"Sol tarafı mı gönderildi?
"Evet" dedim
"Evet" dedim
"O halde onu orada görebilirsin" dedi
"Nerede?"
....
"Arkadaşın orada, cennete uçuyor"
Hayatta kalmak istiyorsanız tek bir yol var: Çalışacak kadar sağlam görünün.
"Aranızdan bir sonraki elemeden korkması gereken kişi o."
Ben gülümsedim...
Anormal duruma anormal bir tepki normal davranıştır.
Hakikat şuydu; sevgi, insanın ulaşabileceği en yüksek ve en büyük hedefti.O anda, insan şiirinin, insan düşünce ve inancının ayırt ettiği en büyük sırra haiz oldum: İnsanın kurtuluşu sevgiyle ve sevgidedir.
Mizah, ruhun kendini koruma savaşında bir başka silahıydı...sadece birkaç saniye bile olsa insana, her durumun üzerine çıkabilecek bir mesafe ve beceri sağladığı iyi bilinir.
İnsan yaşamı ve onurunu artık tanımayan ve insanı iradesinden soyutlayarak onu yok etmeyi planlayan bir dünyada, kişisel benlik en sonunda değerlerini kaybedebiliyordu...bir insan kendisine saygısını korumak için son bir mücadele vermediği takdirde birey olma, aklı, iç özgürlüğü ve kişisel değerleri olan bir varlık olma hissini kaybediyordu.
Kamp polisi olarak ceset yığınlarının arasında bir parça et aradığını anlattı.Bir tencerenin içinde bulduğu ete el koymuştu.Yamyamlık başlamıştı.Tam zamanında ayrılmıştım.
Tutsakların çoğu bir tür aşağılık kompleksinden mustaripti.Biz hepimiz, bir zamanlar "birisiydik" veya kendimizi öyle sanıyorduk.Şimdi ise bize tamamen hiçmişiz gibi davranılıyordu.
Biz, toplama kampında yaşamış olanlar, baraklar arasında gezerek diğerlerini teselli etmeye çalışan ve elindeki son ekmeği paylaşanları hatırlayabiliriz.Sayı olarak az olabilirler ama her şeyi elinden alınmış bir insandan alınamayacak bir şey olduğunun yeterli kanıtını oluştururlar: İnsan özgürlüğünün son kalıntısı olan, koşullar ne olursa olsun kendi yolunu seçme tutumunu.
Her zaman bir seçim yaparız...temel olarak herhangi bir insan, bu koşular altında bile zihinsel ve ruhsal olarak neye dönüşeceğine, ne olacağına karar verebilir.İnsan onuru toplama kampında bile korunabilir.
Hayata anlamını ve amacını veren ve insandan asla alınamayacak olan da bu ruhsal özgürlüktür.
Yaşamda gerçekten bir anlam varsa, o halde ıstırapta da bir anlam olmalıdır.Istırap, kader ve ölüm gibi yaşamın alaşağı edilemez bir parçasıdır.Istırap ve ölüm olmadan insan yaşamı tam olmaz.
Burada, insanın zor bir durumun sunduğu ahlaki seviyeye erişme fırsatını kullanması veya tepmesine yönelik seçim söz konusudur ve bu da onun çektiği acılara değer olup olmadığını belirler.
Bu yüksek ahlaki seviyelere sadece pek az insanın ulaşabildiği doğrudur.Tutsaklar arasında çok azı içsel özgürlüklerini tam koruyabildi ve ıstıraplarına değecek değerlerlere ulaşabildi.
Gelecekte bir hedef göremediği için kendini çöküşe teslim eden bir insan, geçmişe dönük düşüncelerle meşgul olmaya başlar..."Geçici varoluşumuzu" gerçekdışı kabul etmenin kendisi, tutsakların hayatla bağını yitirmesine sebep olan faktörlerden biri haline geliyordu; her şey bir şekilde anlamsızlaşıyordu.
Hayatı içsel galibiyetlere dönüştüren deneyimlerden bir zafer çıkabilir veya insan mücadeleyi görmezden gelip tamamen bir ot gibi yaşayabilir; tıpkı tutsakların çoğunun yaptığı gibi.
Sadece geleceğe bakarak yaşayabilmesi insana özgü garipliklerden biridir.Bu da bazen zihnini bu görev için zorlaması gerekse de varoluşunun en zorlu anlarındaki kurtuluşudur.
