"Babama göre köylere bilgili liderler gelecek, kalkınma köylerden başlayacaktı.Teknik tarım, makineli tarım, hayvancılık, meyvecilik, hayvana ve tarıma dönük sanayileşme yayıldıkça göç duracaktı.Okuduğunu anlayan, özümseyen, düşüncelerini anlatabilen, güvenilir kişiliği ve bilgisi ve doğru kararları ile bulunduğu yerde aranılan, sorulan liderler yetişecekti...."
Duru Güneri
Kurtuluş Savaşı sonrası halkın %80'i köylerde yaşıyor ve nüfusun ancak yüzde %5'nin okuma yazması buluuyordu.
Köy enstitüleri, modern ulus inşa sürecinin bir parçası olarak kurulmuştur.Salt okuma yazma bilmek olayları yorumlamaya, çözümlemeye ve sonuç çıkarmaya yetmiyor, bu şekilde varılan sonuçlar dedikodu ve hurafe düzeyini aşmıyordu.Hedef, dedikodunun yerini bilgiye dayanan ve akla vurulmuş yorumların almasıydı.Enstitülerden beklenen sadece branş öğretmenleri yetiştirmek değil, bu eksikliği gidermekti.Ne var ki okur yazarlık oranının son derece düşük olduğu bu yıllarda köy enstitüleri ne Meclis'e ne de Anadolu köylüsüne tam anlatılabilmiştir.
"İş içinde, iş aracılığıyla, iş için" ilkesiyle diğer okullardan ayrılan köy enstitüleri modeli, daha sonra UNESCO tarafından 'bütün gelişmekte olan ülkelere örnek olacak bir eğitim sistemi" olarak nitelendirilecektir.
Enstitüler, yetiştirecekleri eğiticileri, görev yapacakları bölgenin önderleri olarak hazırlamak üzere tasarlanmıştır.O zaman ülke nüfusunun yüzde 75'ten fazlasını oluşturan köylü nüfusu eğitilecek, köy kalkınacak ve sanayileşme için insanı ve maddi zemin hazırlanacaktı.Bilinmediği için ustası bulunmayan demircilik, dülgerlik,arıcılık, çiftçilik,terzilik, fenni ziraatçılık ve aşçılık köy çocuklarına öğretilecekti.En büyük fayda, enstitülerin bulundukları bölgelerde kalkınma gayretinin başlaması idi.Ders programlarında sadece teknik dersler ve tarım değil kültür, sanat ve edebiyat da yer alıyordu.Mevcut durağan eğitim düzeninin yerine uygulama ağırlıklı bir sistem kurulmuştu.Yirmi bir enstitüde birikecek bilgi ve kültür dağarcığı, suya atılan bir taşın yaydığı halkalar gibi, bütün ülkeye yayılacaktı.
'Tanrı insanların evlerini başlarına yıkmak istedi mi,fitne sokar aralarına' Eflatun,Devlet
İnönü 1 Kasım 1945'te TBMM açılış konuşmasında "..Demokratik karakter bütün cumhuriyet devrinde ilke olarak muhafaza olunmuştur.Bizim tek eksiğimiz, hükumet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır.Ülkenin ihtiyaçlarını sevkiyle hürriyet ve demokrasi havasının tabii işlemesi sayesinde, başka siyasi partilerinde kurulması mümkün olucaktır."
İsmail Hakkı Tonguç...Enstitü sisteminin gelişmesinde Yücel'in en büyük yardımcısı olur.
1946 seçimleri yaklaşırken köy enstitülerine karşı Meclis'teki en büyük muhalefet büyük toprak sahiplerinden gelir.Bu kişiler, enstitülerde yetişecek öğretmenlerin,topraksız köylünün haklarını daha fazla koruyacaklarını düşünmekte ve toprak ağalığının sona erebileceğinden endişelenmektedirler.Buna ek olarak kız ve erkek öğrencilerin aynı yerde eğitim görmeleri, okullardaki demokrasi anlayışı da karşı propagandanın en yoğun kullanıldığı argümanlar arasındadır.
İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığından ayrılıp yerine Reşat Şemsettin Sirer'in getirilmesinden sonra 1946'da görevinden ayrılacaktır.Tonguç bitmeyen enerjisiyle 11 yılda eğitim sisteminde dev adımlar atılmasını sağlamıştır.
Köy Enstitüleri 1940-1951 yılları arasında 18839 öğretmen,8675 eğitmen ve 1600 sağlık memuru yetiştirir.Enstitüler orta ve yüksek kısım mezunlarıyla tüm yurda taze güç verir.
1946 seçimlerinden sonra devletin tüm kadrolarında bir cadı avı başlar.Başbakan Recep Peker, "Vatanı Türk devleti adına yıkıcı faaliyetlerden" temizlemektedir! O güne kadar muhalefette olan güçlerin iktidara gelmesiyle eski defterler tek tek açılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder