Kar'da yağsa, Boğaz'ın insana hala hayatta olduğunu hissettiren serinliğini yüzümde hissetmeden olmuyordu.Sanki içeride oturunca, ziyan ediyorduk Boğaz'ı.
"...kader hep en olmadık yere gizlenir."
Mutlulukları çok geliyordu bana.Kendime itiraf edemiyordum kolay kolay ama kesin buydu sebep.hayatlarında iyi giden her şey, benim hayatımda kötü giden şeylerin altını çiziyordu.Gözüme sokuyordu aksaklıklarımı, arızalarımı....başarısızlığımı yüzüme vuruyordu...Başkalarıyla görüşmezken o kadar kötü değildi hayat.Bir kıyasa gerek kalmıyordu o zaman...Daha iyisi yoktu.neyse oydu hayatım.Neysek oyduk.
Bir insanı geride bıraktığında, sırf onu mu bırakıyorsun geride?...İşe yaramaz da olsa o gidince hayatın ne biçim tenhalaşacağını, kız arkadaşlarının aile ajandalarının doluluğu içinde sana bir Pazar günlerini ayırma ihtişmalinin yılda en fazla üç, bilemedin dört olduğunu kimse bilmiyor mu?...Sırf o nefes sesinin hatırına, insan nelere katlanır, bilirler mi?...Benim gibi daha ilk yüz metrede kaybedeceği gayet aşikar, düz yolda yürümesini bile beceremeyen atlara düşkün biri için hayat çok farklı bir yer.
"Ben çayın altını yakıyım, sen otur, geliyorum hemen"...bazen tek başına bir cümle, dünyanın bütün yükünü alıyor insanın omzundan.
Oysa tanıdığım kadınlar böyle değildi hiç.Sonsuza kadar orada kalacak sanki, o mahallede, o evde, o adamın yanında, nasıl da rahat.Bir güzel yaslanıyorlardı arkalarına, sahipleniyolardı her bir şeyi...Galiba bir kez daha kimseden değil kendimden kaçmaya yeltenecektim.
"Ne zamandır ilk kez birisi bana "Kal" demişti, "sakın gitme."
Melisa Kesmez