adsense

22 Şubat 2022 Salı

Sırça Köşk

Buraya hangi hayalin peşine takılarak geldiğimi öğrenince gözlerini yüzüme dikti, hiçbir şey söylemeden, o da aynı hayalleri arayıp bulmak istiyormuş gibi daldı.

Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister...Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi?Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar...Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağılmış.

Burası eskiden ne idi, şimdi ne oldu!...Ama sebebi var.İncirden, zeytinden ne alırsa burda yer, burda bırakırdı....Çirkince...Cennet gibi yerler virane oldu diye gavurda keramet, Müslümanda kabahat arama!Eskiden buraların sahibi burada yaşar, burada işlerdi.Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış....Şimdi oranın ismi Şirince'dir.

İnsanın içini bir dert kemirmeyince yüzü böyle solar, gözleri böyle dalar mı?

...bunun üzerine halk, beyinsiz, dilsiz, gözsüz kelleleriyle dağılmak üzereyken, aralarında canından bezmiş biri: "Böyle başın da bana lüzumu yok" diyerek, kelleyi fırlatıvermiş...sırça köşke çarpan kelle orada "Şangır" diye koskocaman bir gedik açmış.

"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız, günün birinde kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın.En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."

Sabahattin Ali

19 Şubat 2022 Cumartesi

Biraz da müzik...Hauser - Benedictus



Nefret,Arkadaşlık,Flört,Aşk,Evlilik


...ikimizden "biz" diye söz etmesi hoşuma gitmişti, onun yanında, karısının koltuğunda oturmak da hoşuma gidiyordu.İkimizi bir çift olarak düşünmek bana haz veriyordu...O sırada sevgilim olan adamla bu duyguyu hiç yaşamamıştım.

"Adaletsiz dünya.Bunun bizimle ne ilgisi var?"...benliğin en çıplak özünden fışkıran, neredeyse masum denebilecek kadar vahşi bir itiraz.

Bir daha karşılaşırsak yine farklı bir şey olmayacaktı.Ya da karşılaşmazsak.Kullanıma sokulamayacak, haddini bilen aşk.Hiçbir tehlikeyi göze almadan damla damla tatlı bir akış, bir yer altı pınarı gibi canlı kalacak bir aşk.Üzerinde bu yeni kıpırtısızlığın ağırlığıyla, bu mühürle.

Götür beni demişti.Başka bir yere gidelim değil, Başka bir yere götür beni.Meriel için önemli bu.Risk demek, iktidarın devredilmesi demek.Yüzde yüz risk ve mutlak devrediş.Gidelim aynı derecede riskli olurdu, ama iktidardan vazgeçmiş olmazdı; oysa Meriel'in gözünde - o anı tekrar tekrar baştan yaşadığında - erotizme kayışın başlangıç noktası buydu.

..."hatırlamak" derken zihninde  bir kez daha yaşamayı kastediyordu - hatırladıktan sonra da temelli saklamak.

Çelinmiş miydi aklı?Daha ziyade, aklının çelindiği hayaline kendini kaptırmış olması gerekti.

Fiona: "Arabaya binip gidebilirdin"..."Hiç umursamadan çekip gidebilir, beni zerk edebilirdin.terk.terk edebilirdin." Grant...İmkanı yok dedi.

Alice Munro

11 Şubat 2022 Cuma

Tekerrür

Kierkegaard'un 1843'te defterine yazdığı bir paragraftır bu..."Hayatın geriye doğru anlaşılması gerekir. Oysaki insanlar öteki ilkeyi unuturlar: Hayat ancak ileriye dönük şekilde yaşanır.Bu ilkeden hareketle...zamansal yaşamın asla tam manasıyla kavranamayacağını anlarsınız; çünkü tam da durup geriye bakabileceğimiz bir konum yoktur."

Tekerrür ve anımsama aynı devinimdir, sadece zıt yönlüdürler; zira hatırlanan şey vuku bulmuştur, geriye yönelik tekerrür eder, halbuki asıl tekerrür ileriye yönelik anımsanır.

...anımsamak için gençlik gerekir, ancak tekerrürü istemek için cesaret gerekir.

Gelip geçici her şeyden, ruhu hep yeniden yarı ödlekçe, yarı ürkekçe şenlendiren bir şeyden duygulanmayı kim arzu edebilirdi?...Tekerrür gerçekliktir ve yaşamın ciddiyetidir.

Anıların büyük bir avantajı vardır, kayıpla başlar, dolayısıyla güvenli ve emindir, zira kaybedecek hiçbir şey yoktur.

...Şimdi her şeyi daha iyi anlıyordum.Genç kız bir sevgili değil, bu gencin içindeki şiirselliği uyandırma ve onu bir şaire çevirme fırsatıydı.Bu yüzden sadece bu genç kızı sevecekti,onu asla unutamayacaktı, bir başkasını hiç sevmeyecekti ve hep sadece onun hasretini çekecekti...tam da bu nedenle, kendi ölüm ilanını imzalamıştı.

...bu genç de sevdiğini öyle tutsak ediyordu.Her gün her şey aynı şekilde yeniden yaşanıyordu, çünkü her gün son gündü.

