karşılığında kendilerine hiçbir şey vermeyecek birine boyun eğeceklerini düşünmek, bahsi baştan kaybetmek demektir.

...bir salgında suçlu aranmaz, herkes kurbandır.

Alevi en parlak olan mum yolu aydınlatan mumdur

Herkesin bildiği gibi, kötülük, daima en kolay yapılan şeydir.

...korku insanın gözünü kör eder.

Bense, kötü yürekliliğin ve kötülüğün sınırı olabileceğine güvenmiyorum.

En büyük kötülüklerin bile, içinde o kötülüğe sabırla katlanmamıza yetecek kadar iyilik barındırdığı sonucuna kaçınılmaz olarak bir kez daha varacağız...

Yarını dert etmeyen, peşin ödeyenin her zaman kötü hizmet aldığını unutan körlerin çoğu her koğuşta huzurlu bir uyku çekiyordu.

İlk taleplerini söylemeye geldiklerinde onlara direnmeliydik, yapamadık, korktuk, korku her zaman iyi bir akıl hocası değildir.

Hayattaki herşey gibi, zamana zaman tanırsanız her şeyi çözümler.

...bizim yaşattığımız ve bizi bu halimizle yaşatan duygular gözlerimizden doğmuştur, gözlerimiz olmasaydı duygularımız bambaşka olurdu...duygularımız ne kadar farklı olurdu, bilemeyiz ki...

Bir örgüt, bedenimiz de örgütlü bir sistemdir, örgütlü kaldığı sürece hayatta kalıyor, ölüm ise örgütsüzlüğün sonucundan başka birşey değil... örgütlenmek yeter, örgütlenmek bir bakıma görmeye başlamak demektir...

Ölülerin yanından onları görmeden geçip gitmek, çok eskiden beri insanlığın alışkanlığıdır.

Biz şimdiden yarı ölüyüz dedi doktor, Hayır yarı canlıyız diye karşılık verdi karısı.

...fikir değiştirmenin en kolay yolu sağlam bir umuda bel bağlamaktır.Onun böyle bir umudu var artık, umalım ki böyle sürsün...

Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, Gören körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler.

Jose Saramago

30 Ekim 2020 Cuma

Bir Peynir...Grana Padano

İtalyan Grana Padano Parmesan Peyniri peynir Kralı Parmigiano Reggiano ile rekabet edebilecek birkaç peynirden biridir. 12. yüzyılda Chiaravalle’nin Cistercian rahipleri tarafından oluşturulmuş, hala kuzeydoğu İtalya’daki Po River Vadisi boyunca üretimi yapılmaktadır. İtalyan Grana Padano Parmesan Peyniri, pastörize edilmemiş, ardışık iki sağımdan elde edilen yarım yağlı inek sütünden pastörize edilmeden üretilmektedir ve genellikle bir-iki yıl olgunlaştırıldıktan sonra tüketime sunulmaktadır.

Peynir yapma işleminin sonunda, Grana Padano, kokulu, kuru ve pullanan iç kısımları koruyan sağlam, kalın ve derinden saman renginde bir kabuk geliştirir. Grana, İtalyanca’da ince taneli dokuya, yoğun bir şekilde tatlandırılmış bir tada sahip olan “grenli” anlamına gelir. İtalyan Grana Padano Parmesan Peyniri yaşlandıkça, lezzetler belirgin, lezzetli ve karmaşık hale gelir ve doku daha ufalanır hale gelir. Parmigiano Reggiano’ya benzemesine rağmen daha geniş bir alanda üretildiği için daha ucuzdur. Grana padano permigiano reggiano’ya göre daha ufak, daha yumuşak ve daha az karmaşık bir lezzete sahiptir.

İtalyan Grana Padano Parmesan Peyniri, 35 ila 45 cm çapında ve 15 ila 18 cm yüksekliğinde silindirik tekerlekler halinde tüketime sunulmaktadır. Farklı olgunlaşma aşamalarında satılmaktadır: Grana Padano (9 ila 16 ay), Grana Padano oltre 16 mesi (16 ayın üzerinde) ve Grana Padano Riserva (20 ayın üzerinde) olarak sınıflandırılmaktadır.



• Kırmızı şarapla çok iyi giden bir atıştırmalıktır.
• Genelde makarna, salata ve Carpaccio üzerine serpiştirilerek kullanılır.

29 Ekim 2020 Perşembe

Türklerin Tarihi Pasifik'den Akdeniz'e 2000 Yıl

Ortacağ'da Fransa'da yel değirmenlerine turquis denilirdi.

Fransizca da kiosque adıyla bilinen halka açık müzik ya da gazete bayilerimiz, Türklerin köşk adını verdikleri küçük, gösterişli binalardan devşirmedir

Hollandalıların Avrupa'ya Boğaziçinden taşıdıkları lale, tulipe adını, bu çiçeğin taç yapraklarının bir türbanı andırmasından dolayı tülbent sözcüğünden almıştır.

Türk, Türkçe konuşandır.

Türk adını taşıyanlar başlangıçta Altay dağlarında yaşayan demirci bir halktır.

Hristiyanlıktan hemen önceki dönemde, uzun boylu, sarışın, mavi gözlü paleo Asyalılar ya da Türkleştirilmiş Hint-Avrupalılar olması gereken insanlardan oluşan Kırgız halkından Türk olarak söz edilir...Türkler dışardan evlenme eğilimde oldukları ve eşlerini Türk olmayanlar arasından seçtikleri, rastladıkları her kavimle karıştıkları,dilleri çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğu ve pek çok topluluk da bu dili benimsediği için...Türklerin hiçbir ırksal özelliği yoktur.

...günümüzden önce gerçek bir Türk Devletinin, yani çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu, Türklerin yönettiği ve kendini Türk olarak kabul eden bir devletin hiç var olmadığı bile söylenebilir. TC kurulmasından önce tek istisnanın (T'u ku) Türük devleti olduğu söylenebilir.

Türk sözcüğü 19. yüzyılda köylüyü, kaba saba olan kişiyi anlatmak için kullanılmıştır.

Moliere..Kibarlık Budalası.."Şu Türkçe ne hayran kalınacak bir dil"...az sözcükle çok şey söyler

...Fransiz okurun Türkçe bir tümceyi,Fransizca bir tümceyi sonundan başına doğru okuyormuş gibi okuması gerekir.

Bu dilbilimsel yapı Türk karakterinin temel özelliklerini, onun ayrıntıdan esasa giden zihin yönetimini, mantığını, kesinlik, düzenlilik, belirli kurallara düşkünlük ile uyum ve denge eğilimini ortaya koymayı sağlar.

Türk dilinin uğradığı ilk önemli değişim Osmanlı yönetici sınıfının dini snobizminin sonucudur.Türk dilini çok sayıda Arapça ya da Farsça sözcük ve kural istila etmiştir.

Çağlar boyunca Türk dillerini yazmak için çeşitli alfabeler kullanıldı.Bunlardan en eskisi Runik yazı denilen alfabedir...Bu alfabe Turk fonolojisine iyi uyarlanmıştır...11. yüzyıla kadar kullanılmıştır...Uygur alfabesi Arap yazısını zorunlu kılıncaya kadar  kadar ulusal aracı olucaktı...Arap alfabesi Turk fonotiğine fazla uygun uymuyordu..20. yuzyıldan bu yana Türkiye Türkleri Latin alfabesini kullanıyorlar.

Kuşkusuz göçebelik Türklerin başta gelen yaşam tarzlarından biri olmuştur...kadının yüksek bir yeri ve göçebeliğin getirdiği doğal özelliklerden biri olarak özgürlüğü vardır.

Türkçe olabilecek en eski sözcük Tengri milattan önce 3.yüzyılda karşımıza çıkıyor...Hem gökyüzü hem de ulu tanrıyı anlatan bu sözcük...

...çinlilerin M.Ö. 201 yılında Türkçe konuştukları bilinen en eski topluluk olduklarını kanıtladıkları kırgızlar, antropolojik olarak Hint-Avrupa ya da paleo Asyalı gurubundadır.


Jean-Paul Roux

17 Eylül 2020 Perşembe

Kopyalanmış Adam


çocuk tekerlemesi...piti,piti, karamela sepeti,terazi lastik, cimnastik, biz size geldil, bitlendik.

...acil durumlar kişileri yakınlaştırır.

...irade meseleleri bu kadar basit değildir, basit olan kararsızlıktır, belirsizliktir, çözümsüzlüktür.

Salyangoz kendine dokunan parmağı reddetmez, kabuğuna çekinmekle yetinir, onun reddetme şekli de öyledir.

İnsan dikkat etmezse hayat hızla kendini tekrarlamaya başlar, tekdüzeleşir...

...beynimizin büyük kısmını işgal eden gelenek, alışkanlık ve göreneğin muazzam ağırlığı, geriye kalan kısmından çıkabilecek parlak ve yaratıcı fikirlerin üzerine çöker, bu ağırlık arada bir işe yarasa ve serbest kalmaları durumunda bizi yoldan çıkaracak abartılı hayallere gem vursa da, bizi, farkında olmaksızın ışığın geldiği yöne dönen bitkiler gibi, irademizin bilinçsizce yönlendirdiği yana ittikleri de bir gerçektir.

Titrek bir tını...doğru kılığına girmiş sözler insanın ağzından çıkıp da yalanlar içerde saklandığında duyulan ses...

Kaos, çözülmesi gereken bir düzendir.

...bir savaşı kazanabilmek için bazen onu kaybetmek gerektiğini düşünüyor...

eskiden sokaklarda başıboş yetişen çocuklara kopil denirdi...

...kopya olan ben ortaya cıkmamış olsam, sizin asıl olmakla böyle övünmeniz mümkün olmayacaktı.

Ses süzgeçleri...sözcükler bu süzgeçlerden geçince üstte hep bir tortu kalır, insanlar iletişim kurmayı istedikleri konuların özünü bilebilmek için bu tortuyu özenle incelemelidir.

...bazen mutluluğun neden bu kadar geciktiğini, neden daha erken gelmediğini merak ederiz, fakat mutluluk, şimdi olduğu gibi, aniden, ümitler kesildiğinde ortaya çıktığında ne yapacağımızı bilemeyiz ve kahkahalarla gözyaşları arasında bir seçim yapmanın ötesinde, içimiz nasıl karşılayacağımızı bilemediğimiz gizemli bir kaygıyla dolar.

...insanlar iyi kalpli varlıklar olsalardı şeytan diye bir şey var olamazdı bile.

İnsanlar hep, olayları zamana bırakmak lazım derler, ama asıl mesele, yeterli zamanımızın olup olmadığıdır.

İnsanın ancak kendisinden nefret ediyorsa başkasından da nefret edebileceği söylenir, fakat herhalde nefretlerin en fenası başkasıyla eşit olmayı kaldıramayanın duyduğu nefrettir...

İşlenen suçlar benzerse, suçu işleyen kişiler de benzerdir.

Jose SARAMAGO

19 Temmuz 2020 Pazar

Retorik

Aristoteles M.Ö 384, Halkidiki, Stageira kentinde doğdu
https://en.wikipedia.org/wiki/Stagira_(ancient_city)

..doğumu Sokrates'in ölümünden 15 yıl, Platon'un Akademia'sının faaliyete geçmesinden 3 yıl sonrasına rastlar.

Atina'da kurduğu okul - Lykeion
https://en.wikipedia.org/wiki/Lyceum_(Classical)

Ergenliğinde babasını da kaybetti ve vesayetini Lesbos Adası'nın karşısındaki Anadolu kenti Atarnea'da(İzmir - Dikili) yaşayan akrabası Proksenos aldı
https://en.wikipedia.org/wiki/Atarneus

Platon ona "tez üreten akıl", evine de "okuyucunun evi" adını taktı.

Geceleri yatağinda kitap okurken sol elinde bakır bir gülle tutar, altına da bir leğen koyardı.Uykuya daldığında leğene düşen güllenin çıkardığı gürültüyle uyanıp okumaya kaldığı yerdem devam ederdi.

