adsense

3 Kasım 2018 Cumartesi

Antonius ve Kleopatra

Sevgide ölçü mü aranır?
Dilencilerin olsun öyle sevgi. (Antonius)

İşlenmeyen düşünce tarlasını yaban otları sarar (Antonius)

Sen ne kadar kalsan da geliyorsun benimle
Ben ne kadar gitsem de kalıyorum seninle. (Antonius)

Varlığında sevilmeyi hak edip de hor görülen
Yokluğunda başlar sevilmeye. (Caesar)

Dürüst olmadan da güçlü olamam zaten. (Antonius)

Doğrunun dilsiz olması gerektiğini unutucaktım az kalsın. (Enobarbus)

Elleri ne yaparsa yapsın yüzleri dürüsttür insanların. (Menas)

Gösterilmeyen sevgi çoğu kez sevgi olmaktan çıkar. (Caesar)

Yiğitlik akla kafa tutar oldu mu
Kendi kullanacağı kılıcı kendi körletir. (Enobarbus)

Düştüğüm umutsuz karanlık içinde
Yeni bir hayata açılıyor gözlerim
Caesar olmak, boş şey; talihin kendisi olmak değil
Kölesi olmak bu; buyruğunda yaşamak talihin.
Büyük olan, bütün işlere son veren işi başarmak;
Durdurmak başa gelenleri ve değişen dünyayı
Dalmak uykuya ve bir daha tatmamak (Kleopatra)

William Shakespeare

21 Ekim 2018 Pazar

Mustafa Kemal

Şemsi efendinin okuluna geçti...Mustafa Kemal'in eğitim temelini işte bu vizyoner öğretmen attı.

Askeri rüştiyedeki matematik öğretmeni Üsküplü yüzbaşı Mustafa Efendi'ydi...Tarihin adını değiştirdi.
"....sende bu yaşta kemal var, senin adın Mustafa Kemal olsun" dedi. Namık Kemal'in Kemal'iydi.

Mustafa Kemal matematiği tutkuyla severdi. Yaşam biçimi olarak benimsemişti.
1936 yılında Geometri adıyla 44 sayfalık kitap yazdı.Arapça ve Farsça geometri terimlerine Türkçe karşılıklar türetti.

"...İlk esin kaynağı, ana baba kucağından sonra, okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır." M.Kemal

-Teyfik Fikret
-Namık Kemal
-Ziya Gökalp
-Mehmet Emin Yurdakul
-Kılıçzade Hakkı
-Yusuf Akçura
-Abdülhak Hamit
-Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi'nin kitaplarını, yazılarını okuyordu.

Descartes
Kant
Durkheim
Voltaire
Jean Jacques Rousseau
Stuart Mill okuyordu henüz öğrenciyken.

"Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller" sözünün kaynağı Tevfik Fikret'in dizeleriydi.
"Ben devrim ruhunu oldan aldım, Tevfik Fikret'i tanıyanlar, benim ne yapmak istediğimi kavrayacak kimselerdir" M.Kemal

Cumhuriyet'in ilanından sonra Tevfik Fikret'e hürmeten Galatasaray Lisesiyle hep yakından ilgilendi.
...bugun Galatasaray Üniversitesi olarak kullanılan binayı Mustafa Kemal tahsis etti.






10 Ekim 2018 Çarşamba

Başka Türlü Bir Şey

başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..

bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince

nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka..

CAN YÜCEL

3 Ekim 2018 Çarşamba

Biraz da Müzik - Everybody Knows (Leonard Cohen)


Everybody knows that the dice are loaded
Herkes biliyor, zarların hileli oldugunu
Everybody rolls with their fingers crossed
herkes parmaklarını çapraz yapar yuvarlarken
Everybody knows the war is over
herkes biliyor, savaşın bittiğini
Everybody knows the good guys lost
herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini
Everybody knows the fight was fixed
herkes biliyor, dövüşün hileli oldugunu
The poor stay poor, the rich get rich
fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir
That's how it goes
hep böyle gider
Everybody knows
herkes biliyor

Everybody knows that the boat is leaking
Everybody knows that the captain lied
Everybody got this broken feeling
Like their father or their dog just died
Everybody talking to their pockets
Everybody wants a box of chocolates
And a long-stem rose
Everybody knows

Everybody knows that you love me baby
Everybody knows that you really do
Everybody knows that you've been faithful
Oh, give or take a night or two
Everybody knows you've been discreet
But there were so many people you just had to meet
Without your clothes
Everybody knows

Everybody knows, everybody knows
That's how it goes
Everybody knows
Everybody knows, everybody knows
That's how it goes
Everybody knows

And everybody knows that it's now or never
Everybody knows that it's me or you
And everybody knows that you live forever
When you've done a line or two
Everybody knows the deal is rotten
Old Black Joe's still picking cotton
For your ribbons and bows
And everybody knows

And everybody knows that the Plague is coming
Everybody knows that it's moving fast
Everybody knows that the naked man and woman
Are just a shining artifact of the past
Everybody knows the scene is dead
But there's gonna be a meter on your bed
That will disclose
What everybody knows

And everybody knows that you're in trouble
Everybody knows what you've been through
From the bloody cross on top of Calvary
To the beach of Malibu
Everybody knows it's coming apart
Take one last look at this Sacred Heart
Before it blows
Everybody knows

(Live at the Kongresshaus, Zurich, Switzerland 1993)
Songwriters: Leonard Cohen / Sharon Robinson

5 Ağustos 2018 Pazar

Joseph Walser'ın Makinesi ve Bir Adam:Klaus Klump

Şaşkınlık uyandırıcı şeyler ulaşılmazken, tekdüzelik insanın burnunun dibinde.

İnsanları henüz var olmayan bir şeyle korkutarak etkileme tekniği çok eskidir.

Karışıklık zamanlarında mantıklı olanlar geri çekilir ve cesur geri zekalılar kendilerini ortaya atar.

Hiçbir sözcük eylemde bulunmaz, ama bazı sözcükler onları kullanan kişinin bedenini öylesine teşvik eder ki, o kişinin eyleme geçmemesi artık, kendisine başka bir adammış gibi bakmayı başarabilen herhangi bir adam için kabullenemez bir şey, korkakça bir ayıp haline gelir.

Zarların elinden çıkmasından önceki an hissettiği şey "her şeyin değişebileceği" duygusuydu.

-çok daha fazlası çalınmıştı ondan: Hareket olsalılıkları.Tek kelimeyle, istekleri.Artık gerçekleştiremeyeceği niyetleri vardı şimdi.

Ve insanoğlu arzularından ötürü asla aramaktan vazgeçmeyecek.Neyi mi? Ondan çalınmış olanı.

...sadece tekrarlar onları yatıştırabiliyordu, sadece tekrarlar her bireyin ertesi gün uyandığında kendisini yine bir insan olarak bulmasını sağlayabiliyordu.

Demek ki, insan başkalarının dikkatini çekmeyi arzulamıyorsa bu yeterince güçlü olmamasından kaynaklanıyordu.

Doğada utanç yoktur.Hayvanlar yasayı bilir: Güç, güç, güç....İnsanlar doğaya zayıflar tarafından icat edilmiş şeyleri yerleştirmek istiyor...Savaş sırasında yaşamda sadece iki yön vardır: Onlarla ya da onlara karşı.Ölmek istemiyorsan daha güçlü olanın çizmelerini öpersin, işte o kadar.

Bir ulusun felsefesi sıradan nüfusunun ortalama gaddarlıklarıyla ölçülür.

Demokrasi bir grup adamın Gücü kaybetmesinin bir sonucudur.Küresel zayıflığın bir kazancıdır.

Para gerektiğinde demokrat, gerektiğinde diktacıdır...Kendi koyduğu yasalara uyar:Para işte.

2 Ağustos 2018 Perşembe

Somon Balığıyla Yolculuk

Parodi: Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki yaratan bir oyun türü

Eski zamanda Bongalılar iki nedenden alkışlarlarmış:İyi bir gösteriyi beğendiklerinden ya da büyük hünerleri olan birini onurlandırmak için.Alkışın süresi, kimin en çok beğenildiğini ve sevildiğini ortaya koyarmış.

Dört sentlik bir külah yerine alınan iki tane iki sentlik külah, ekonomik açıdan bakıldığında israf anlamına gelmiyordu, ama sembolik olarak elbette buydu anlamı....yoksulluğa hakarettiler, hayali bir ayrıcalığın sergilenmesi, zenginlikle övünmeydiler.

Eski günlerin ahlakı hepimizi güçlüklere dayanan kişiler yaptı, bugünün ahlakı ise hepimizin birer lüks ve zevk düşkünü olmamızı istiyor.

...eğer kendinizi bir hiç olarak hissetmek istemiyorsanız bir yere ait olmanız gerekir...Seçimimi yaptım.İtalya Flüt Derneği.

İnsanların ne kadar kötü olduklarını bu çocuklara unutturmak için onlara ısrarla ayıların iyi olduğunu öğrettik.Oysa insanların ne olduğunu ve ayıların ne olduğunu onlara dürüstçe anlatabilirdik.

Bu kentin kimliğini güneş ışığında değil pusta aramalısınız.Siste yavaş yürürsünüz, kaybolmak istemiyorsanız gideceğiniz yeri bilmelisiniz...Sis iyidir, kendisini tanıyanları ve sevenleri sadakatle ödüllendirir.

Sisin içindeyken dış dünyadan korunursunuz, içsel benliğinizle yüz yüze kalırsınız.

...Bilge kişi, gerekliliğin bilincinde olandır. Baudolino bir mucize daha yaratır: Saf bir Lombardiyalıyı mucizelerin az bulunur şeyler olduğuna inandırır.

Umberto Eco

12 Temmuz 2018 Perşembe

8 Temmuz 2018 Pazar

Tutku,Değişim ve Zarafet -1950'li Yıllarda İstanbul

...1950'lerde İstanbul'un kültürel kimliği dönüşüm geçirir.Demokrat Parti döneminde peş peşe göç dalgalarının yaşanmasının somut nedenleri var.1940'ların ikinci yarınında..gözlenen üretim yoğunlaşması,Balkanlar'dan gelen göçmen aileler..., çocuklarına daha iyi bir eğitim olanağı hazırlamak..için Anadolu'dan İstanbul'a gelenler çoğalır.

İstanbul 1950'lerde çok kültürlü yapısını büyük ölçüde korumaktadır.Şehrin sokaklarında Rumca, Ermenice sohbetlere, Judeo Espanyol şarkılara rastlamak mümkündür....6-7 Eylül progromu, İstanbul'un çok kültürlü yaşamına büyük bir darbe indirir...kozmopolit yapısıyla tanınan mahalleler tek kimlikli semtlere dönüşür.

Adnan Menderes "mührünü" İstanbul'a vurmak isteyince şehir ihtiraslı bir iktidar projesinin nesnesi haline gelir...Başbakan " fahri belediye başkanı" olarak 1956'dan itibaren hız kazanan  imar faliyetlerinin birçoğuna doğrudan müdahil olur...En ağır üzüntüyü yaşayanlar ise İstanbul'da birden çok tarihi kilisesi yıkılan Rumlardır.

1950'lerde uzaklaşmanın sınırları çok daha alçakgönüllü...Suadiye,Florya,Dragos,Adalar ya da Yalova, Çınarcık, sayfiye denince akla gelenler bunlar...

1950'lerde ada vapuru hikayeleri içinde en popüler olanlar aşık çiftlerin "uygunsuz halleri"dir.

Denizin üstünde, meraklı bakışlardan uzak denize girme arzusunun 19. yüzyılın ortalarında deniz hamamı denilen dört tarafı kapalı mekanların inşa edilmesini teşvik ettiğini biliyoruz....Deniz hamamı yerine plajların geçmesinin başlangıcı ise İstanbul'un işgal günlerine rastlar. İtilaf Devletleri tarafından İstanbul'a getirilen ve Yeşilköy-Florya tarafında kamplara kalan beyaz ruslar kadınlı,erkekli denize girmeye başladığında İstanbulular önce hayret eder, sonra yavaş yavaş plaj kültürüne adapte olmaya başlarlar.1935'te Mustafa Kemal'in Florya'ya gelmesi ve mimari Seyfi Arkan olan Cumhurbaşkanlığı yazlık köşkünün yapılması sonrası bölge hızla gelişir.Lütfü Kırdar..Florya'daki plaj tesilerini geliştirir....1950'lere doğru Moda ve Fenerbahçe dışındaki deniz hamaları tarihe karışır...

1950'ler aynı zamanda gazinolarda "matine" adı verilen programların popülerlik kazandığı zamanlardır.İki çeşit matine...ailece ve içki servisi olmaz...kadınlar matinesi..erkek olmaksızın sevdikleri sanatçıları dinlemeye giderler.

Ahmet Tanrıverdi, eğlencenin lokomotifinin Rumlar olduğunu, Müslümanların onlara imrenerek baktığını söyler.

Tanrıverdi 6 eylül gecesine dair:
...Bu vandalistlerin adalı olmadığını ama onları yönlendirenlerin adalı Demokrat Parti militanları olduğunu gördüm.İşin suyu çıkmış, CHP'lilerin de ev ve işyerleri tahrip ediliyordu...

1950'li ve 1960'lı yıllarda İstanbul'un gözde sayfiye yerlerinde...tiyatrosu,sergisi ve konserleri eksik olmaz.

Meyhane kültürünün hası Rum meyhanecilerin elinde, onların mekanlarında öğrenilir....2.Dünya Savaşı yıllarında ise Galata meyhaneleri de payını alır ve hızla irtifa kaybeder.1950'lerin İstanbul'unda sayıları azalmış ve yerlerini içkili restoranlara ya da gazinolara bırakmıştır.

...likörü fabrikada üretme fikri 1930'da ilk denemeyle, 1932'de ise seri üretimle ticari olarak yaşama geçirilir.Mecidiyeköy Likör ve Kanyak fabrikası...1950'ler de likör ikram etme alışkanlığının yaygınlık kazandığını görüyoruz.

...Bakır renkli bir şişede sunulan Paşa Likörü de dünya içki piyasasındaki en kaliteli üç kahve liköründen biriydi.

Bomonti Bira fabrikası..1934'den itibaren Tekel İşletmesi olarak İstanbullulara ve tüm ülkeye bira üreti.

İstanbullu deniz kirliliği nedeniyle artık uskumrudan yapılan çirozun tadını unutmuş durumda.

...çay tüketiminden önce kahvehane kültürünün kök saldığı bu topraklarda...çay içmenin yaygınlaşması ancak 1950'lerin ortalarına denk düşer.Ekonomik kriz sonrasında kahve ve ithalatı azalınca kahvesizlik tiryakilerin başına vurur.

Bakırköy hastanesinde...düşünen adam heykeli.

1956'da 23 binden fazla köpek itlaf edilir.

1952...500 seneden beri ilk kez bir yunan hükümdarı İstanbul'a ayak basmak üzeredir.

1950'de Rumlar yüzde 96 oranında "Enosis" demiştir, yani Yunanistan ile birleşme...

Ayasofya'nın camiye dönüşme talebi ise Menderes iktidarının ilk  dönemininde dillendirilmeye başlanmıştır.Nasıl olsa DP hükümeti ezanın yeniden arapça okunmasına kapıyı açmıştır...

 1955-57 tarihleri arasında..hisar içindeki tarihi mahalleler ve ahşap evler işgalci ve gecekondu görülerek kamulaştırılıp yıkılmıştır.

1954 yılında gündeme alınan Kıbrıs sorununun faturası...6-7 Eylül'de pogroma dönüştüğünde azınlıkların yaşadığı şehirler sarsılır...en fazla zararı İstanbul'un binlerce yıllık Hristiyan ve Yahudi nüfusu görür...

....sadece bir kıvılcım nedeniyle yayılmaz bu ateş.Günlerce öncesinden hazırlık yapılmıştır, hangi adreslere gidileceği,nerelerin yıkılıp döküleceği..listeler halinde dağıtılmıştır...şehrin dışından ellerinde kesici, delici aletli olan kitlelerin kamyonla taşındığını anlatır.

...askerler şehrin sokaklarına inmiştir...Kendilerine siten eden İstanbullulara yanıtları bellidir: "Müdahale emri gelmedi"

Barış Vahası anlamına gelen Neve Şalom.

1948'de İsrail'in kurulmasının ardından...Yüzlerce Yahudi'nin yüzlerce yıllık topraklarını terk edişi...

Emniyet 1951'de klakson çalınmasını belirli bölgelerde yasaklayan bir karar alır.

Gecekondular..1940'lı yılların ortalarında başlar ve yaklaşık bir kırk yıl kadar devam eder...Gecekonduların neden belirli semtlere yoğunlaştığını anlamak için üretim alanlarına bakmak şart...Kağıthane, Bomonti ve Dolapdere...

İstanbul'un birçok bölgesi 1950'lerin ikinci yarısında baştanbaşa yeniden imar edilir.1956 bir dönüm noktasıdır..bu dönemde girişilen "imar hareketinin" yasal çerçevesini oluşturur.
İmar hareketiyle yollar, bulvarlar, meydanlar açılır...tarihi eserler de dahil olmak üzere çok sayıda bina,işyeri ve ibadethane yıkılır.En ağır hasar Karaköy ile Kabataş arasındaki bölümdedir.

Yüksekkaldırım ününü İspanyol tarzı merdivenlerinden almıştır...1956'da yoldaki yayvan basamaklar tamamen kaldırılır ve düzleştirilir.Sonrasında araç trafiğine açılır ve o pitoresk hali kaybolur.

İspanya'da ki bir gazete'den  "Yol asfaltlamak hükümet etmek değildir."



29 Haziran 2018 Cuma

Anka Kuşu Erdal İnönü anlatıyor

Nasıl Hatırlıyorsunuz Atatürk'ü?
Efsane gibi tabii...korkuyla saygı karışımı büyük bir hayranlık vardı tabii.

Başbakanı yolda yürürken görenler ne yapardı?
Selamlaşırlardı.O zaman Çankaya yolu çok kalabalık değildi, ama büyükelçilerden, bürokratlardan da yürüyenler olurdu...
Babamın şoförlüğünü yapan bir genç vardı; o yürürdü babamla beraber, belki bir de arkadan bir polis gelirdi, o kadar...

...babamın bir karakteristiği, ki o bana geçmemiş, kaybetmeyi hiç sevmezdi.

Babamın üç dili de gayet iyiydi.Önce Almancayı öğrenmiş, sonra Fransızcayı.Diplomatik dili Fransızcaydı...İngilizce lügatlar okurdu.

Atatürk ve İnönü."Niye kavga ettiler? diye değil, "Nasıl bu kadar uzun zaman beraber çalışabildiler? diye sormak gerek."

Babam başbakanlıktan ayrıldıktan sonra öğle yemeklerine arkadaşları gelirdi..O yıl onlarla konuşurken hep dile getirdiği bir tema vardı.Derdi ki:
"Bakın,  Türkiye Cumhuriyeti çok iyi kurulmuştur ve iyi işlemektedir.Tek bir eksiği vardır: O da Meclis'te meşru bir muhalefet partisinin olmaması..."
Babam hep İngiltere'yi örnek gösterirdi.

1946'da gündeme getirdiği sistemin zihni hazırlığı, on yıl öncesinden başlamıştı yani?
Evet..

Paşa o dönem viyolonsel dersleri de almış galiba, değil mi?
..Sanırım bir yıl kadar ders aldı.

Atatürk ve babamın kuşağı, imparatorluğun son döneminde askerlikte yetişmiş insanlar...O zaman Türkiye'de Harp Okulu en iyi okulmuş.En yetenekli insanlar asker olmayı tercih etmişler...

Orhun Yazıtlarından

"Yukarıda gök çökmese, / Yerde yer yarılmasa, /
Ey Türk ulusu, / Senin ülkeni kim bozar" gibi bir şeydi

Muhalefet partisi bir an evvel seçimi kazanmak istiyordu.Onun için en kolay suçlama yolu,
"Köylüler zorla çalıştırılıyor.Köy Enstitüleri'nde kız erkek çocuklar bir arada kalıyor.Ve burada onlara komunistlik aşılanıyor."
Bu propagandalar hep yapıldı ve çok etkili oldu...Sonra da Hasan Ali Bey ayrılmak zorunda kaldı.

Köy Enstitülerinin çok parlak, çok önemli kuruluşlar olması, onlardan boylarını aşan hizmetler bekleme hevesini doğuruyor. "Köy Enstitüleri kapanmasaydı, bugun çektiğimiz sıkıntılar olmazdı" diye bir izlenim var.Bu da gerçekçi değil.Bugun çektiklerimiz, geçmişten gelen birtakım yanlış alışkanlıkların devam etmesiyle ortaya çıkan sıkıntılar....Bunları tek başına Köy Enstitüsü mezunları ortadan kaldıramazdı.Ama devam etseydi kuşkusuz daha iyi bir eğitim görecekti öğrencilerimiz...

Babam konulara gerçekçi yaklaşırdı."Köy Enstitülerine yazık oldu" diye söylendiğini hatırlamıyorum.Düşünmüş olabilir, fakat gerçekçiydi babam. Demokrasi içinde ilerlerken bir takım kurbanlar vermek gerekir.Köy Enstitüleri de ilk kurban oldu....Demokrasiye geçme günlerinde şunu söylerdi:
"tek partili rejimde istediğinizi yaparsınız.Gelişiyorum sanırsınız, fakat bir gün duvara çarparsınız.Çünkü ne yaptığınızı tam manasıyla göremezsiniz.Demokraside ilerleme yavaş oluyor, ama sağlam oluyor."

Türkiye savaşa girmedi ama köylüler askere alındı.Çiftçilik yapamdılar, mahsul üretemediler, bu bir kıtlık yarattı....Bu arada tabii gelir de azaldı, mali sıkıntılar arttı ve bu sıkıntıyı önlemek için yeni vergi koymak gerekti.Varlık Vergisi böylece ortaya çıktı.Mevcut varlıktan vergi almak...
Türkiyede ki varlıklı insanların çoğu gayrimüslimlerdi.Varlık vergisi çıkınca,,,, onlardan daha çok vergi almaya girişti...

Dünya savaştayken Türkiye'de barış ortamı, milli eğitimin gelişmesi için büyük fırsat yaratmıştı.Köy Enstitüleri o zaman kuruldu, gelişti....Bir anda üç üniversitemiz oldu...Devlet Konservatuarı ilk mezunlarını verdi.opera faaliyete geçti.

Gerçekten bir şeyi bulmak istemek, o işle sürekli, inatla uğraşmak, başka bir işle uğraşmadan onu sonuca götürmek...

Ben de ilk defa bir resim sergisinde muhafızlık yaptım.Bunun da büyük faydasını gördüm.Çünkü bir gün boyunca resimleri izlerseniz, hangisini neden sevdiğinizi daha iyi anlıyorsunuz.

Babam: "Meyus olma" dedi
..babamın dediği doğruydu; böyle şeyler oluyor hayatta...Bunları gereğinden fazla abartmamak lazım.Aksi takdirde insan devam edemez.

İnsanların fikirlerine saygı göstermek, bütün yaşamımca bağlı kaldığım bir ilke oldu.Beğensem de beğenmesem de, anlasam da anlamasam da fikirlere saygı göstermek ve korumak...

Babam olsun, Atatürk olsun, onlar başka bir ortamdan geliyor...Gençliklerinden itibaren iki şey görmüşler:
Biri,Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün Avrupayla boy ölçüştüğü güçlü dönemleri..Öbürü ise içinde bulundukları zayıf ortam...çaresizlik, yanlış işler, çeşitli kusurlar...
Asker oldukları için bence onları en çok etkileyen şey, daha güçlü olma meselesi...İşte orada bilimi, teknolojiyi görmüşler. Bence Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" demesi de oradan kaynaklanıyor.

Kenan Evren anılarında "Sağda iki, solda bir partiye izin vericektik..."dedi.Evet akıllarındaki oydu, Sunalp'in partisi iktidari muhalefette de bir sol parti.

Büyük topluluklarca karşılandığımız birçok yerde kaybettik.Sonradan anladım ki, bir şehrin seçmen kitlesi, ortaya çıkan insanlardan çok daha fazla...

Özal seçimi kazanmak için ustaca işler yapıyordu.mesela gecekondulara tapu verme işini çıkardı. Tapu tahsis belgesi diye bir şey çıkardı.Başvurana hemen belgesi veriliyordu.

Tabii Özal'ı ve politikalarını eleştirdim.
"Çoğunluğu düşünmeyen, sadece para esasına dayanan bir politika üretiyor.Parası olana daha çok para sahibi oluyor ama halk bundan zarar görüyor.Üretimi artırmıyor" dedim

Deneyim eksikliği, girişim cesaretini artırır

Deniz Baykal...Genel Başkan olmak istiyordu.CHP'den gelen bir hizipti bu....Partiye egemen olmaya çalışıyorlar.Her seçimde,illerde, ilçelerde veya partinin seçeceği herhangi bir görevde hemen aday gösteriyor ve o adayı seçiyorlar...Tabii bu tuhaf bir şey...o çekirdek, sonunda partiye egemen olsa da karakterini değiştirmiyor, kendi grubundan başkasına olanak vermiyor.O bakımdan bir hastalık bu

Hizip:Geniş bir grubun içinde bulunmakla beraber, grubun amaçları ile yer yer çelişen amaçlar taşıyan, grubun genelinin onaylamadığı davranışlarda bulunan alt grup.

Gerekeni yaptık ama mesele kapanmadı.Nedense iş aleyhimize döndü.Sosyal demokrat partilerin böyle bir kaderi var...Herhalde sosyal demokrat partiler erdemli olma iddiasındalar.Ama ötekilerin öyle bir derdi yok.

Sürekli olarak bir irtica tehdidi...Çünkü Kuran'ın kendisi yönetime de karışıyor.Dolayısıyla istediğiniz kadar "Karışmayın" deyin, inanan birisi "Kitap öyle demiyor" diyor.Ona bir yorum getirinceye ve o yorumu kabul ettirinceye kadar o tehlike her zaman olacaktır.

Din istismarcıları, ölüm korkusundan büyük destek sağlıyor....Onun için ölüm korkusuyla baş edebilecek güçlü bir yönetime ihtiyaç var.

12 Eylül'de Milli Güvenlik Konseyi, bir yasa çıkartarak Kürtçe konuşmayı engelledi...Bu saçma bir yasaktı....Bu karara kadar Kürtçe serbestti.Ama Türkçe öğrenmişlerdi...

Aynı ülkede yaşarken birbirimizin doğuştan gelen farklılıklarına saygı göstermeliyiz.
Herkes birinci sınıf vatandaştır, kimse bu ülkede doğduğuna pişman olmamalı.

İnsan gençken ruhun canlılığı, yeni fikirler üretmesi sayesinde ölüm korkusuyla baş ediyor.

Bundan sonra yapılacak şey belli...Üniversitelerde, araştırma kurumlarında, araştırma yapmaya ağırlık vereceksiniz....Ve öğretim üyelerine fırsat vereceksiniz, zaman vereceksiniz, para vereceksiniz...

Demokrasinin her zaman en iyi insanları göreve getirmemek gibi bir zorluğu var, ama bunlar da aşılabiliyor zamanla....Buna karşılık demokratik düzenin, büyük çoğunluğun eksikliğini görmek gibi bir gücü var.tehlike anlarında herkesi bir araya getirmek gibi bir kuvveti de var....demokrasi içinde birisinin hatasını başkası düzeltebiliyor.

2 Haziran 2018 Cumartesi

Yeraltından Notlar

...aklı başında bir insan en çok neden söz eder, zevk duyar, biliyor musunuz?
Cevap: kendinden.

...Hastalıklarıyla övünüyorlar,belki en çok da ben.

İnsan her zaman, her yerde, mantığının ve çıkarının ona emrettiği gibi değil, canının istediği gibi hareket etmeyi sever.Kendi çıkarının tersini yapmayı bile isteyebilir...Hem, insan için mantıklı çıkarların gerekli olduğunu nereden çıkarmışlar bütün o bilge kişiler? İnsan için gerekli olan yalnızca özgür, gene de özgür iradesidir.

Ancak kendisine öğretileni bilir akıl.

...mantıksızlık ahlaksızlığın bir sonucudur.

iki kere iki dört yaşamın değil, ölümün başlangıcıdır baylar.

insan aradığını bulduktan sonra nereye gidecek? ...amacına doğru yürümeyi sever, ama ona varmayı hiç istemez.

Peki ama nasıl oluyor da siz, insan için yalnızca normal, olumlu olanın..yalnızca refahın, mutluluğun yararlı olduğunu kendinize büyük bir güvenle inanabiliyorsunuz?..Öyle ya belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan? Belki aynı ölçüde acı yı da seviyordur? Ayrıca, insan kimi zaman acıyı çok, tutkuyla varan bir sevgiyle arzular.Gerçektir bu...Benim kişisel düşünceme gelince, yalnızca mutluluğu, esenliği sevmek çirkindir bile.İyi midir kötü müdür bilmem, ama bazen bir şeyleri kırıp dökmek de çok hoştur...Benim savunduğum kendi kaprisimden, gerektiğinde kapris yapabilme hakkımın garanti olmasından yanayım ben...Bu arada ben insanın gerçek acıdan, yani yıkım ve kargaşadan asla uzak durmayacağından eminim.

Yaşamanın amacı yalnızca ıslanmamak ise, haklısınız.

Çağımızın kafası çalışan, aydın her insanı ödlek ve köle olmak zorundadır.

Tanrısal bir sırdır sevgi ve ne olmuş olursa olsun, yabancı gözlerden sakınılmalıdır.

"Liza, iyi biri...olmama..izin vermiyorlar"

İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüz karası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız.

F.Dostoyevski

5 Mayıs 2018 Cumartesi

1984

İki dakika nefretin en korkunç yanı, insanın katılmak zorunda olması değil, katılmaktan kendini alamamasıydı.

Parti sloganında ne deniyordu: Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan geçmişi de tutar.

Yenisöylem'in tüm amacının, düşüncenin ufkunu daraltmak olduğunu anlamıyor musun?

Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir.Bağlılık bilinçsizliktir.

Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler.

...Gerekli olan tek şey, bir savaş halinin var olmasıdır.
...Savaşın amacı toprak ele geçirmek ya da toprak yitirmeyi önlemek değil, toplum yapısının hiç değişmeden sürmesini sağlamaktır.

Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez.

Eşitliğin olduğu yerde akıl ağır basabilirdi.

Çünkü engizisyon, düşmanlarını meydanlarda, hem de hala nedamet getirmedikleri için öldürdü...İnsanlar gerçek inançlarından vazgeçmedikleri için öldürüyorlardı.İster istemez, tüm onur kurbanın, tüm utanç da onu diri diri yakan Engizisyoncu'nun oluyordu.

Geleceğin resmini görmek istiyorsan, bir insan yüzüne basmış bir postal getir gözlerinin önüne.

Bir kez teslim olmayagör, gerisi kendiliğinden geliyordu.Hani,çok güçlü bir akıntıya karşı yüzmeye çalışırken birden vazgeçip kendini akıntıya bırakırsın ya, öyle bir şeydi işte.

George Orwell

24 Nisan 2018 Salı

Küçük Prens

Sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan yalnız birinde bile bulunsa yıldızlara bakmak mutluluğumuz için yeterlidir.

Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür.Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.

İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir.

Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır.

Bir yerde bir kuyunun saklı oluşudur çöle güzellik veren.

Sizin dünyada insanlar bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar yine de ardıklarını bulamıyorlar.
Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla suda bulunabilir.

Birinin sizi evcilleştirmesine izin verirseniz gözyaşlarını da hesaba katmalısınız.

Büyükler sayılara bayılırlar.Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar.Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile.Kaç yaşında? derler, kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor? Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.

22 Nisan 2018 Pazar

Dahi Diktatör

Dictator Roma Cumhuriyeti Senatosu'nun olağandışı haller için tek bir seçilmiş memuruna tanıdığı mutlaki yönetim hakkını temsil eden ünvanın adıydı.

Atatürk'ün yaptıkları tarih mahkemesi önünde yargılanmış ve kendisi tüm uygar insanlığın alkışlarını almıştır.Bugün hür ve refah bir ülkede yaşıyorsak bu onun eseridir.Atatürk, özgürlüğü öğretebilmek, topluma yayabilmek için bir süre diktatörlük yapmıştır.Bunu çocuk yetiştiren ebeveynin çocuklarına yaptığı muameleye benzetebiliriz.

Eleştirel Akılcılık(Critical Rationalism-Karl Raimund Popper), sorun çözmek için varsayım önermek ve önerilen varsayımları gözlem raporlarıyla kontrol ederek, gözlemle çelişenleri, elemek olarak ifade edilir.

Atatürk'ün kullandığı yöntem eleştirel akılcılıksa, bilimsel bir yöntem demektir ve bu yöntemi kullana kisi de bu nedenle bilim insanı addedilir.

"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,fendir" M.Kemal Atatürk

"Tatbikatı birtakım safhalara ayırmak ve vakayi ve hadisattan istifade ederek milletin hissiyat ve efkarını ihzar etmek ve kademe kademe yürüyerek hedefe vasıl olmaya çalışmak lazım geliyordu." M.Kemal Atatürk

"Gaye, fikirdir.Zafer, bir fikrin istihsaline hizmet nispetinde kıymet ifade eder.Bir fikrin istihsaline dayanmayan bir zafer payidar olamaz."M.Kemal Atatürk

"Efendiler ve Ey Millet,
İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.
En doğtu, en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyettir.
Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kafidir."

Medeniyet: Şehir içinde toplu yaşama becerisi

Bireysel eleştiriyi icat eden, sistemli bir hale getiren bu insanların kim olduğunu biliyoruz: Thales ve Anaksimander

Osmanlı İmparatorluğunda arkeolojik çalışmalar var,Osman Hamdi Bey dışında bir tane Türk yok aralarında.

Osmanlıca diye bir dil yok.Osmanlıca bir "esperanto"dur, yani bir sürü dilin bir araya gelmesiyle yaratılmış yapay bir dildir.Osmanlıcayı layıkıyla okuyup anlayabilmek için Türkçe bilmek lazım, Farsça bilmek lazım, Arapça bilmek lazım.

Bir yerde entelektüel söylem gelişmemişse dil de gelişmez.

Atatürk zamanında ve daha sonra Hasan Ali Yücel ile başlatılan bazı hareketler vardı.Demokrat Parti iktidara gelmesini müteakip bunlara engel oldu.Neydi bunların en önemlisi? Tercüme.

Karşındakiyle akılcı bir şekilde gözleme ve mantığa dayanarak tartışamayacağım bir şeyi eğitime sokmam.Aksi takdirde dayatma olur.

Evet, din de sosyolojik bir olgudur, bunu öğrenilmesi, bilinmesi gerekir.Ama devletin yapacağı şey en fazla dinler tarihini okutmak, din felsefesini, sosyolojisini öğretmek olabilir.

"Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olarak dönünüz." M.Kemal Atatürk

Denir ki,İkinci Dünya Savaşı sırasında en iyi Alman Üniversitesi İstanbul Üniversitesi idi.

"Türkiye Cumhuriyetini kuran insanlara Türk halkı denir" M.Kemal Atatürk
Atatürk'ün Türkleri Anadoludaki herkesi içeriyor.

...etüt yapmak Atatürk'den kalan bir alışkanlıktı.

...sarık çölün şapkasıdır.Çünkü adam sarığını açar, kum fırtınasında yüzünü korur.
Osmanlı, son dönem İstanbullular hariç, kadının yüzünü açtırmıyor, saklıyor.İyi de, kadın senin hayvanın mı?

"...altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet ne millidir ve ne milletlerarasıdır." M.Kemal Atatürk

Selim, kendisini İslam'ın başı, lideri ilan ediyor.O zamana kadar Osmanlı'da bu tür bir İslam geleneği yok.Osmanlı'da o döneme kadar Ahmet Yesevi'den bu yana sürdürülen daha liberal, dervişlerin yönettiği bir İslam geleneği var.Yavuz ilk defa Arap tarzı İslam'ı içimize sokuyor ve o dönemden itibaren Türkiye'nin çöküşü başlıyor.

Eğer bağımsız yaşamak istiyorsan uygarlığa ayak uydurucaksın.

Atatürk'ün bize mirası "aklını kullan" tavsiyesidir.

Celal Şengör

29 Mart 2018 Perşembe

Tuhaf - 2018

"Bir sanat eserini müzede sergilemek için ait olduğu yerden almak doğru mu bilmiyorum.Bir yandan sanat eserini korumak için önemli tabii, ama korumakla yağmalamanın farkını unutmamalıyız." Gael Garcia Bernal

"Oysa bir ülkenin eğitimsiz olma durumu, roman ve şiir okunmamasıyla yakından ilgilidir.Batı düşüncesinin gelişiminde edebiyatın rolünü görmezden gelmeye olanak var mı?

Hep söylediğim gibi, Homeros, Dante, Virgilius, Shakespeare, Cervantes,Moliere, Balzac, Stendhal gibi yaratıcılar olmadan Batı uygarlığını düşünmek mümkün mü?" Zülfü Livaneli

"...Adnan Menderes'in beş tane Sinan mescidini yok ettiğini tekrar vurgulamak lazım...Demek ki Bizans'ın tahribinden önce Osmanlı'nın tahribi başlıyor ve giderek derinlere iniyor."İlber Ortaylı

"...kazandığı onca parayla ne yapacağını düşünmeye başladı.Tabii ki hayatıyla ne yapacağını da düşünebilirdi, en az öteki kadar ilginç bir soruydu..." Etgar Keret

"Fotoğraf çekmemizin en önemli sebebi kendi varlığımızı yalnızlığımız üzerinden tanımlamaktır...
Sokak kolay ulaşılabilir bir malzeme ama sokağı tanımadan fotoğrafını çekemezsin" Mustafa Seven

"...Tüm dünya liderleri bir araya gelmiş, özgür ruhunun kalıbına tükürecekleri günün tarihini seçmişlerdi." Kalben
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Bugünkü dönemin içinden yeni Aziz Nesinler, yeni yaşar Kemaller, yeni Orhan Kemaller çıkacak mı" diye hep soruyorlar.Ben bir bok görmüyorum."
Ara Güler

"Ara Güler'e kadar İstanbul'u fotoğraflarla böyle kapsamlıca belgeleyen hiç kimse olmamıştı.Onun dönemine kadar, neredeyse herkes turistik fotoğraflar çekiyordu ve tüm fotoğraflar birbirine benziyordu." İlber Ortaylı

"Ara Güler'in ustalığı, kendilerini ele vermek istemeyen bu insanların taktıkları maskeleri teker teker alaşağı ediyor ve onları çıplak halleriyle gösteriyor bizlere" Zülfü Livaneli

"Fotoğraf makinesi bir alettir, fotoğrafı beyin çeker."Ara Güler

"Kendi iç dünyanızı ve duygularınızı keşfetmelisiniz ve bunu yaparken karanlık bölgelere ayak basmaktan çekinmemelisiniz...
...Oynadığınız her rolle bir mesaj verirsiniz.Rol almayı seçtiğiniz fimler haliyle hayatınızı nasıl yaşadığınıza ilgili bir mesaj veriyor....
Bir şey için tutku duyuyorsanız ileriye gidebilirsiniz."
Juliette Binoche

Film:
-İngiliz Hasta(1996)
-Aslı Gibidir(2010)
-Üç Renk:Mavi
Kitap:
-Sponville (Andre Comte)
-Tarih ve Tın (Joel Kovel)
-Türkiye'de Sol Akımlar ciltleri (Mete Tuncay)
-Yeryüzünde Yedi İz (Ara Güler)
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Cumhuriyet dediğiniz çeşit çeşittir. Benim bildiğim cumhuriyet; laik, adaletin var olduğu, her vatandaşın yasalarla korunduğu ve hem yasalar önünde hem de sosyal hayatta eşit olduğu, toplumu ahlakın en yüksek düzeyine ulaştıran bir idare şeklidir" Muazzez İlmiye Çığ

"Böyle yönetilen bir ülkede yaşıyor olmak insana mutluluk, özgürlük ve umut hissettirir. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, ülkemizdeki Cumhuriyet'in ilanından 1950'li yıllara kadar böyle bir Cumhuriyet'i yaşadım.O yıllar Türkiye'nin mucizevi yıllarıydı.Türkiye hızla kalkınıyor, devrimlerle yenileniyor ve bir anda dünya ile arasındaki farkı kendine özgü bir biçimde hızla kapatıyordu..."Muazzez İlmiye Çığ

"Öğretmenler yaratıcı olmayınca da öğrencileri derse bağlayan bir yenilik ortaya çıkmıyor."Prof.Dr. Selçuk R. Şirin

"Hayal olmazsa inovasyon, inovasyon olmazsa rekabet gücümüz olmaz."Prof.Dr. Selçuk R. Şirin

"...Eğer eğitimde çağı yakalamak istiyorsak Finlandiyaya gitmeye gerek yok.Aradığımız formul yakın tarihimizde yatıyor.Tıkı Köy Enstitülerinde yaptıkları gibi öğretmene değer vereceksin, onların yaratıcılığını destekleyeceksin ve her çocuğa öğrendiğini hayata gecireceği bir ortam yaratacaksın."Prof.Dr. Selçuk R. Şirin

"Okul öncesi eğitimi çok dert ediyorum.Çünkü elimdeki tüm veriler bu dönemde yapılan yatırımların, topluma geri dönüşünün en yüksek yatırımlar olduğunu gösteriyor."Prof.Dr. Selçuk R. Şirin

"Gerçek müfredat hayattır.Bu anlamda klasik anlamıyla okul aslında miadını doldurmuş bir kurumdur diyebiliriz."Prof.Dr. Selçuk R. Şirin

"Bir an önce esnek eğitim modeline geçmemiz gerekiyor.Okul öncesi eğitimden başlayarak çocuklara eleştirel düşünmeyi öğreten, hayallerinin peşinden gitmeleri gerektiğini söyleyen ve bireysel zenginliği öne koyan bir model kurmamız gerekiyor.Ama bütün bunların olması için en önce her çocuğa okuduğunu anlama, temel bilimsel düşünme ve matematik beceresini kazandırmamız şart."Prof.Dr. Selçuk R. Şirin

"Kaliteli eğitim, eleştirel düşünce iklimi ve adil rekabet."Prof.Dr. Selçuk R. Şirin
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Deniz ve arkadaşları, 6 Mayıs 1972 karanlığında, kendi iskemlelerine tekme atıp "varlıklarını Türk varlığına armağan ettikleri" gün, vatanseverlik ve devrimciliğin anıtı oldular.O anıt ki hala önünden milyonlarca insan, her yıl iki bin meslektaşını yitiren işçiler, ekmeğinden edilen memurlar, ürünleri elinden alınmış köylüler, geri kalmışlığı dert edinen üniversiteliler, dilinden ve inancından ötürü ayrımcılığa maruz kalanlar, saygı içinde geçmektedir.
İsmail Saymaz

