...bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hurafelerinden ve fıtri niteliklerimizle hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelen bilcümle tesirlerden tamamen uzak, seciye-i milliyye ve tarihiyyemizle mütenâsip bir kültür kastediyorum. Çünkü davayı millîmizin inkişâf-ı tâmmı, ancak böyle bir kültür ile temin edilebilir. Lâ-ale’t-tayîn bir ecnebi kültürü, şimdiye kadar takip olunan yabancı kültürlerin yıkıcı neticelerini tekrar ettirebilir.
Kültür (Harâset-i Fikriye) zeminle mütenasiptir. O zemin, milletin seciyesidir. (Maarif Kongresi’nin Açış Konuşması,15 temmuz 1921)Milletimizin siyasi, içtimai hayatında, milletimizin fikrî
terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, iktisadiyatı, Türk şiiri ve edebiyatı, bütün bedayiiyle inkişaf eder. (Bursa, Öğretmenlere, 27 Ekim 1922)
...en mühim ve feyizli vazifelerimiz maarif işleridir.(Bursa, Öğretmenlere, 27 Ekim 1922)
...mütemeddin bir millet olarak medeniyet sahasının üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen
ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferd-i milletin kafasına koyacağız, ilim ve fen
için kayıt ve şart yoktur.(Bursa, Öğretmenlere, 27 Ekim 1922)
Binaenaleyh maarif programımızın, maarif siyasetimizin temel taşı, cehlin izalesidir.Bu izale edilmedikçe, yerimizdeyiz...Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. (Bursa, Öğretmenlere, 27 Ekim 1922)
İtiraf edelim ki, biz üç buçuk sene evveline kadar cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi idare eğiyorlardı, cihan bizi, bizi temsil edenlere göre tanıyordu. Üç buçuk senedir, tamamen millet olarak yaşıyoruz. Bunun maddi ve en bariz şahidi, hükümet şeklimiz ve hükümetimizin mahiyetidir ki, onu kanun "Büyük Millet Meclisi" diye adlandırdı.
Bütün cihan bir an tereddüt etmesin ki, Türkiye devletinin yegâne ve hakiki tem-silcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. (Bursa, Öğretmenlere, 27 Ekim 1922)
Ordularımızın ihraz ettiği zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için zemin hazırladı... Hakiki zaferi siz ihraz ve idame edeceksiniz ve behemehal muvaffak olacaksınız.(Bursa, Öğretmenlere, 27 Ekim 1922)
Arkadaşlar! Bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız.Fakat bu zafer süngü zaferi değil iktisat, ilim ve irfan zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar istihsal ettiği muzafferiyyetler memleketimizi halası hakikiye sevk etmiş sayılmaz. Bu zaferler ancak müstakbel zaferimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır. Muzafferiyatı askeriyemizle mağrur olmayalım. Yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım. (Alaşehir, 25-26 Ocak 1923)
Hutbeden maksat, ahalinin tenvir ve irşadıdır, başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin sene evvelki hutbeleri okumak, insanları, cehl ve gaflet içinde bırakmak demektir.Hutebanın herhalde nasın kullandığı lisanla görüşmezi elzemdir… Hutebayı kiramın ahvali siyasiye, ahvali içtimaiye ve medeniyeyi her gün takip etmeleri zaruridir.Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinat verilmiş olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve icabatı zamana muvafık olmalıdır. Ve olacaktır.
(Balıkesir, 7 Şubat 1923)
Sizler, doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur. Çünkü
halkın sesi, hakkın sesidir.
(İzmir İktisat Kongresi'ni Açış Söylevi, 17 Şubat 1923)
Arkadaşlar, kılıç ile fütuhat yapanlar, sabanla fütuhat yapanlara mağlûp olmaya ve bin netice terki mevki etmeye mecburdurlar.Nitekim Osmanlı saltanatı da böyle olmuştur...Efendiler kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Lâkin saban kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur.
(İzmir İktisat Kongresi'ni Açış Söylevi, 17 Şubat 1923)
Saltanatı şahsiyede her hususta yalnız tacidarların arzu, emel ve iradeleri hakimdir....Milletin arzu, emel, irade ve ihtiyaçları mevzubahis olmaktan uzaktır. Millet, amal ve iradesinden tecerrüd etmiştir. Tacidarlar kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir şahsiyet-i ilahiye farzederler. Etrafını alan menfaatperestan, padişahın zihniyet ve arzusunu bir lazıme-i semaviye, bir lazıme-i Kur'aniye gibi herkese telkin ederler. Bu telkinat karşısında birgün bütün halk, bu arzu ve iradelerin - bila muhakeme iradat-ı semaviye olduğuna kani olur. Bundan tecerrüde rıza gösteren bir milletin akibeti felaket, musibettir.
(İzmir İktisat Kongresi'ni Açış Söylevi, 17 Şubat 1923)
...Biz milli bir devir yaşamıyorduk ve milli bir tarihe malik bulunmuyorduk.Mesela Osmanlı tarihi baştan nihayetine kadar hakanların, padişahların, şahısların en nihayetinde zümrelerin hal ve hareketlerini kaydeden bir destandan başka bir şey değildir.Mazinin, asırların elimize tarih diye uzattığı kitabın mahiyeti bundan ibarettir. (İzmir İktisat Kongresi'ni Açış Söylevi, 17 Şubat 1923)
Siyasi, askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi muzafferiyetler ile taçlandırılamazlarsa, husule gelen zaferler payidar olamaz, az zamanda söner.
(İzmir İktisat Kongresi'ni Açış Söylevi, 17 Şubat 1923)
Efendiler, dâhil olduğumuz halk devrinin, milli devrin, milli tarihini yazabilmek için kalemlerimiz sabanlar olacaktır. (İzmir İktisat Kongresi'ni Açış Söylevi, 17 Şubat 1923)
...bütün sefaletlerimizin sebebi kat'isi zihniyet meselesidir.İnsanlar ve insanlardan mürekkep olan cemiyetler her şeyden evvel bütün fertleriyle salim bir zihniyete sahip olmalıdırlar. (Konya, 20 Mart 1923)
Bu millete gideceği yolu gösterirken dünya’nın her türlü ilminden, keşfiyatından, terakkiyatından istifade edelim, lâkin unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz.
(Konya, 20 Mart 1923)
...milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin şikarıdır. (Konya, 20 Mart 1923)
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması söylememize imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim” diyemez.
(Konya, Kadınlar ile, 21 Mart 1923)
...bir heyeti içtimaiye aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse terakki ve temeddün etmesine
imkânı fennî ve ihtimali ilmî yoktur. (Konya, Kadınlar ile, 21 Mart 1923)
Anaların bugünkü evlâtlarına vereceği
terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için evsafı lâzımeyi haiz evlât yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için
faal bir uzuv haline koymak, pek çok yüksek evsafın hamili olmağa
mütevakkıftır. Binaenaleyh kadınlarımız hattâ erkeklerden daha çok
münevver, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmağa mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.(Konya, Kadınlar ile, 21 Mart 1923)
Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr muallim ve mürebbileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister.Yeni nesli, bu evsaf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.
(Muallimler Birliği, 25 Ağustos 1924)
Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister. (Muallimler Birliği, 25 Ağustos 1924)
Efendiler; Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir.
(Samsun, Öğretmenler ile, 22 Ekim 1924)Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir
(Ankara, 10. Yıl Söylevi, 29 Ekim 1933)
...bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir.
Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.
(Ankara, 10. Yıl Söylevi, 29 Ekim 1933)