...arkadaşı Khalkedonlu(Kadıkoy) ile birlikte Assos'ta bir okul açar.

MÖ 343-342'de...Makedonyalı 2.Philippos Aristoteles'i 13 yaşındaki oğlu Aleksandros'a(Büyük İskender) öğretmenlik yapmaya çağırır. (MÖ 342-340)

Antik Yunan'da dinleyiciler önünde güzel konuşma yeteneği sosyal ve siyasal hayatta çok önemliydi.

MÖ V. yüzyılda..demokrasi fikri ağırlık kazanmaya başlayınca güzel konuşma ve toplulukları etkileyip inandırma önem kazandı.
Sofistler...bilginin göreceli olduğunu, sadece yararlı olduğu için bir değer taşıdığını, ahlaksal, dinsel ve hukuksal değerlerin herkes için geçerli nesnel nitelikten yoksun olduğunu savunuyorlardı.

Aristoteles retoriğin çalışmayla kazanılan bir deneyim olduğunu söyleyen Plato'dan farklı olarak bir sanat olduğunu söyler.

1.Kitap

İyi hazırlanmış yasaların bütün olası durumları öngörerek yargıçların mutlak yetkisine mümkün olduğunca az konu bırakması gerekir.

Gerçeklerle doğrular doğaları gereği karşıtlarından üstün oldukları halde yargıçların kararı olması gerektiği gibi çıkmasa, yenilgi hatibin kendi hatası olacağı ve hatip bu yüzden suçlanacağı için retorik yararlıdır.Ayrıca en kusursuz bilimsel bilgiye sahip olmak bile bazı dinleyicileri ikna etmemizi kolaylaştırmaz, çünkü bilimsel söylev dinleyicilerin eğitimli olmasını gerektirir ve bu her zaman mümkün değildir.Kalabalıklara hitap ederken..herkesin bildiği kavramları kullanmalıyız.Hatip aynı zamanda diyalektik akıl yürütmede yapıldığı gibi savunduğu şeylerin karşıtlarını da savunabilecek donanıma sahip olmalıdır....Diyalektik ve retorik dışında hiçbir sanat karşıtlar üzerinde fikir yürütmez.

Retorikte hem bilimsel donanıma sahip olanlar hemde bazı akıl yürütme yöntemlerini bilinçli olarak tercih edenler hatip terimiyle tanımlanırlar.Ama diyalektik söz konusu olduğunda, bazı akıl yürütme yöntemlerini bilinçli olarak tercih edenler sofist, sanata uygun akıl yürütenler de diyakektikçi'dir.

Retorik..herhangi bir konuyla ilgili bütün inandırma yöntemlerini bulma yetisi olduğunu varsayalım.

Konuşma yoluyla üretilen inandırma yöntemleri üç farklı türdendir: Birincisi hatibin karakterine, ikincisi sözlerinin dinleyicilerde uyandırdığı duygulara, sonuncusu da konuşma içindeki "gerçek" ya da "gerçeğe benzer" inandırma yollarına dayanır.


Retorik diyalektiğin bir dalı ve benzeridir...Bütün hatipler dinleyicilerini inandırmak için örnekler ve örtük tasımlar kullanırlar.Bunun başka bir yolu yoktur.

Tartışmaya iki farklı çözüme varma özelliği taşıyan konular alınır.Geçmişte farklı olmayan,şimdi ya da gelecekte sahip olduklarından farklı bir şekle girebilme olanağı bulunmayan şeyler tartışma konusu olamaz.




18 Temmuz 2020 Cumartesi

Hamlet

Herkese kulağını ver, sesini verme.
Herkese akıl danış, kendi aklını sakla.
....
Her şeyden önce de kendi kendinle doğru ol
O zaman, gece gündüze varır gibi,
Sen de aldatmaz olursun kimseyi.
Polonius

Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
....
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine;
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken,
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
...
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Hamlet

Sözlerim uçuyor havaya, ama düşüncem yerde;
Öz olmayınca söz yükselmiyor göklere!
Kral

Şunu bil ki en derin hesaplar boşa gider de
Akılsız davranış işe yarar bazen.
Demek ki tanrısal bir güç karışıp işe,
Biz ne taslaklar çizersek çizelim,
Son biçimi o veriyor kaderimize.
Hamlet

Şimdi olacak birşey yarına kalmaz, yarına kalacaksa, bugün olmaz.Bütün mesele hazır olmakta.Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar.Ne olacaksa olsun!
Hamlet

William Shakespeare

16 Haziran 2020 Salı

Biraz da Müzik...Gitme Hamdim Gitme

















Gitme Hamdim Gitme
Rumeli-Hüseyin Yaltırık

Gitme Hamdim Gitme Bre Oğlum Sen Bugün Oduna
Kafir Şumar Çıkacak Oğlum Senin Yoluna

Giderim Giderim Bre Annem Yol Uzun Bitmez
Kafir Şumar'ın Kurşunundan Geriye Dönelmez

Nişan Yağlicını Bre Annem Beline Bağlayıver
Neler Olmuş Hamdi'me Deyip Başımda Ağlayıver

Hamdi'nin Odunlarını Kimler Yakacak
Kara Gözlü Fatime'yi Kimler Saracak

Yayla Düzünde Bre Annem Odun Var Mıydı
Hamdı Şumar'ın Uracağından Haberin Var Mıydı


Hikayesi(Alıntıdır):

Hamdi, 1910 yılında Ustrumca’ya bağlı Çanaklı Köyü’nde dünyaya gelir. Köyün tamamına yakını gibi Hamdi’nin ailesi de geçimini çiftçilik ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Bunun yanı sıra köylüler odun ihtiyaçlarını ormandan keserek gidermektedirler.

Çalışkan delikanlı Hamdi, belli bir yaştan sonra tarla ve bahçe işlerinde ailesine yardımcı olmaya başlar. Evin odun ihtiyacını kendisi dağdaki ormanlıktan odun keserek karşılar.

Herkesin yardımına koştuğu için de köyde yediden yetmişe herkes tarafından çok sevilmektedir.

Gün gelir Hamdi gönlünü komşu köy Yenimahalle’deki Fatime’ye kaptırır. Onun için yaşamında yeni bir dönem başlamıştır ve sevip sevilmenin mutluluğunu doyasıya yaşamaktadır.

Aileleri de birbirini çok seven bu iki genci nişanlarlar. Çok geçmeden askerlik çağı gelen Hamdi askere gider. Günler haftaları, haftalar ayları kovalar derken Hamdi izine gelir. İzinde boş durmaz, bir yandan tarla işlerinde anne babasına yardım ederken diğer yandan da eşek sırtında 3-4 saatlik balkana (ormana) giderek odun kesip evine getirmektedir.

Bir gün yakın arkadaşı Yakup ile beraber ormana oduna gitmeye karar verirler. Ancak annesinin içinde sebebini anlayamadığı garip bir his vardır ve oğlunun oduna gitmesini hiç mi hiç istememektedir ama açıkça da gitme diyemez.

İki arkadaş hazırlıklarını tamamladıktan sonra yanlarında eşekleri olduğu halde yola çıkarken, anası kendini tutamaz ve “oğlum içimde garip bir his var, oduna gitmene razı değilim” dese de dinletemez.

İki delikanlı uzun bir yolculuktan sonra ormana varırlar. Kısa zamanda odunları kesip eşeklere yüklerler. Havada kara kara bulutlar toplanmış yağmur yağdı yağacak. Yakup Hamdi’ye “yağmur başlayınca yola çıkalım, şumar (ormancı) yağmurdan saklanırken biz de rahatça gideriz.” der ama dinletemez, yola çıkarlar. “Yaylacık” geçilip “İkiz Taşlar” mevkiine geldiklerinde şumarla karşılaşırlar. Korktukları başlarına gelmiştir. Şumar odun kesmek için verilen izin belgesini sorar, olmadığını anlayınca da baltalarına el koymak ister. Hamdi vermek istemeyince şumarla kavgaya tutuşur. Hamdi delikanlılığının verdiği kuvvetle şumarı döverek yere serer ve yol ortasında öylece bırakıp yollarına devam ederler.

Arkadaşı Yakup, şumarı yol ortasında bırakmanın doğru olmayacağını, Hamdi’den gidip onu kenara çekmesini ister. Baygın bıraktıkları şumar ayılmış ona doğru gelen Hamdi yi görünce öldürmeye geliyor diye korkup silahını ateşler ve Hamdi yi başından vurur.

“Yaylacık’tan çıktım başım selamet Ikizlerin taşlarına varmadan koptu kıyamet”

Yakup silah sesini duyunca koşarak geriye döndüğünde çok sevdiği arkadaşının kanlar içinde yerde yatmakta olduğunu görür. Telaşla arkadaşının yanına geldiğinde yaşadığını ve kurşunun başını sıyırıp geçtiğini anlar, yaralı arkadaşını vakit geçirmeden köye ulaştırır.

“Barbarova başından yağmur kopuştu Koş be Yakup koş be arkadaş Beynim tutuştu.”

Buradan akrabalarının yardımıyla Hamdi önce Usturumca’ya hastaneye götürülerek doktorlar tarafından muayene edilir. Ancak imkanları olmadığı için daha donanımlı İştip Hastanesi’ne sevk ederler.

Doktorlar kafatasında zedelenme olasılığına karşı ameliyata alıp kafatasını açarlar. Başındaki sıyrıkla yürüyerek hastaneye gelen Hamdi ameliyat masasından kalkamaz ve genç yaşta hayata veda eder.

“Nişan yağlıcığını bre annem başıma bağlayıver,

Neler olmuş Hamdi’me deyip başımda ağlayıver.”

Bu olay başta annesini, çok sevdiği Fatime’yi, akrabalarını ve tanıyan tanımayan herkesi derinden yaralar ve üzüntüye boğar.

“Hamdim odunlarını kimler yakacak, Kara gözlü Fatime’yi kimler saracak”

1930’lu yılların başında meydana gelen bu acılı olay yöre halkınca türkü yapılıp söylenmeye başlamış, o zamandan bu zamana canlılığını koruyarak hepimizin dilinde, sevilerek ve biraz da hüzünlenerek söylenir olmuştur.

Adlarına türkü yakılan Hamdi’leri, Zümbül’leri, Muradiyeleri, Kara Yusufları ve daha nice türkü kahramanlarını rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Ruhları şad olsun...

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Mekanım Datça Olsun

Datça olacak Datça
Kadınların yarımadası...
Boşuna değil o dediğim
Burası Afrodiça...
Ve gördüğüm bütün herşey
Sevda, Aşk ve Tazelik
Ve Zeytinlerden ve yaşamaktan
Başka bişeyi olmayanların yeri...
Hıdrellez
---
Açtım ki gözlerimi sabah olmuş Datça'dayım
Ergen ışıklarla karşımda erguvana kesmiş
Gocadağ
Tüm engebesiyle yanıyor o koskaca kaya
Dağkeçileri düzlere kaçmış olmalı
---
Altıncı kıt'adır yağmur
Damla damla keşfedilen
Yalnızlık
---
Gökgürültüsünden korkup yamacıma sokulan sevgilime
Sarıl bana, sarıl, öp, öp, öp beni, dedim
Baksana Allah yıldırımlarıyla resmimizi çekiyor!
---
Bağçe bir tangodur Eski Datça Köyünde
Çiçeklerin suyla güneşle sarmaştığı
Ayak sesleri içinde yeşilin
Sardunyalar zaman zaman fart-ı aşktan
Eğilip eğilip bükülüp
Derken goncalarıyla yeniden dipdiri
Ezgiyi ezdirmeden bitirir
Yatsıya doğru ayışığında
---
Antik Bar'da iki kadeh rakı içeyim.
Caz plağı dinleyim dedim,
Baktım, kapı duvar,
Mecbur, eve döndüm,
Taraçadaki sedire oturdum,
Bir bira açtım,
Gugukçular başladı,
Ardından ağustos böcekleri
Kurbağalar
Köpek havhavları
İnek böğürtüleri
Bi caz ki deme gitsin!
Cem Ayini
---
Kahvenin ücra masasına
Oturmuş üç kişi
'Batak' oynuyorlar
Devlet işleri hakkında
Gizli Örgüt
---
CAN YÜCEL

