Bir süre yine aralarında bir sessizlik hüküm sürdü; bunun nedeni beceriksizlik değil, aksine incelikli bir eğitim almış insanların bayağı bir sohbetin başlamasından duydukları o belirsiz korkuydu.
"Uzun zamandır farkında değildim.Ancak kısa bir süredir biliyorum.Ben - sizi özlüyorum."
"Ben yaşama yapışan biriyim, sevdiği şeylere istek duyan biriyim alt tarafı.Bütün erkekler nasılsa bende öyleyim, bir kadını sevdiğimde onu sadece onurlandırmıyorum...arzuluyorum da..."
Erkeğin şehveti, kızın tatlı aşkını ve kutsal heyecanını katletmişti...
Oysa erkeklerin şehveti kadınlarınki gibi değildir, onlarda başlangıcından beri, ilk olgunlaşma deneyiminden de önce şehvet kor gibi yanar, fakat bazı kızlara ancak binbir kılıkta ve görünümde gelir.Şehvet kızlara bazen coşkunluk olarak, bazen mutlu bir düş, bazen kibirlilik ve estetik haz olarak sokulur, fakat sonunda öyle bir an gelir ki bütün maskelerini indirir ve ardında gizlendiği örtüleri yırtıp atar.
Tam olarak itiraf edilmeden yaşanmış bir gençlik aşkının tatlı, hafif havası, insanın aslında bir daha görmeyi, bir daha yaşamayı arzulamasına rağmen uyanırken küçümseyerek dudak büktüğü bir düş gibi, bütün o sarhoş edici tatlılığıyla içlerinde uyanmıştı.Sadece arzulayan ama talep etmeye cesaret edemeyen, sadece vaat eden ama vermeyen bir yarım kalmışlığın güzel düşü.
...bir an gözlerinizi kapattığınızda yatağınızın yanı başına geliveren o güzel hayallerle baş başa kalmak ne hoş olur.Belki de aşkın en güzel, en dingin anları bu insanı kendinden geçiren solgun düşlerdedir.
Kader her zaman, bir insanın bedenine dıştan dokunmadan çok önce zihninde de, bedeninde de, içten içe yönetimi ele almış olur.Kendinde olup biteni fark etmek demek, artık kendini savunmaya geçmek demektir ve çoğunlukla boşa giden bir çabadır bu.
...ama kendisi tek bir soru sormadı, sessizce purosunu içip durdu, bazen kuru yanıtlar verdi, bazen soruları, söylenenleri duymazlıktan geldi: Sanki gözleri açık uyuyordu, sonra zorlukla yerinden kalkarak odasına gitti....artık diğer insanların onun için var olmadığı anlaşılıyordu.
...bir dili önce en yüce güzelliğiyle, gençliğinin en güçlü haliyle ve coşkusunun en taşkın seviyesinde görmelisiniz.Dili önce şairlerden, onu yaratan ve tamamlayanlardan dinlemelisiniz...
...kendi coşkusunun patlaması için bizim coşkumuza, kendi taşkınlığı için bizim açıklığımıza, heyecandan gençleşmek için bizim gençliğimize ihtiyacı vardı.
"Sadece ciddiyet değil, delikanlı, öncelikle tutku gerekli...insan her şeye içten gelen bir duyguyla, her zaman ama her zaman tutkuyla yaklaşmalı"
Stefan Zweig