İnsanlık tarihinin eşitlik, adalet, özgürlük ve sınıfsız bir toplum için süregelen yüzlerce yıllık özlemini hayata geçirme savaşı, 19. yüzyılda sosyalistler, komunistler tarafından devralınmıştır.
Korkut Boratav

Heykeller toplumun belleğidir...
Türkiye'de anti-emperyalist, tam bağımsız ilerici hareket kendi aydınlatıcı tarihinden 70'li ve 80'li yıllarda koparılmak istenmiştir...
Bugünlerdeki karanlığa düşmemizin sebebi kendi aydınlanma tarihimizi bilmeyişimizden geliyor...
Yaşar Kemal hoca "O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler" diyor.Tabii gideceklerdi ama onların gittiği atların izi duruyor.Biz o izleri takip edeceğiz.
Sunay Akın

Emperyalizm, finans oyunlarıyla ters düştüğü ülkenin insanlarına yönelik zulme başlıyor.
Nebil Özgentürk

Gitmeli mi? Kalmalı mı?
Bu ülkeden gitmek istiyorum diyen birine ne dersiniz?
"Gittiğin yerde ne bulmayı ümit ediyorsunuz, iyi düşünün derim" Celal Şengör
"Kim olduğuna göre değişir...Geleceği olan biriyse genellikle gitmesini tavsiye ediyorum" Ali Nesin

"Anayasamız bile devleti vatandaştan korumak için kaleme alınmıştır"Ali Nesin
"Yurtdışında yaşayan biri kendi dünyasını kurmazsa çok mutsuz olabilir"Ali Nesin
"Batı'da uzun yıllar yaşamamış biri hoşgörünün ne demek olduğunu tam olarak anlamıyor, demokrasiyi içine sindiremiyor"Ali Nesin
"Ben yetenekli gençlerin kariyerlerinde önemli bir seviyeye gelmeden dönmemeleri gerektiğini düşünüyorum."

"Başarının esas motoru kişinin zekası ve tutkusudur.Bunlara sahip olmayan nereye gitse bir şey olamaz"Celal Şengör
"Huzur çevreden ziyade, insanın o çevreyi nasıl kullandığıyla ilgilidir."Celal Şengör
"Problemden kaçarsanız, onun sizi takip ettiğini görürsünüz."Celal Şengör
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Yaşamak istiyorum.
Yaşamayı bu soğumuş cehennemde
Ölü bir dost gibi içim titreyerek düşünmek değil sade,
Yaşamayı yaşamak istiyorum."
Can Yücel

"Her edebiyatçının bir kenti olmalı, o kenti yüceltmeli.Datça böyle bir sevdalanmanın yeridir artık."
Can Yücel

"Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz.Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz.İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi ama bir başkasına devredilerek genel olarak ilga edildiler." Jean Baudrillard

"Ben, içinde çarşısı olanı severim.İçinde söyleşen, yaşama sevinci duyan, bilişen, etkileşen insanları yaşayanları..." Ahmet İnam

"Yeni bir dil öğrendiğinizde sadece konuşmanın yeni bir yolunu öğrenmiş olmazsınız, düşünmenin yeni bir yolunu da öğrenmiş olursunuz." Prof Boroditsky

"Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken işler yapılmaz.Görevler gereği gibi yapılmazsa töre ve düzen bozulur.Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir." Konfüçyüs

"Marie-Antoinette'nin "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" dediği öne sürülmüştü.Aslında bu durum yanlış çeviriden kaynaklanmıştı.Kraliçe "yağlı çörek" anlamına elen "brioche" yesinler demiş, bu kelime pasta olarak çevrilmişti." Mehmet Yaşin
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Bir sürü semt var üst üste evlerin kurulduğu.Bölgelerde yeşil saha yok, oyun alanı yok, vakit geçirilecek yer bulmak imkansız...Avrupa'da proletarya mahallelerindeki birahaneler örneğin, hepsi kendine göre bir vakit geçirme dünyasıdır....Bizde ise vakit geçirilecek alan yok.Alansızlık, gençlikte şuursuzca bir bunalım yaratıyor.Bu memlekette artık yetişkinler değil, çocuklar bunalıyor."
İlber Ortaylı

"İnsana yapılan köpeğe de yapılıyor...tüm bu sorunların maddi gelişmişliğin getirdiği bir zihniyetle çözüleceği kanısında değilim.Her şeyden önce, insanlarda manevi duyguların gelişmesi gerek."
İlber Ortaylı

"Nazar, eşitlikten bu kadar uzak ve gelir dağılımı aşırı derecede bozuk bir ülkede korkunç bir gösteriş merakının pençesinde kıvranan toplumun yadsınamaz  bir gerçeği olarak beliriyor."
Zülfü Livaneli

"Ben aslında en güzel resimleri atlamışımdır, çekememişimdir.Ya, yanımda makine yoktur ya bir eksik vardır....Sen gidersin bir aracı çekersin gölgesi yanında şöyle gidiyordur, ortasında bir sümüklü böcek vardır.Mesela de ki kompozisyon böyle birşey.Beş dakika sonra başkadır.On beş dakika sonra daha başkadır."
Ara Güler

"Adil insan mutlu olmak için yeni bir sosyal statü ya da iktidar peşinde koşmaz; çünkü adalet gibi bir dengeye sahip olmak, onu her daim mutlu ve dolayısıyla zengin kılar."
Barış Özcan

"Bu ülkede Ermeniler infiale kapılmıyorsa, Aleviler tahrik olmuyorsa, kadınlar galeyana gelmiyorsa, galeyana gelmek ve tahrik olmak birilerine verilen bir imtiyazdır."
İsmail Saymaz

"Aşka, hırsa, topluma sırt çevirenlerden kendininizi sakınınız.Vazgeçmiş olmanın intikamını alacaklardır."Emil Michel Cioran

"...1980 çok büyük bir yıkım oldu.Türkiye'nin belini büktü.Hala toparlanamamızın sebebi belki de bu.Bunu ancak bir düşman yapabilirdi.Her şeyi mahvettiler." Mehmet Güreli
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Yalnız olduğunu, tek başına olduğunu fark etmek insan yavrusunun insanlaşma sürecinde deneyimlediği en keskin virajdır." Agah Aydın

"Özne, anıların bıraktığı izlerin üzerine kurulur...İnsanın her eylemi etine işlenmiş eski acıların, belleğine kazınmış eski resimlerin yeniden yorumlanmasıdır." Agah Aydın

"Nereye gidersen git, bırakıp gittiklerinin olmadığı bir yer bulamayacaksın!" Agah Aydın

"Tamamen bir yabancı olduğunu fark edene kadar birisiye zaman geçirmek ne kadar da acı." Eternal Sunshine of the Spotless Mind

"Anı yok olunca insanın o anıyı yaşarkenki versiyonu da yok olur." Şule Öncü

"Hafıza bir depo değildir; birbirinin üzerine kaydedilen her anı, öncekileri değiştirir.Bilinçli bir şekilde geçmişi geçmişteki haliyle hatırlamaya çalışmak beyhude bir çabadır." Elis Şimşon

"Hayatın görüntüsü her an unutuş tarafından yok edilir, her gerçeklik, kendisinden sonra gelen tarafından silinir..."Proust

"İdeal insan sevgiyi bilen, öğrenmiş olandır...Bizim terbiyemizde merak etmek yasak ve yersizdir. Çok soru soruyorsun diye azar işitirsin...Kediyi sevmeyi öğretmeden kedi alamazsın.Piyano dinletmeden de piyano dersi aldıramazsın." Ayhan Sicimoğlu

"Sahip olduklarının değerini anlayan insan, mutsuzluklarını bile yapay değil gerçek sebepler üzerine kurar."  Ayhan Sicimoğlu

"Sevdiğiniz arkadaşlarınızla geceleri entelektüel tartışmalara girip kendinize uzaktan bakmayı denemeniz ve öğrenmeniz lazım." Ayhan Sicimoğlu

suböreği->Sarıyer Bilici Börekçisi

"O büyük yaratıcı, insan ruhundaki karanlığa bakma cesaretini göstererek insanlık hallerinin keskin bir gözlemcisi oldu...Savrulan bir toplumdaki bireylerin iç dünyalarına en çok yaklaşabilen yazardır Dostoyevski.Bu bakımdan benzersizdir, eşine edebiyatta değil ancak Freud gibi ruhbilimcilerde rastlanabilecek bir derinliğe sahiptir."  Suç ve Ceza Üzerine/ Zülfu Livaneli

"Dostoyevski o dönemde korkunç bir Slav milliyetçisi olarak çıkar karşımıza." Zülfu Livaneli

"Yol gitgide daha da tuhaflaştı.Kalın bir sis kapladı ortalığı.Göz gözü görmez oldu.Yavaşladın.Etrafı görmek için dikkatle bakınıyordun.Sonra hafifledi sis.Sizden başka kimsecikler yoktu.O kadar boştu ki yanlışlıkla kapalı bir yola girdiğini düşündün.Zaman mefhumunu yitiriyordun.

Birden içinde bir şey aydınlanmaya başladı.Dünyada ikinizden başka kimse kalmamış gibiydi.O şehre defalarca gittiğin halde bu yolu ilk kez goruyordun.Hayal gibi.Film gibi.Sadece sen ve o.Hoşuna gitti bunu düşünmek.

Gerçekliğin dışına çıktığını hayal etmek yüzünde kaçak bir gülümsemeye yol açtı...O da en az senin kadar şaşkındı.En az senin kadar mutlu.Tadını çıkarmaya çalışıyordunuz o müphemliğin.Herşeyden azade olmanın.Akıl dışılığı.Zamansızlığın ve mekansızlığın.

Uzun süre öyle gittiniz.Ne kadar sürdü?Bir an bitmeyeceğini düşündün.Ne kadar safça...