https://www.canyucel.org/category/biyografisi

19 Mayıs 2020 Salı

Political Speeches - Cicero

In Verrem (‘Against Verres’) I - Forensic speech
In Verrem (‘Against Verres’) II - Forensic speech 
De imperio Cn. Pompei -Deliberative speech
In Catilinam (‘Against Catiline’) I -Epideictic speech
In Catilinam (‘Against Catiline’) II -Deliberative speech
In Catilinam (‘Against Catiline’) III -Deliberative speech
In Catilinam (‘Against Catiline’) IV -Deliberative speech
Pro Marcello (‘For Marcellus’) -Epideictic speech
Philippic II -Epideictic speech


Arpinum 


Cicero 106-43 BC
1st case-> age of 25, Pro Quinctio
2nd case -> age of 26, Pro Roscio Amerino
3rd case-> Arretium

age of 30, quaster at Rome-> member of senate

4th case->age of 35, Verres

age of 36, plebeian aedile
age of 39, praetor

1st deliberative speech-> age of 40, De imperio Cn. Pompei (Pro lege Manilia)
2nd speech-> age of 40, Pro Cluentio

age of 42, consulship

3rd speeches->De lege agraria

5th case-> age of 44, Pro Murena

age of 44, he was viewed as the leading senator present
4th speech-> age of 44,Pro Sulla
5th speech-> age of 44,Pro Archia

6th speeches-> age of 46, In Catalinam

age of 48-> exile in Macedonia (18 months)

age of 49-> recalled to Rome

6th speeches->age of 50, Post reditum in senatu, Post reditum ad quirites
7th speeches->age of 50, De domo sua, De haruspicum responsis
8th speech-> age of 50, Pro Sestio

6th case-> age of 50, Pro Caelio

7th case->age of 54, Pro Milone ->oratorical masterpiece

age of 56-> governor of Cilicia, Asia Minor

9th speech-> age of 60, Pro Marcello
10th speech->age of 60, Pro Ligarius
11th speech->age of 61, Pro rege Deiotaro

12th speech-> age of 63 1st-4th Philippic


Cicero's orations..the style is 'periodic'...In periodic style the most important part of the period is the end, the beginning is the second most important...

"...Gaius Verres, a man already convicted, according to universal public opinion, by his character and actions, but already acquitted, according to his own hopes and assertions, by his immense wealth." In Verrem 1

"If you pronounce a fair and scrupulous verdict against this man, you will hold on  the influence which ought by rights to be yours.But if on the other hand his colossal wealth succeeds in destroying the scrupulousness and fairness of the courts, then I shall achieve at least one thing - a recognition that the country had the wrong jurors, and not that the jurors had the wrong defendant, or the defendant the wrong prosecutor." In Verrem 1

"...he adds that there is nothing so sacred that money cannot corrupt it, and nothing so well defended that money cannot overthrow it." In Verrem 1

"I am therefore much more frightened of being thought to have missed out many of his crimes than to have made any up."  In Verrem 1

"He confronts me with empty names of nobility, in other words of arrogant aristocrats, who do not so much damage my case by their nobility as help it by their notoriety." In Verrem 1

"This is a trial in which you will be passing verdict on the defendant, but the Roman people will also be passing verdict on you." In Verrem 1

"...immense wealth is far more likely to increase the suspicion of a criminal's guilt than to provide him with a means of acquittal." In Verrem 1

"In this trial, both the reward of glory and the risk of unpopularity ought, I think, to belong to you; the anxiety and hard work should belong to me; but the knowledge of what is done here and the memory of what was said by both parties should belong to the whole of the general public." In Verrem 1

"Are you trying to hide his thefts, his robberies, his greed, his cruelty, his arrogance, his criminality behind his great achievements and his glory as a general?" In Verrem II.5

"..it is impossible that he should be acquitted without many people breaking law themselves." In Verrem II.5

"What now remains to be judged is not my honour, since that has been proved, nor Verres conduct, since that has been condemned: it is the jurors, an, to tell the truth, it is yourself." In Verrem II.5

"...a subject on which it is more difficult to finish speaking than to begin." De imperio Cn Pompei

"Believe me, and believe the evidence of your own eyes!" De imperio Cn Pompei

"...citizens, was that since I was holding this high office which you were kind enough to bestow upon me, I had a duty to put your wishes, the dignity of Rome, and the security of our provinces and allies before considerations of my own interest." De imperio Cn Pompei

"I am much more vigilant in defence of the country than you are for its destruction." In Catalinam 1

"They agree, and say nothing.Why then do you hold out for a spoken decision, when you can clearly see their silent preference?" In Catalinam 1

"I have always been of the opinion that unpopularity earned by doing what is right is not unpopularity at all, but glory." In Catalinam 1

"I shudder only at the risks to which all humans are subject, the uncertainty of good health, and the frailty of our bodily constitution - and I grieve at the fact that our country, which ought to be immortal, is dependent on the life of a single mortal."  Pro Marcello

"When you have both discharged your obligations to your country and satisfied nature herself with your full fill of life, say, if you wish, that you have lived long enough." Pro Marcello

"If nearly twenty years ago in this very temple I declared that death could not be ultimely for a man who had reached the consulship, with how much more truth could I now say 'for an old man'? In fact, for me, conscript fathers, death is actually desirable now that I have discharged the responsibilities of the offices I attained and completed the tasks I undertook." Philippic II 

1 Mayıs 2020 Cuma

Biraz da Film...7 Kogustaki Mucize

A story of love between a mentally-ill father who was wrongly accused of murder and his lovely six years old daughter.
https://www.imdb.com/title/tt10431500/?ref_=ttmi_tt

15 Nisan 2020 Çarşamba

Biraz da Fim...Make Us Dream

https://www.imdb.com/title/tt9206562/
Documentary about the mercurial football career of Steven Gerrard, one of Liverpool FCs finest ever players.

"Football is not about turning up and playing, its about dealing with everything that comes with it."

"How I feel is more important than what I win or what I can earn somewhere else"

Biraz da müzik...Hemhâl Ol'anlar - Geçer


12 Nisan 2020 Pazar

Kafa

"Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum.Sevgi savurganlığım yüzümden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hala aklımda."Tomris Uyar (Gündökümü)

"Gerçek anlamda ansiklopedi yazmak, gerçek anlamda bazı şeyleri basmak, dağıtmak aydınlanma Avrupası'nın işi.Bu insanlar okuyorlar." İlber Ortaylı

"Kanuni devrimlerin ve Roma hukuku sistemine girmenin düğüm noktası Medeni Kanun, bunu, Cumhuriyet çözdü."İlber Ortaylı

"Hayat bize her gün sorular sorarken, biz her soruda onun gözlerinin içine boş boş bakıyorsak..biz ya hiç çalışmıyoruzdur ya da son derece umursamasızdır." Bedia Ceylan Güzelce

"Her yaratıcı insanın disiplini çok önemlidir...Sert hocaydı evet ama muhteşem bir hocaydı...Yıldız Kenter...Kambur duramazdın yanında, pat! vurur, düzeltirdi seni:dik dur!" Erkan Can

"Yıldız Kenter...her birimizin tek tek gözlerinin içine bakarak, oyunculukta en önemli ayrıntının 'farkındalık' olduğunu ve işe önce kendimizi fark ederek başlamamız gerektiğiniden söz etmişti." Demet Akbağ
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"...Küçük Asya, yani Anadolu bölgesi tamamen helenlerin bölgesi değildir.Burası hiçbir zaman sadece Yunanca konuşulan bir memleket olmadı...Türkler buraya 1100'lerde ve hatta 1200'lerin başında kesif olarak geldi ve buraya yerleşti...olan şehirler dağların eteklerindeydi...Türkler aşiret nizamı içinde göçebe ve yarı göçebe olarak bütün Anadolu'ya yerleştiler, o yüzden hızlı bir Türkleşme oldu...Bu memlekete Türkiye adını biz koymadık.12. yüzyılda İtalyanlar(Cenovalılar ve Venedikliler) Turkmenia veyahut Turchia diye isim koydular...'Türk' isminin devlet adında kullanılması ilk defa TBMM'yle oluyor. " İlber Ortaylı

"Türk olmak zor bir meslektir, zor bir yoldur..." Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp

Zeki Kuneralp->Sadece Diplomat
https://www.pandora.com.tr/kitap/sadece-diplomat/57987

"Kim olduğumuzu tuttuğumuz değil, tutamadığımız sözler belirliyor." Aylin Balboa

"18 Ocak, kardan adam günüdür..."Sunay Akın

"Türkiye'de birkaç farklı Yahudi grubu var.Çoğunluk Sefarad denen, 15. yüzyıl İspanya'dan sürülmüş olan Yahudilere ait.Doğu Avrupa'da özellikle Rusya'da 18. ve 19. yüzyılda yaşanan Yahudi kırımları da bu bölgede yaşayan Aşkenaz Yahudileri göçe zorladı...Toplam sayısı 30 bin'i bulmaz..." Mahir Ünsal Eriş

"MEB'in verilerine göre okullarımızın %60'ında kitaplık yok.Yaklaşık 70bin kişiye bir halk kütüphanesi düşüyor....Okumak bir hobi değil, vazgeçilmez bir ihtiyaçtır." Selçuk Şirin

"Bütün yaşamım boyunca söylenen sözlerin yalnızca sözde kalmamasını istedim.Birer eylem haline gelmeleri için, anlamları oldukları için yaşadım yalnızca."Albert Camus(Ecinniler)

Salon->On yaşında
https://saloniksv.com/

11 Nisan 2020 Cumartesi

Deniz Mecmuası

"Bu yata ... adını veriyorum, her seyrinde denizleri sakin, rüzgarı kolayına ve pruvası da her zaman neta olsun.Tanrı onu ve birlikte seyir yapanları korusun."...tarihin en eski dönemlerinden beri, gemiye verilen adın, özel bir törenle kutsanmasının gerekliliği tartışılmazmış...teknenin yeni adını kutsamak üzere baş omuzluğunda bir şampanya şişesi kırılarak, tekne bordası ıslatılmalı.

pruva: geminin baş bölümü, baş yanı.
pruvanız neta olsun: geminin önüne seyrine engel olacak, onu yolundan edecek veya tehlikeye düşürecek bir durumun gelmemesini dilemek için seyire çıkan gemi komutanına söylenen sözdür.
borda: Tekne gövdesinin su hattının üzerinde kalan yanlarına verilen isim.

Karie kraliçesi->1.Artemisia-> Anadolu'nun yetiştirdiği tarihin ilk kadın amirali

İlk gün zarfı-> Bir posta pulunun dolaşıma çıkıp, kullanıma sunulduğu gün bir zarf üzerine o pulun konusuna uygun,yazı,resim ve özel tasarım olarak üretilen malzeme...bu pullara ilk gün damgalar vurulur.

Yüzde yüz dönüşebilen tek malzeme cam'dır.

Altmışlı yıllarda..."Vapurun kıç güvertesinde yirmi beş kuruş verilerek oturulan lüks diye isimlendirilmiş ayrı bir bölümü vardı.Herkes birbirine selam vererek nerede boş yer bulursa oraya otururdu.Gazeteler açılır, güncel olaylar tartışılırdı o eski Kadıköy vapurlarında.Bazıları da her zaman kavga ederdi..."



Galatasaray kulubünü kuran Ali Sami Yen Bey, 1927 yılında yazdığı futbol kitabına ek olarak Osmanlıca'daki az sayıda yüzme kitaplarından birine de imza atmıştır. Yüzme Atlama Tahlisiye Vaterpolo Nizamat-ı Umumiye ve Usul-ü Tatbik

Hieron, 'Zincir Taşı'...

Mendirek, bir limanın denizden korunmasını sağlayan, bu haliyle bir açık tarafında dalgakıran kapalı tarafında ise bir iskele işlevi gören, kısmen su altında inşa edilmiş yapılara verilen addır.

Avrupalı deniz aşırı kaşifler, 9'uncu asırdan başlayarak 15'inci asra gelen kadar 500 yıl boyunca Atlantik Okyanus'un batısında en fazla Grönland,İzlanda, Yeşil Burun adalarına kadar gidebilmişlerdir...Okyanus aşırı gittiği bilinen ilk denizciler Vikingler idi....15'inci asrın ortasından 17'inci asrın ortasına kadar Keşifler Çağı olarak anılır.

Kuzey Ege'de sinarit avında kullanılan paraketalar genelde 180-200 iğnelidir, buna 'bir sele paraketa' denir.

Tan vakti:Güneş doğmadan önceki alaca karanlık

Irıp:balıkların toplandığı ve son yolculuklarına çıktığı büyük ağ.Büyük av.
"Gideceksin ırıpların çalkantısında / Balıklar çıkacak yoluna karşıcı / Sevineceksin" - Orhan Veli Kanık

İskele alabanda:dümeni basılabildiği kadar iskeleye basmak için verilen komut

Ali Boratav->Mavi Yolculuklar Rehberi

6 Nisan 2020 Pazartesi

Biraz da Film...Parazit

https://www.imdb.com/title/tt6751668/
A poor family, the Kims, con their way into becoming the servants of a rich family, the Parks. But their easy life gets complicated when their deception is threatened with exposure.

28 Mart 2020 Cumartesi

Tuhaf

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Ulvi hocam derdi ki:"Belden aşağı espri yaparsanız herkes alır.Seviyeyi biraz yukarı, mesela göğüs hizasına taşırsanız alanlar azalır..Daha yukarı, baş hizasında çıktığınızda alanlar daha azalır.Bunu da yapabilirsiniz ama baş üstüne geçmeyin.Seyirci kafasını kaldırıp yakalamaz.Boş bakar, emeğiniz de boşa gider." Biz hep bunu seçtik, biraz belden yukarı, sanat tüketicisini de belli bir seviyeye çekmek için çalıştık.Bu da hem zeka gerektiriyordu hem de ciddi bir birikim." Metin Akpınar

"Hayatım boyunca iki şeyin gerçekleşmemesi beni çok üzmüştür.Birincisi Ecevit'in Köykent Kalkınması'dır...İkincisi de Muhsin Ertuğrul'un bölge tiyatrolarıdır."Metin Akpınar

"Rakı sadece bir mükeyyefat, müşkirat olarak değil bir kültür aracı olarak düşünülmeli.Masada sohbet, kültür, muhabbet, zeka, sevgi varsa o masadan kalkılmaz."Metin Akpınar

"Anadolu'da her taşı kaldırdığınızda, sonu gelmez, baş döndürücü bir uçuruma bakar gibi olursunuz." Zülfü Livaneli

Evrensel bir tiyatro dili olan pandomim, pantomim ya da mim sanatı olarak bilinebiliyor. Pandomim en sade şekilde sözsüz yapılan tiyatro olarak ortaya konabilir.

"21. yüzyılda insanlar birbirlerinin inancına sadece saygı göstermekle değil, hatta onu dış aşınmalara karşı muhafaza etmekle yükümlüdürler....Birbirinin inanç ve kültürünü küçümseyerek değiştirmeye kalkmak değil, öğrenmek gerekir...Dünya çok renkli.Bu renklilik 'diğeri' olmak için gerekmiyor."İlber Ortaylı

"...ben de kaptırmış gidiyor, kelimelerle daldan dala atlıyorum.Bir gün arkeolog Halet Çambel, "Gündüz, kağıdın ne müthiş sabrı var, ne yazarsan kabul ediyor" demişti."Gündüz Vassal

"Fotoğrafçılığın ilk ve en önemli sorusu 'Ben neden fotoğraf çekmek istiyorum?' sorusudur.Buna verilecek samimi bir cevap yolunuzu nasıl çizeceğinizi belirler...Fotoğraf bir dert anlatma aracıdır."Mustafa Seven

"Ankara...Orada okumuş olanlar sever mesela...Çünkü orada gençliklerini hatırlarlar, gençliklerini severler Ankara'dan çok."Yıldırım Türker

Yıldırım Türker -> kitap: "Bahçe"

"İnsan gözdür, öte yanı deriden etten başka birşey değil.Gözü neyi görürse, değeri o kadardır insanın." Mevlana

"Güzel bakan güzel görür" inancı...

"Güzelliğin on par'etmez / şu bendeki aşk olmasa / eğlenecek yer bulaman / gönlümdeki köşk olmasa" Aşık Veysel
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Bu dünyada vaktimiz kısıtlı ve zamandan daha kıymetli hiçbir şey yok...Zamanımız bu kadar kısıtlıyken çözüm şu; öz bilgiyle, konsantre işler yapmak...Hayatınızdaki çöplere derhal savaş açın!Daha yoğun, daha özünü bulmuş ve verimli işlerin peşinden koşturmalıyız.Bunun da ölçütü ne yapıyorsak yapalım, yaptığımızın hem kendimize hem de başkalarına yarar sağlamasıdır...İnsan ekmeğini paylaşmak gibi bildiğini de paylaşmaktan geri durmamalıdır..." Ayhan Sicimoğlu

"Sahip olduğunuz ya da sizde olduğuna inandığınızı paylaşmadıkça, hayattan zevk alamazsınız.Bir işin güzelliği paylaştıkça artar."Ayhan Sicimoğlu

"Herkesin kendi hayatına göre bir ihtiyaç listesi olmalı...Hobiniz ve ilginiz sizinle bütünleşiyorsa, orada gereksizlik yoktur ve zevkinizin peşinden gönül rahatlığıyla gidebilir, gerekirse o ilginiz için bedel ödeyebilirsiniz."Ayhan Sicimoğlu