...insan hayatın ne olduğuna dair gerçekten bir fikir edinmeden önce, varoluş eliyle birçok şekilde uğradığı hayal kırıklığına katlanmayı öğrenmeli ve yoluna devam edebilmelidir...

...insan yaşlandıkça, hayat insana gitgide daha bir aldatıcı gelmez mi; insan daha akıllandıkça, kendi başının çaresine bakacak daha çok yol öğrendikçe, başını bir o kadar daha belaya sokmaz, bir o kadar daha fazla sıkıntı çekmez mi?

Ey ormanın güzelliği, sana bakmak istediğimde kuruyup gitmişsin!Yoluna devam et!Ey gelip geçici nehir!Ne yapacağını bilen bir sen varsın; zira sen sadece akıyorsun, asla dolmayan denizde kendini kaybetmek istiyorsun!Yoluna devam et!...ey sen,hayata paradan bir nebze daha fazla karşılık vermeyen varoluş oyunu!Neden hiç kimse ölümden dönmedi? Çünkü hayat tutsak etmeyi ölümün bildiği kadar iyi bilmiyor, çünkü hayat, ölümün sahip olduğu ikna gücüne sahip değil.

İnsan,yaşamı olduğu gibi kabullenmek zorundaysa, nasıl bir şey olduğunu öğrenmiş olsa daha iyi olmaz mıydı?

Bendeki tensel aşk bir evlilikte ifade bulamazdı.Bunu yaparsam, kız tarumar olurdu...Gerçeklik devreye girdiği anda her şey elden gider, iş işten geçmiş olur.Genç kızın kendi anlamlılığı içinde bulması gereken gerçeklik, benim için asli tinsel gerçekliğimin yanı sıra koşan bir gölgeye döner...benim için bir ölüden farkı yoktur...tam gerçekliğe dönüştürmek istediğim anda köreltmiş olurum, oysa diğer durumda onu sahici bir gerçeklik içinde alıkoyarım...

Soren Kierkegaard

5 Şubat 2022 Cumartesi

Karmaşık Duygular

Bir süre yine aralarında bir sessizlik hüküm sürdü; bunun nedeni beceriksizlik değil, aksine incelikli bir eğitim almış insanların bayağı bir sohbetin başlamasından duydukları o belirsiz korkuydu.

"Uzun zamandır farkında değildim.Ancak kısa bir süredir biliyorum.Ben - sizi özlüyorum."
"Ben yaşama yapışan  biriyim, sevdiği şeylere istek duyan biriyim alt tarafı.Bütün erkekler nasılsa bende öyleyim, bir kadını sevdiğimde onu sadece onurlandırmıyorum...arzuluyorum da..."

Erkeğin şehveti, kızın tatlı aşkını ve kutsal heyecanını katletmişti...

Oysa erkeklerin şehveti kadınlarınki gibi değildir, onlarda başlangıcından beri, ilk olgunlaşma deneyiminden de önce şehvet kor gibi yanar, fakat bazı kızlara ancak binbir kılıkta ve görünümde gelir.Şehvet kızlara bazen coşkunluk olarak, bazen mutlu bir düş, bazen kibirlilik ve estetik haz olarak sokulur, fakat sonunda öyle bir an gelir ki bütün maskelerini indirir ve ardında gizlendiği örtüleri yırtıp atar.

Tam olarak itiraf edilmeden yaşanmış bir gençlik aşkının tatlı, hafif havası, insanın aslında bir daha görmeyi, bir daha yaşamayı arzulamasına rağmen uyanırken küçümseyerek dudak büktüğü bir düş gibi, bütün o sarhoş edici tatlılığıyla içlerinde uyanmıştı.Sadece arzulayan ama talep etmeye cesaret edemeyen, sadece vaat eden ama vermeyen bir yarım kalmışlığın güzel düşü.

...bir an gözlerinizi kapattığınızda yatağınızın yanı başına geliveren o güzel hayallerle baş başa kalmak ne hoş olur.Belki de aşkın en güzel, en dingin anları bu insanı kendinden geçiren solgun düşlerdedir.

Kader her zaman, bir insanın bedenine dıştan dokunmadan çok önce zihninde de, bedeninde de, içten içe yönetimi ele almış olur.Kendinde olup biteni fark etmek demek, artık kendini savunmaya geçmek demektir ve çoğunlukla boşa giden bir çabadır bu.

...ama kendisi tek bir soru sormadı, sessizce purosunu içip durdu, bazen kuru yanıtlar verdi, bazen soruları, söylenenleri duymazlıktan geldi: Sanki gözleri açık uyuyordu, sonra zorlukla yerinden kalkarak odasına gitti....artık diğer insanların onun için var olmadığı anlaşılıyordu.

...bir dili önce en yüce güzelliğiyle, gençliğinin en güçlü haliyle ve coşkusunun en taşkın seviyesinde görmelisiniz.Dili önce şairlerden, onu yaratan ve tamamlayanlardan dinlemelisiniz...

...kendi coşkusunun patlaması için bizim coşkumuza, kendi taşkınlığı için bizim açıklığımıza, heyecandan gençleşmek için bizim gençliğimize ihtiyacı vardı.

"Sadece ciddiyet değil, delikanlı, öncelikle tutku gerekli...insan her şeye içten gelen bir duyguyla, her zaman ama her zaman tutkuyla yaklaşmalı"

Stefan Zweig