Sonra bitiverdi...Sevinemedin.Her şeyin bittiği anlamına geliyordu, o büyülü anın, kimsenin olmadığı o mutlak yalnızlığın, hayattan kaçışın."
Tarık Tufan

"Ben neyin peşindeyim? Şık bir pasta değil, ekmek olarak şiirin; başyapıt olarak değil, yaşamak için yapılan iş olarak şiirin." Ursula K. Le Guin
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Sahip olduğunuz şeyler sizin sahibiniz olur." Fight Club

"Faşizm en karanlık kesimlerden çıkmak zorunda değildir."Bülent Diken
"...tüketim toplumu terörü yarattıysa, bunun çözümü terörle mücadele olamaz."Bülent Diken
"Kendisini incitmeyi göze alamayan hiçbir toplum ya da politik yapı sorunlarını çözemez."Bülent Diken

"Avrupa'da sık sık rastladığımız gibi, 1700'lerden beri aynı evlerde oturan aileler, iki yüz elli yıldır sürüp giden aile işletmeleri, dükkanlar, kurumlar, yüz elli yıllık kitapçılar bulunmaz bizde...Herkes durmadan taşınır.Kamyonlar gelir gider, insanlar otobüslerle, trenlerle, özel araçlarla karıncalar gibi oradan oraya yolculuk eder....İlişkilerimizde göçebe kurallarına uyar.Çünkü dostluk bir yerleşik düzen işidir...göçebenin dosta ihtiyacı yoktur." Zülfü Livaneli

"Bizim Türkler fotograf makinesi alıp ailelerini çeker.İçinden geçtiğimiz sokakların,ara sokakların, evlerin fotoğrafı yok."İlber Ortaylı

"....Nazım Hikmet'i de tanımadım.Yazdıklarından ne kadar tanınabilirse o kadar biliyorum.Bir kere Nazım cok dürüst bir adam.Memleketimden İnsan Manzaraları müthiştir." İlber Ortaylı

"...sofrada içki olmadığı zaman yemek ihtiyaç için yenir ve sofradan çabuk kalkılır." Vedat Milor

"Dışarıdan baktığınız zaman büyük sahtekar olarak tanımlayacagınız insanlar tahmin ediyorum ki vicdan olarak oldukça rahattırlar.Çünkü hiçbir şekilde kendilerini sorgulama yetenekleri yoktur." Vedat Milor

"İnsanlar karşılarındaki insanı dinlemeden cevap veriyorlar....ciddi bir empati empati eksikliğine tekabül ediyor." Vedat Milor

"Takiyüddün Efendi yaşadığı dönemde dünyada gökbilimcilerden çok daha ilerideydi.Galileo Galilei'den, Nicolaus Copernicus'dan bile.1585'de İstanbul'da kurduğu rasathane dönemin donanma komutanı Kılıç Ali Paşa'nın denize attığı top atışlarıyla yıkılmış.Biz daha sonra, ancak Cumhuriyet döneminde, Kandilli Rasathanesi'nin teleskobuyla yıldızlara bakmaya başlayabildik...330 yıl geçti ve 330 yıl yıldızlara hiç bakmadık." Sunay Akın

"1890-1910 kuşağı...öyle sanıyorum ki bu 'kıyamet korkusu' bu kuşağın bireylerini kendi alanlarının bilgilerini daha fazla ciddiye almaya teşvik etti...Osmanlı'nın son dönemlerinde ideolojik bağıtlama dediğimiz davranış, daha sonraki dönemlerde olduğu kadar katı değildi....Çoluk çocuğa 'Padişahım çok yaşa' diye bağırtıyorlar ama bunun çok derinlemesine ciddiye alındığını sanmıyorum.'Tabular' ile beraber 'kutsallıklar' da tam olgunlaşmamıştı....Bu yasaksız entelektüel ortamın da söz konusu kuşağın böyle iyi yetişmesinde payı olduğunu sanıyorum...Çünkü birçok bakımdan daha avantajlı, daha ileri olan Cumhuriyet yıllarında entellektüel üretimin buna rağmen aynı derecede nitelikli olamadığını görüyorum." Murat Belge

1890-1910 kuşağı...
M.Kemal Ataturk
İsmet İnönü
Fuat Köprülü
Lütfi Barkan
Ahmet Hamdi Tanpınar
Hilmi Ziya Ülken
Arif Müfid Mansel
Osman Hamdi Bey
Nazım Hikmet
Sait Faik
Sabahattin Ali
Nurullah Ataç
Süheyl Ünver
Cemal Reşit Rey
Zİya Gökalp
Mehmet İzzet
Muzaffer Şerif
Hasan Ali Yücel
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"...bazen sevdiklerimizin özgürce uçmasına izin vermeliyiz.Onları kafese koymak tutsak etmektir.Onları salabilmek gerçek aşkın ispatıdır.Aşkın sahiplenme duygusundan uzak olması gerekiyor." Hale Soygazi

"İnsan çevresiyle vardır.Çevresi güzel olunca insan huzurlu olur." Hale Soygazi

"Çocukluk masumiyetini koruyan bir yetişkin benim için tuhaftır, güzel anlamda tabii...Bir anne ya da baba olmak seni bir yetişkin yapar.Küçük Prens okumak seni daha iyi bir yetişkin yapar." Mark Osborne (Küçük Prens filminin yönetmeni)

"Çocukluk masumiyetini koruyan bir yetişkin benim için tuhaftır, güzel anlamda tabii.Bencil olan,başkalarıyla empati kurmayan, bu dünyayı iyileştirmeye çalışmayan yetişkenler de tuhaflar ama bana uzaklar.İnsan olmayı ıskalayacak kadar açgözlü bir karakter....Küçük Prens'i yakınlarımızda tutmalıyız, asıl önemli olanı bize hatırlatması için" Mark Osborne

Mark Osborne- The Little Prince (animation movie)

"Ben bir sanatçıyım, sanatçı da boksöre benzer.Bazen kazanır, bazen kaybedersiniz...Daha çok başarısızlığa uğrarsanız daha güçlenirsiniz. Başarısızlık insana başarılardan daha fazla şey öğretir." Fatih Akın

Beykoz Kundura Fabrikası - Kısa Film: Külden Önce - Nebil Özgentürk

"Organik: Fidan veya fide dikilerek toprağa en az yedi yıl, hiçbir şekilde kimyasal bulaşmamış olması lazım.Suni gübre, tarım ilacı hepsi yasak..." Selahattin Duman

"Çirozun sahtesi nasıl olur? Tabii ki istavritten.
Çiroz, bir İstanbul mezesidir,Bizans'dan miras kaldığı söylenir...Tam rakı için keşfedilmiş bir meze sanki, ekşimsi...
Gerçek çiroz, 14 Nisan'dan sonra yakalanan uskumrudan yapılır.Çünkü Karadeniz'e doğru yolculuğa çıkan balık, tüm yumurtasını Marmara'ya bırakırmış, zayıflamış tam çiroz'a dönmüştür.Birisinin zayıf olduğunu anlatmak için "çiroz gibi" demez miyiz zaten!" Mehmet Yaşin

"Nasıl sevmem yanlışlarımı, yolu bir sevgiliye çıkar" demişim.
Doğruların götürdüğü yolda kaybolmazsan sevgili çıkmaz karşına." Ahmet İmam

"
-...bunlar insanı mutlu etmeye yetmez.
-Ne eder?
-Ben sana söyliyim; hiçbir şey.İnsanı en çok sahip olmadığı, yalnızca hayal ettiği şeyler mutlu eder.
"
Ebru Ceylan

"Aşk içerde yaşanır, herkesin aşkı kendine.Hatta aşk için, aşık bile bahane." Ebru Ceylan

"Yıllar içinde, biçimsel olarak başarılı bazı ,nsanların iler orta yaşa yaklaştıklarında boşluğa düştüklerini gördüm.Kimi, üzerlerine çöken karamsarlıktan kurtulabilmek için yeni, ama t-yine biçimsel seçimler yaparak kısır döngülerini aşamadı.Daha az sayıda insan ise o güne kadar ilgilenmiş oldukları bazı şeylerin aslında kendilerini ilgilendirmemiş olduğunu fark edip daha uygun seçimlerin arayışına yöneldiler" Engin Geçtan
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kafka'nın romanlarında...Devlet,yönetim ya da adalet biçimiyle...özgürlüğün olmadığı, acı çeken, opak,anlaşılmaz bir dünyadır." Michael Löwy

"Senin önünde kendimi yere atsam, ağlasam ve anlatsam bile, biri sana cehennemi 'sıcak ve korkunç' diye anlattığında cehennem hakkında ne bilebilirsen, benim hakkımda da ancak o kadar bilebilirsin" Kafka

Kafkayı en çok etkileyen isimler...Schopenhauer, Nietzsche,Goethe,Kleist,Flaubert,Dostoyevski

"İçinde yaşadığımız gerçekler absürd, absürd de gerçek olduğuna göre, mutlak Kafka dünyanın gerçeğini tanımamıza, dünyaya dayanmamıza yol gösteren en önemli yapıtların yazarı."Albert Camus

"Profesyonel olmayan oyuncular, yetenek eksikliklerini enerjileri ve dürüstlükleriyle kapatırlar."  Willem Dafoe

"İstanbul...Çok çarpıcı bir kültürel yoğunluk var burada.Siyasetten bağımsız akan, çok yüksek, dalga dalga yayılan bir hayat var...hayat duygusu..."Ludovico Einaudi

"Çok fazla kopyalama eğilimi oluyor gençlerde.Asında kim olduklarını, kendi içlerinde aramalılar.Kendilerini anlamak için zaman ayırmalılar ve kendi biricik bakış açılarını bulmalılar, kendi özgün dillerini." Ludovico Einaudi

Taranta projesi-> Ludovico Einaudi & Mercan Dede

"Sanat, edebiyat alanlarında derinleşmek, aynı zamanda genişlemek istiyorsak, eleştiri bunun zorunlu uğraklarından biri, tamamlayıcı üyelerinden biri." Murat Belge
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Merakın şehvetiyle, sürgünün derdini karıştırmayalım"
Yekta Kopan

"Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanmadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?"
Sabahattin Ali

Sunay Akın: "...Muhalif ve son derece entelektüel biriydi.Köy Enstitülerinin kapanmasındaki en büyük nedenlerden biri de Sabahattin Ali'dir.Sabahattin Ali'yi, Hasanoğlan Köy Enstitüsüne konuşmacı olarak getiriyorlar.O kadar güzel, o kadar etkili konuşuyor ki oradaki öğrencilerin birkaç tanesi şikayetçi oluyor."

"Beğenilmeyi istemek genel geçer olmaya götürür" Murat Belge
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Carpe diem! : Günü yakala



---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

10 Şubat 2018 Cumartesi

Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi


...bütün seslere açıktır Beyoğlu, kapılarını kimseye kapamaz.
Yelda Türeli

Bizans çağının son iki yüzyılında Galata Cenevizlilerin kontrolünde kalmış ve hatta Türklerin fethinden sonra da Türk, Yunan, Ermeni, Yahudi ve Levanten avrupalıların yanı sıra İtalyan,Fransız ve Maltalı sakinleriyle İstanbul'un Latin bölgesi olmaya devam etmiştir.

Grand Rue de Pera= İstiklal Caddesi

Sykai= Galata bölgesi

İmparator II.Tiberios(578-582) Sykai kıyısına bir hisar inşa ettirmişti.Galata Hisarı olarak bilinen bu yapının temelleri Karaköy İskelesi yolcu salonunun karşısındaki Yeraltı Camii'nde halen görülebilir.

Sykai ismi 9. yüzyıla kadar kullanılmış,...daha sonra Galata ismine bırakmıştır.

Pera: Yunanca öte,ilerisi demektir.İlk başta Haliç'in ötesi, karşı kıyısı anlamında kullanılmış, sonunda sadece tepedeki en üst taraf için kullanılmıştır.

10. yüzyılın başında İtalyan şehir devletlerine kıyı boyunca ticaret merkezleri açma hakı verilince önce Amalfililer, sonra Pisallar ve Venedikliler, daha sonra da Cenevizliler buraya yerleşmeye başlamışlardır.

Cenevizliler 1261 yılında İznik Bizansları ile ittifak kurmuşlar, bu anlaşmayla Galata Cenevizlilere verilmiştir.

Cenevizliler..15. yüzyılın ortalarına kadar alanı ve surları genişletmeye devam ettiler...1348'de tamamlanan "İsa'nın Kulesi" olarak bilinen ve zamanla Galata Kulesi diye anılan yapıyı diktiler. Kule, Osmanlı zamanında 1791'de ve 1832'de Galata'nın çoğunu tahrip eden yangınlardan sonra birkaç kere elden geçmişti...Kule 67 metre uzunluğundadır..

(En eski İstanbul haritası...Constantinople (ca. 1420) by Cristoforo Buondelmonti )

Bizans'ın son döneminde Ceneviz Galatası Levant'taki başlıca limanlardan biri olmuş, Yunan Konstantinopolis'inin üç katı ticaret hacmine ulaşmıştır.

Cenevizliler11. yüzyıldan 1797 yılına kadar İtalya Yarımadası'nın kuzey batısında, bugünkü Cenova civarında hüküm sürmüş bir şehir devletidir.

Levantenler, en dar tanım olarak; şu anki Doğu Akdeniz'e kıyısı olan devletlerde yaşayan Osmanlı döneminde yerleşmiş, Fransız-İtalyan kökenli Katoliklerdir. 

Fatih 1453'te Konstantinopolis'i fethetmeden önce, Cenevizlileri, Galata kulesi hariç, surlarının bazı bölümlerini yıkmaya zorladı.Galata bağımsızlığını kaybetti, ancak Cenevizliler Osmanlı yasasına uyduğu  ve vergilerini ödediği sürece bir miktar özerklik ve istedikleri gibi ibadet ve Roma Kotalik kilisilerini muhafaza hakkı verdi.

17. yüzyılda Avrupalı güçlerin bazıları Galata'nın üst  tarafındaki Pera'da görkemli Büyükelçiler inşa ettirdiler.

Doğan Kuban'a göre 1455'te Galata'da sadece yirmi Türk yaşadığını belirtir.

1544-50, Petrus Gyllius'un Notitia'sında "Grand Rue de Pera" diye bilinecek anayolun tasviri gibi gözükmektedir:
"....Galata'nın en yüksek noktasında bir kule bulunuyor.Burada yaklaşık üç yüz adımlık binalarla dolu bir yükselti ve çevresinde de...iki bin adım uzunluğunda tepenin bayırı var.Ortasında evler, bahçeler, ve bağlarla dolu geniş bir yol geçiyor.Burası şehrin en hoş yeri."

Galata 1869'da tramwayla tanıştı; tek hatlı tramway Galata köprüsünü gecip Boğaz'ı takip ederek Ortaköy'e kadar gitmekteydi.1876'da Tünel;yani füniküleri açılmıştır.

Avrupalı gezginlerin gittiği otellerin hepsi Pera'dadır ve pek çoğu Grand Rue'dedir

Skarlatas D. Byzantinos, 1860'larda ki Havyar Han'ı şöyle anlatır:
"Bugun Havyar Han, isminin de söylediği gibi havyar ticaretinin merkezi olmakla birlikte, caddenin hemen karşısında yeni inşa edilen borsaya rağmen hala borsanın kalbidir.Burası en değerli tahvillerin alım satımının yapıldığı ve en büyük ticarethanelerin kaderine karar verilen yerdir.Burada paranın değeri belirlenir ve Osmanlı İmparatorluğunun mali gücü şekillenir...."

Yelkenciler hanı..17. yüzyıla tarihlenir ve Haliç'in Galata kıyısında günümüze ulaşan en eski ticari yapıdır.

Galata Mahkemesi Sokak..Arap Camii adıyla bilinen, Ceneviz Galatası'nın ayakta kalan Latin kiliselierinden biri...16. yüzyılın başında camiye çevrilmiş, Galata'ya yerleşen Magripli mülteci topluluğuna verilmiştir.

Yenii Camii 1697'de...San Francis Katolik Kilisesi'nin harabeleri üzerine inşa edilmişti. Bir gezgin kilise için şunları bildirmektedir "Yükseklik, azamet, biçim ve yapıda Ayasofyaya denkti..." Anacaddeden Bereketzade Sokak'a yürürken hem medrese hem çeşme görülebilir.

Perçemli Sokak...1671'de yapılan ve 1890'da yeniden inşa edilen Zulfaris Sinagogu...Galata'da günümüze kalan en eski sinagogdur bu.Uzun yıllar kapalı kalan Sinagog restore edilmiş, 1492'de İspanya'dan kaçan Sefarad Yahudilerini İstanbul'a ve Osmanlı İmparatorluğundaki çeşitli yerlere yerleştirmesi anısına 1992'de müze olarak yeniden açılmıştır.

19.yüzyılın sonuna kadar, şimdi Karaköy diye bilinen kıyı dar, kumlu bir kumsaldı...Yolcular ya 10-15 kişilik sandallarla ya da 3-4 kişilik kayıklarla Fransız Geçidi diye bilinen Gümrük İskelesine götürülürdü.

Karaköy'den Tophane'ye uzanan 758 metrelik rıhtımın yapımına 1892'de başlandı.

İlerleyen yıllarda bu rıhtım büyük göçler gördü.Bolşevik devriminden kaçan,Beyoğlu'nun sosyal yaşamında büyük etki yaratacak Rusları taşıyan gemiler buraya yanaştı...Türkiye Cumhuriyeti ordusu şehri işgal güçlerinden aldıktan sonra, 1922-1923'te işgali açıkca desteklemiş 50 bin İstanbull Rum, binlerce Ermeni, Yahudi ve Levasten misilleme korkusuyla kaçarken gemilere bu rıhtımdan bindi....1948-1952 arasında İstanbul Yahudilerinin birçoğu yeni kurulan İsrail'e gitmek üzere buradan gemiye bindi.1960'larda ise Almanya'ya göç etmek isteyen Türk işçileriyle doldu taştı.

...Galatanın dillere destan meyhanelerinin çoğu buradaydı.Evliya Çelebi zamanında iki yüz meyhane bulunduğunu söyler...17.yüzyıldan 19. yüzyılın sonuna kadar hizmet verdiği söylenen ünlü Laverintos Meyhanesi'nin yeri de burası gözükmektedir....19. yuzyılın son yıllarında pek çoğu Grand Rue de Galata, şimdiki adıyla Necatibey Caddesi yakınlarındaydı.

Meyhaneler genellikle zemin katta olurdu, bodrum katta ya da birinci katta ise "baloz"lar vardı.Sadece erkeklerin bulunduğu meyhanelerin tersine, balozlarda konsomatrisler çalışırdı...1918'lerde İstanbul'da Gazino diye bilinen işletmeler görülmeye başlandı...Genellikle meyhaneden cok daha klas işletmelerdi ve müşterilerinin arasında saygın kadınlarda bulunurlardı

Grand Rue de Galata'da meyhane ve balozların yanı sıra pek çok tiyatro da vardı.Hepsi de 19. yüzyıl ortalarında kurulan ve yerel Rum tiyatro topluluklarının oyunlar sergilediği tiyatrolardı...1920'lerde kanto dünyasının da kalbiydi.

İkinci dünya savaşı esnasında Galata meyhaneleri düşüşe geçti, 1960'larda ise tamamen ortadan kayboldu.

Rıhtım Caddesinin sonunda 1912-1914'te yapılmış Çinili Rihtim'dır, şimdi Türk Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğüdür, zemin katı kurvaziyer yolcu gemilerinin yolcu salonudur.

Kemakeş Caddesinde yan yana iki camii var, Kemankeş Mustafa Paşa, Yer Altı Camiidir....Caminin arkasındaki ara sokakta güzel, eski bir mektep vardır.1732 yılında Osmanlı donanmasında yüksek rütbeli subaylarından İsmail Efendi tarafından kurulmuştur.Mektep tek odalı Osmanlı okul binalarından günümüze ulaşan en güzel örneklerinden biridir.

Yer Altı Camii adını ibadet bölümünün bodrum katta yer almasından alıyor...antik Galata Hisarının tonozu kilerinde veya bodrumunda yer alıyor. Burası kuşatma zamanı Haliç'in ağzını kapatan zincirin bir ucunun bağlandığı yer.

1453-1696 arasındaki dönemde bu bölgede en az on Rum Ortodoks kilisesi bulunmasında görülebilir...Bu on kiliseden sadece üçü halen mevcuttur.Bunlar Aziz Yahya(Aya Yani Prodromos), Aya Nikola ve Aziz Meryer(Aya Panayia)...Bu üç kilise, sembolu, haç ve hacın sağ üst köşesinde Türk bayrağından oluşan Türk Ortodoks kilisesine aittir...Bu mezhep 1884'te Yozgat'ın Akdağmadeni köyünde doğan Pavlos Karahisaridis(Zeki Erenorol) tarafından kurulmuştur...Karahisaridis Anadolulu, anadili Türkçe, istiklal Harbinde Yunan ordusuna karşı Mustafa Kemal'ın yanında yer alan, Karamanlılar diye de adılan Rum Ortodoks Hristiyan Cemaatinin bir üyesiydi..Anadolu Türk Ortodoksları Cemaitinin lideri sıfatıyla Ankara'da 23 Nisan 1920'deTMBB'nin açılış eden dini liderler arasında yer aldı ve gösterdiği çabalar daha sonra Atatürk tarafından "Türk İstiklal Harbi'ne bir ordu kadar hizmet ettiniz" sözleriyle takdir edildi...1922 yılında Kayseride Türk Ortodoks Patrikhanesini kurdu ve Patrik 1. Eftmemios unvanını aldı.1923'deki mübadele zamanında Türk hükümeti Papa Eftim ve 250 taraftarını Anadolu'dan alıp Galata'ya yerleştirdi. Aya Yani Prodromos ve Panayia kiliseleri kendisine verildi.Aya Yani Prodromos 1947 yılında Rum Ortodoks Kilisesine verildi...1960'lardan beri Doğu Süryani Kilisesine verilmiştir.

Galata Rum cemaati 19. yüzyıl sonunda 1200 aileden oluşuyordu...Eylül 1955 olayları sırasında Galata Rum nüfusunun 4200 kişi olduğu tahmin edilmektedir, ama bugun yok denecek kadar azdır.

Aya Yani Prodromos Kilisesi, Necatibey caddesinde, hoca Tahsin sokaktan bir sonraki Vekilharç sokaktadır.Kilise hakkında ilk referans 1583 yılındadır..Sakız Adalı Rumların Aya Yani Kilisesi adıyla bilindi.1774'deki yeniden inşası bugun gördüğümüz kiliseyle sonuçlanmıştır.

Aya Nikola Kilisesi, hoca Tahsin sokaktadır, kiliseye ait en erken kayıt 1583 tarihli Trifon cetvelidir...Panayia Kilisesi, Ali Paşa Değirmeni sokaktadır..Kırım'dan gelen Rumlar tarafından kurulmuştur.1731 tarihindeki yangından sonra yeniden yapıma tarihlenir ve 1924'den bu yana  Türk Ortodoks Kilisesinin patrikhanesidir.


Bölgede ayrıca dört Rus ortdoks şapel vardır,  hepside binaların en üst katındadır.

Boğaz'ın Avrupa yakasındaki en etkileyici camisi Kılıç Ali paşa Camii'ni görüyoruz. Cami 1580'de Mimar Sinan tarafından Osmanlı donanmasının büyük kaptanı deryalarından Kılıç Ali Paşa için yapılmıştır.

Kılıç Ali Camii külliyesi kapsamlıdır, medrese, hamam ve 1587'de ölen kurucusunun türbesinden oluşur..Kılıç Ali Paşa Camiinin kuzeyindeki ara sokağın karşısında şehirdeki barok çeşmelerin en ünlülerinden, Tophane Çeşmesi vardır. 1732'de Sultan 1.Mahmud tarafından yaptırılmıştır.

Özgün Osmanlı tophanesi(ana askeri dökümhanesi) buraya fetihten hemen sonra Fatih Sultan mehmed tarafından kurulmuştu...Ancak kanuni Sultan Süleyman zamanında yıkıldı ve fetih seferlerine hazırlık amaçlı daha geniş ve modern bir tesis kuruldu.Sultan Süleyman'ın tophanesi uzun zaman önce yitip gitmiştir, günümüzdeki yapı 1803 yılında Sultan 3.Selim tarafından yenileştirme ve modernize girişimlerine bağlı olarak inşa ettirilmişti.

Kasrın gerisinde Nusretiye Camii bulunur.Camii 1822-1826'da Sultan 2.Mahmud tarafından yaptırılmıştır.Mimari 19. yüzyılın büyük kısmında sultanlara hizmet eden ve boğaz kıyısında gördüğümüz pek çok cami ve sarayı yapan Ermeni mimarlar ailesinin atası Kirkor Balyan'dır.Cami barok ve ampir motiflerinin ilginç bir harmanıdır.

Kemeraltı Caddesini iki blok daha geçtiğimizde uzun çan kulesiyle dikkat çeken San Benoit Latin Katolik Kilisesi 1427 yılında Benediktenler tarafından kuruldu...1804 yılında kilisenin yanına bir de okul kurdular.

Alageyik sokak sola doğru kıvrılarak Zürafa Sokak ile kesişir.Aşkenaz Sinagogu görürüz.Burası 1901'de Rusya'dan İstanbul'a göç eden Aşkenaz Yahudileri tarafından kurulmuş...

Yüksek Kaldırım'a geliyoruz.Burası yüzyıllar boyunca Haliç'ten Galata Kulesine ve Pera'ya çıkan ana caddeydi. Özgün hali merdivenliydi...1950'lerde otomobiller için taşla döşendi

Yüksek Kaldırım'ın Kemeraltı Caddesi...meydanın sonundaki en seçkin bina.Karaköy Palas,İtalyan mimar Giulio Mongheri tarafından tasarlanan ve 1920 yılında tamamlanan güzel bir yapıdır.

Voyvoda caddesi..Galata'nın ana ticaret caddesi, Bankalar Caddesi...

Has Han'ın hemen arkasında Kamondo Merdivenlerini görüyoruz...merdivenlerin 1880'lerde Camondo ailesi tarafından yaptırılığına inanılmaktadır.

Bereket Han..Ceneviz Podestat'ı..arka tarafının yarısı günümüze kadar gelmiş bu Podestat binası ise 1316'da inşa edilmiş ve açık ara Galata'daki en eski yapıdır.

Eski Banka Sokak'ın sonunda Galata Kulesi Sokak...sağ köşede Ortaçağ Ceneviz Galatası'nın Podestat'ı ya da diğer adıyla Palazzo Communal...1316'daki özgün yapıdır.

Latin Katolik Sankt Georg Kilisesi...1303 tarihli Ceneviz belgesinde söz eder...1731 yangının hemen ardından kilise ve manastır Fransa Kralı XIV.Louis'den gelen bağış ile yeniden inşa edilmiştir.

Dominikenler İstanbul'a ilk defa 1204-1261'de Konstantinapolis'in Latin istilası esnasında gelmişler..tepenin aşağısına San Paolo ve San Dominik Kilisesi'ni(günümüzde Arap Camii) kurmuşlardı.Kilise 1475'te camiye çevrildiğinde tepenin yukarısına şimdi görüğümüz yere 1841'de daha büyük bir kilise inşa etmesi için Gaspare Fossati'yi tutttular.

Dominikan tarikatı; Aziz Dominik tarafından kurulmuş ve Papa III. Honorius tarafından 1216'da onaylanmış bir katolik tarikatıdır.
1582-1586 tarhlerinde hapsedilen Brettenli Michael, kuleyi: şöyle anlatır"Galatanın en yüksek noktasında, hendeğin başında, cok sağlam ve yüksek bir kule var. Sultanın çevresinde çeşitli işlerde çalıştırılan bin beş yüz kölesi burada barındırılıyor".1964-1967'de gerçekleşen restorasyon sırasında kulenin(Galata Kulesi) altındaki zindandan çok miktarda insan kemiği çıkartılmıştı, şüphesiz bunlar orada barındırılan kölelerden kalmadır.

Sultan 2.Selim(1566-1574) zamanında kule Pera'da bulunan ünlü gökbilimci Takuyiddin tarafından gözlem kulesi olarak kullanılmıştı....7. katta 17. yüzyıl ortasında bir çift kanat takarak Galata Kulesi'nin tepesinden uçup Boğaz'ı geçerek Üsküdar'a konan Hezarfen Ahmet Çelebi'nin kahramanlığını gösteren mermer kabartma bulunur.

Kuledibi denilen alanda..1813'e kadar nadir yerleşme vardı..Ancak Galata'nın surlarının yıkıldığı 1850'lerin sonuna kadar bu gelişme hız kazanmadı ve Yahudilerin Balat ve Fener'den buraya taşınmaya başladığı 1860'ların ortalarına kadar da nüfus yoğunlaşmadı.Bu bölgenin çoğunlukla Musevi bir miktar hristiyan ve Müslüman'dan oluşan demografik yapısı Yahudilerin İsrail'e göç etmeye başladığı, Rumların Yunanistan'a gitmek için ülkeden ayrıldığı 1950'lere kadar büyük oranda değişmeden kaldı....Apartmanlar boşalınca, kapıcılar buralara akrabalarını yerleştirmiş, sonunda Erzincanlıların sayısı Yahudileri geçmiş.

1960'larda Doğu Karadeniz'den İstanbul'a büyük bir göç dalgası yaşandı...1970'lere gelindiğinde bölge belirgin derecede Anadolu karakteri taşıyordu.

Büyük Hendek Caddesi..Neva Shalom Sinagogu..burası modern Galata'nın ana sinagogudur.

Serdar-ı Ekrem Caddesinde...şehirdeki en büyük ve en güzel Batı Kilisesi..1858-1868'de Büyük Britanya'nın Osmanlı sefiri tarafından inşa edilmiş Kırım Kilisesidir.Kilise Londra Adliye Binalarının mimarı George Edward Street tarafından tasarlamış, şimdi Anglikan Kilisesi olarak hizmet veriyor.

Eğer Serasker Çıkmazında tırmanırsak,İsveç Şapeline varırız...ilk olarak 1748'de inşa edilmiş, 1818'de restore edilmiş.

..19. yüzyılın son yarısında ve 20. yüzyılın ilk yarısında Galip Dede Caddesinin üst kısmı kitapçılarla doluydu...1950'lerin sonrasında müzik aletleri satan dükkanların merkezi olmuştu.

Caddenin üst ucuna yakın, Galata Mevlevihanesi...Tekke 15. yüzyılın sonunda Mevlana Celaleddin Rumi'nin soyundan gelen Şeyh Muhammed Semai Sultan Divani tarafından kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında, 1920'lerde tüm tekkeler kapatılırken bu tekke de kapatıldı; müze halinde yeniden açıldığı 1975 yılına kadar kendi haline terk edilmişti; aradan gecen sürede iyi bir restorasyondan geçmiştir...Anadolu'da derviş hareketinin ilk çiçeklendiği 13. yüzyıl Selçuklularından, Mevlevi ve diğer sufi şairlerin ve felseficilerinin tasavvuf eserlerine ayrılmış Divan edebiyatı Müzesini barındırır.

Tünel meydanı..6. yüzyılda baş gösteren ilk veba salgınının kurbanlarının çoğu buraya gömülmüştü.
Galata limanı işlekleştikçe ve kalabalıklaştıkça, varlıklı tüccarlar evlerini...16. yüzyılın sonunda, Galata surlarının dışına, Grand Rue de Pera diye bilinecek yol boyunca taşınmaya başladılar.

17. yüzyılın başında...Asmalımescit ve Galatasaray'daki küçük müslüman yerleşimleri hariç, gelenek ve atmosfer..tamamen Avrupalı ve Hristiyan bir oluşumdu.

Avrupa Büyükeçilikleri...Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Pera'daki hayatı belirlemişlerdi.Sefaretlerin yanına çeşitli kiliseler kurulmuştu ve bunların bazıları modern bir biçimde günümüze ulaşmıştır.Bunların tamamı tünel ve Galatasaray meydanı arasındadır.

...Pera'lı ailenin haftanın üç gecesini tiyatro ya da konserlerde, kalan dört geceyi ise balolara, salonlara ve resmi olmayan sosyal toplantılara katılarak geçiriyordu..

1855'te Beyoğlu Belediyesi kuruldu.
1868'de...Pera'nın dili artık Fransızcaydı.

Atlı tramway 1869'da getirilmiş...1913'te Grand Rue de Pera boyunca işleyen atla çekilen tramwayların yerine elektrikli tramway geldi.

Tünel,..Haliç kıyısından Pera'ya çıkartma amacıyla tasarlanmış, Fransız mühendis Eugene-Henry Gavand tarafından 1871-1876 yıllarında yapılmıştır,Londra ve New York metrolarından sonra, dünyanın üçüncü metrosudur.