"Ben zeytinyağı ve toprağın hastasıyım."Ayhan Sicimoğlu

"İlk önce hangi şartta olursa olalım derin bir nefes almalıyız.Bazı şeyler elimizde değil.Yaşadığımız anda olduğumuzu fark etmek ve o anda kalabilmek için aldığımız nefesi hissetmeliyiz.Olanlar olacak, kendinizi kurban edilmiş hissetmeyi bırakın; hayata hafif bakın ve rahat olun."Ayhan Sicimoğlu

"Kendimizi hayata bağlayan kancalar buldukça tüm zorluklar aşılır.Bu kancalar; küçük hobiler, zevkler, aşk ve elbette sevgidir.İnsanın hayattan zevk alması için içinin rahat olması gerekir.Bu rahatlık da en çok sevgiyle ikame edilir."Ayhan Sicimoğlu

"Sevgi vermek de almak da kolay değildir.Emek gerektirir."Ayhan Sicimoğlu

"Stevie Wonder, Pyotr Ilyich Tchaikovsky, Julia Pardoe, Herodot, Piri Reisi Evliya Çelebi, M. Kemal Atatürk, Roger Crowley"Ayhan Sicimoğlu

"Tecrübeciyim; hayatta bir misyonum varsa bu, heves duyduğum ne varsa deneyimlemektir.Ben hayatı filtrelediğim yerden deneyimlemeye geldim."Ayhan Sicimoğlu

"İnsan çorapsız kalabilir ama meraksız kalmamalı...sürü içinde rahatlık meraksızlıktan geçer...Merakın peşinden koşacaksan cesur olacaksın...Merak edersen hayal kurabilirsin...Meraksızlık öyle bir etkiye sahiptir ki sadece seni değil, ilişki kurduğun her şeyi ve herkesi öldürebilir"Ahmet Mümtaz Taylan

"Kaybolmalarına izin vermiyoruz.Halbuki çocuk dediğin, kaybolacak, merak edecek ve yolunu bulacak.Hiç kaybolmamış bir çocuktan yolunu bulmasını nasıl beklersin?"Ahmet Mümtaz Taylan

"...İnsan kendini merak etmezse nasıl varabilir kendine?" Hakan Günday

"Çok yetenekli bir değilim ama tutukulu bir merakım var" Albert Einstein

"Bazı anların, yaşanmış bir hayat parçasının en hakiki, öz karşılığı ancak şiirle verilebilir...sözün en öz, en az ve en yoğun karşılığıdır şiir." Yılmaz Erdoğan

"Osmanlı ve İran vesikalarının tahlilini yapan, dil ve üslup özelliklerini sınıflandıranlar hep Batılılar oldu, çünkü bu alışkanlıklarını Yunan, Roma klasik metinlerini inceleyerek edinmişlerdi..Bugün artık böyle insan pek yetişmiyor çünkü Batılılar eğitimde Yunanca Ve Latinceyi terk ediyorlar.Tercüme külliyatı yeter diyorlar.Tabii ki yetmiyor.O dilin getireceği mantık ve zihniyeti tercüme ile kavranması mümkün değil." İlber Ortaylı

"hümanizm..kendiliğinden gelen bir insan sevgisi değildir, insanı çağlar içinde ve geniş coğrafyada anlamaya çalışan bir akımdır.Konuştuğu dilin köklerine inmeyen, zamanlarda ve mekanlarda insanlarla kendi dillerinde konuşmaya çalışmayan bu yeni insanlık gittikçe yavanlaşıyor ve saldırganlaşıyor..." İlber Ortaylı

"Gerçeklikten bu kadar uzak ve bu kadar fikirsiz olmak, belki de insanın bünyesinde bulunan bütün şeytani içgüdülerin vereceği zarardan daha büyük bir yıkıma yol açabilir." Hannah Arendt

"Sıradan insan hayret etmez, şaşırmaz, duyguları kendi ruhundan sökülüp atılmış gibidir." Yüce Zerey

Kötülüğün Sıradanlığı => Hannah Arendt
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Atatürk Türklerin kökeni konusunda çok meraklıydı.Türklerin kökeninin Sümerlere dayanabileceği yönünde bir düşüncesi vardı.Bunun araştırılmasını istedi.Ama bunun ötesinde hem Hititlerin hem de Sümerlerin bu ülke insanı, bu ülke gençleri tarafından bilinmesini istedi.Ben  çalışmalarımla aslında Atatürk'ün vasiyetini yerine getirdim."Muazzez İlmiye Çığ

"..çekinmeden yazdığım mektuplar.Bana mektuplara cevap alıp almadığımı soruyorlar,almıyorum.E, niye yazıyorsun diyorlar?...benim kanaatıma göre her vatandaşın idareye karışması lazım; iyisini de kötüsüne de."Muazzez İlmiye Çığ

"Eski Türklerde Tanrı'nın, Gök Tanrı, insanlardan istediği bir tek şey var.Sevgi.Herşeyi seveceksin, otu seveceksin, hayvanı seveceksin, insanı seveceksin."Muazzez İlmiye Çığ

"Evvela kendine güveneceksin.Ben yapabilirim diyeceksin.Ne yapmak istediğine karar vericeksin.Önüne muhakkak bir hedef koyacaksın.O hedefe göre çalışacaksın ve kıskançlık yapmayacaksın."Muazzez İlmiye Çığ

"Türkiye adaleti tecelli ettirecek yargıç, savcı ve avukatları iyi yetiştiremiyor....Üst düzey kültür gruplarında yer edinemeyen, toplum hayatında söylem yeteneği, yazarlığı, yabancı dil bilgisiyle başvurulucak bir konuma yükselemeyen hukukçuların görevlerini tam yaptığı söylenemez...Tarihi bilmeyen önündeki kuralın ruhunu anlamadan yanlış tatbik eder.İktisat bilmeyen de bilgisizce uygulamalarda bulunur.İyi hukukçu uzun ve seçkinci bir eğitimle yetişiyor." İlber Ortaylı

"...bütün tarikatlar için devletten aldıkları izinler devleti ele geçirmek için birer fırsattır...Bir adam demokratik yollarla örgütlenerek gücü ele aldıktan sonra demokrasiyi tasfiye ederse ne olucak?" Barış Terkoğlu