Spinoza, Etika'da..."bize acı veren duygular, onun berrak ve kesin bir resmini çizdiğimiz anda acı olmaktan çıkar"
Nietzsche'nin sözleriyle:"Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıl'a katlanabilir."
Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şey, hayata yönelik tutumumuzun değişmesidir.Kendimizin de bunu öğrenmesi ve daha umutsuz insanlara hayattan ne beklediğimizin önemi olmadığını, önemli olanın hayatın bizden ne beklediği olduğunu öğretmemiz gerekir.Hayatın anlamını sorup durmak yerine, kendimizi her gün ve her saat yaşam tarafından sınanan insanlar olarak düşünmemiz gerekir.Cevabımız sözle ve meditasyonla değil, doğru eylem ve doğru tavırla olmalıdır.Hayat, nihai olarak sorunlara yönelik doğru cevaplar bulmak ve her bireyin karşısına çıkardığı görevleri tamamlamaktır.
Bu görevler, dolayısıyla hayatın anlamı da kişiden kişiye ve zamandan zamana değişir.
Nietzsche: "Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.
Bu kadar uzun bir süre, böyle bir zihinsel baskının altındaki bir insanın serbest bırakıldıktan sonra, özellikle de aniden kalktıysa biraz tehlike altında olduğunu hesaba katmamız gerekir.
Logoterapi...bir anlamı karşılamaya çalışan bir varlık olarak tanımasıyla psikanalizden ayrılır.
İnsanın gerçekte ihtiyacı olan, gerilimin olmadığı bir durum değil kayda değer bir hedef, özgürce seçilmiş bir görev uğruna uğraş ve mücadeledir.İhtiyaç duyduğu şey, ne pahasına olursa olsun gerilimden kurtulmak değil, onun tarafındn karşılanmayı bekleyen potansiyel bir anlamın çağrısıdır...Varoluşsal dinamik...Bu dinamik, bir kutbun karşılanması gereken anlamı, diğer kutbun ise bunu karşılayacak insanı temsil ettiği iki kutuplu bir gerilim yüzeyinde oluşur.
Logoterapi, insan varoluşunun özünü sorumluluk duygusunda bulur.Sorumluluğa yönelik bir vurgu "halihazırda ikinci kez yaşıyormuş ve ilk seferinde, şimdi olduğu gibi yanlış hareket etmek üzereymişsiniz gibi yaşayın!" İnsanın sorumluluk duygusunu, onu ilk, onu ilk olarak şimdiki anın geçmiş olduğunu, ikinci olarak da bu geçmişin değiştirilebilir ve onarılabilir olduğunu hayal etmeye çağıran bu şiardan daha iyi tetikleyebilecek bir şey düşünemiyorum.
Logoterapiye göre hayatın anlamını üç farklı yolla keşfedebiliriz:
1.Bir üretimde bulunarak veya bir iş yaparak
2.Bir şeyi deneyimleyerek ya da biriyle temas ederek
3.Kaçınılmaz olan ıstıraba karşı aldığımız tavırla
Hayatta anlam bulmanın ikinci yolu iyilik, hakikat veya güzellik gibi bir şeyi, doğayı ve kültürü veya en önemlisi başka bir insanı biricikliğiyle deneyimlemek, onu sevmektir.
Sevgi, bir insanı kişiliğinin en derinliklerine kadar kavramanın tek yoludur.Kimse başka bir insanın derinliklerini onu sevmediği sürece kavrayamaz.
İnsanı, işini yapmaktan ve hayattan zevk almaktan alıkoyan durumlar vardır ama asla bertaraf edilemeyecek olan şey ıstırabın kaçınılmazlığıdır.Cesaretle ıstırap çekmeyi göze almak, son anına kadar hayatın anlamlı olmasını ve bu anlamın sonuna kadar korunmasını sağlar.
...toplama kamplarında...bazı yoldaşlarımızın domuz gibi davranırken, diğerlerinin azizler gibi davrandığına tanık olduk.İnsanın içinde hangisinin gerçekleşeceği kendi kararlarına bağlı olan ik olasılık da vardır.
...ancak mutluluğun peşinde koşulamaz, o kendiliğinden ortaya çıkmalıdır.
Viktor E. Frank
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder