adsense

9 Kasım 2022 Çarşamba

Kral Lear

Cordelia:Sevgim, bütün sözlerden daha gerçek, daha zengin değil mi?

Soytarı: Rüzgarın estiği yana gülümsemeyi bilmiyorsan, açıkta kalıp şifayı kaparsın...

Gerçek, kulübesinde hapsedilen sadık bir köpektir, o kırbaçla kovalanırken dişi tazı da ocak başına kurulup etrafı kokutur.

Akıllanmadan yaşlanmamalıydın da ondan.

Lear: Baskı altında kalan benliğimiz,
Bedenimizle birlikte sarsınca ruhumuzu
Gerçek kimliğimizi yitiririz.

Lear: Göze iyi görünür kötü kişiler
Daha kötüleri varsa eğer;
En kötü olmamak da
Bir bakıma övgüye değer

Lear: Ama hastalığın büyüğü bulunduğu yerde, küçüğü hissedilmez

Edgar:En acıklı değişim, yüksekteyken, iyiden kötüye olanıdır,
Kötü durumdakiler içinse her değişim iyiye doğrudur.

Gloucester: Yolum kalmadı ki, göze ihtiyacım olsun,
Zaten görebildiğim zamanlar da yolumda tökezledim
Varlık çoğu kez aşırı güven veriyor herkese,
Oysa yokluk, düşkünlük yararlı oluyor bizlere

Lear: Şimdi şu ikisinin yerlerini değiştir,duma duma dum!Kim yargıç, kim hırsız?

Ne kırbaçlayıp duruyorsun o zavallı orospuyu?Kırbaçlayacaksan, kendi sırtını kırbaçla!Onu kırbaçlamana neden olan şeyi, sen onunla yapmak için yanıp tutuşmuyor musun?

----
Eskiden, aşık delikanlılar, aşklarını kanıtlamak için kollarını yaralayıp kanlarını şaraba karıştırılar ve sevdikleri kadınların sağlığına kadeh kaldırırılardı

3 Kasım 2022 Perşembe

Genç Werther'in Acıları

Değerli dostum, insanın kalbini anlamak olanaksız bir şey! O kadar sevdiğim, o kadar bağlı olduğum senden uzaklaşıyorum ve bundan mutluluk duyuyorum!

...saygı görmek adına alt tabaka insanlarından kendini uzak tutmak gerektiğine inanan kişi, yenilgiden korktuğu için düşmandan saklanan bir korkak kadar eleştiriyi hak eder.

İnsan aslında karmaşık bir varlık değil.Çoğunluğu zamanın büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor.İşte insanın değişmez yazgısı!

Ancak kendi içime dönersem bir dünya buluyorum!

...insanda hem uzaklara gitmek, yeni keşifler yapmak, gezip dolaşmak, hem de sınırlamalara gönüllü olarak boyun eğmek, alışkanlıkların açtığı yolda ilerlerken sağa sola sapmamakla ilgili dürtüler konusunda çok kafa yordum.

Belirmekte olan bütünüyle önemli bir şey gözlerimizin önüne gelir, gözlerimiz gibi duygularımız da onun içine karışmak ister ve biz, ah, tüm varlığımızla kendimizi ona vermeyi, büyük ve muhteşem tek bir duygunun tüm hazzıyla dolmayı özleriz. -Ah,oraya vardığımızdaysa, orası şimdi burası olmuşsa, her şey her zamanki haline bürünür, zavallılığımızın ve sınırlılığımızın içinde kalakalırız, ruhumuzsa kaçırdığımız huzura özlem duyar.

Uyandığımda büyük bir neşeyle güzel güneşe bakarken "Onu göreceğim" diye bağırıyorum sabahları..Ve o an bütün gün yapmak istediğim başka bir şey gelmiyor aklıma.Her şey, her şey bu ümitle iç içe geçiyor.

Her gün kendimi kandırmaya çalışıp yemin billah ediyorum: Bir kez olsun yarın görme diye.Ertesi gün olunca yine karşı konulmaz bir sebep buluyor, ne olduğunu anlamadan bakıyorum onun yanındayım.

Hayatta " ya öyle, ya böyle" ile nadiren yol alınıyor...

Gücünü tüketen hastalık, aynı  zamanda ondan kurtulma cesaretinden de onu yoksun bırakmaz mı?

...bazen bir anlığına beni yerimden sıçratıp kendime getiren bir cesarete kapılıyorum,o an - nereye gideceğimi bilsem, koşa koşa gideceğim.

"Ah siz akıllı insanlar!" dedim gülümseyerek."Tutku! Sarhoşluk! Delilik! Empati kurmadan, orada öyle rahat rahat oturun, alkoliği eleştirin, aklını kaçırmıştan nefret edin...

"insan sonuçta insan, tutkunun önüne geçilemiyorsa ve insanların koyduğu sınırlar birinde baskı uyandırıyorsa, bir insanın sahip olduğu birazcık akıl yeterli olmaz veya bir işe yaramaz.Çoğunlukla, neyse başka zaman..."deyip şapkama uzandım...Bu dünyada birinin diğerini anlaması o kadar kolay bir şey değil.

Dünyada insanı gerekli kılan tek şeyin sevgi olduğuna kuşku yok.

Böyle mi olucaktı, insanı sonsuz derecede mutlu kılan şey, aynı zamanda üzüntüsünün kaynağı mı olmalı?

Hiçbir yerde peşimi bırakmayan içimdeki sıkıntılı huzursuzluk nedeniyle mi acaba içinde bulunduğum durumun değişmesini arzuluyorum?

Ciddiye almayınca her şeye katlanılır!Ciddiye almamak mı?Nasıl oldu da kalemimden böyle bir söz döküldü...Ah, biraz kaygısız olmak beni şu güneşin ışıdığı dünyada insanların en mutlusu yapardı.

Gittiğim her yerde hayali peşimde!İster uyanık olayım, ister rüya göreyim fark etmiyor, ruhum tümüyle onunla kaplı!

Johann Wolfgang Von Goethe

26 Ekim 2022 Çarşamba

Düşünceler

Zihin nasl yozlaşırsa hisler de yozlaşır.

Bir insana hatalı olduğunu göstermek, faydalı olacak şekilde onu düzeltmek istediğimizde, kişinin meseleyi hangi yönüyle ele aldığına dikkat etmeliyiz, çünkü o yönden bakılırsa kişi genellikle haklı çıkar.Biz de hakkını teslim etmeli, ancak hatalı olduğu yönü de ona göstermeliyiz.Bu karşımızdakini memnun edecektir, çünkü yanılmadığını, sadece meseleye her yönden bakmayı başaramadığını görecektir.

Başkalarının aklına gelen sebeplere değil de, kendi keşfettiğimiz sebeplere genelde daha kuvvetle ikna oluruz.

Gündelik bir konuşma sırasında bir tutku veya bir izlenim dile geldiğinde, işittiğimiz şeyin gerçekliğini içimizde hissederiz, öncesinde içimizde olduğunu bilmesek de...ve bize bunu hissettiren kişiyi sevmeye başlarız, çünkü bize hissettirdiği şey kendi zenginliği değil yine bizim zenginlimizdir.Bu durum ondan hoşlanmamızı sağlar, paylaştığımız düşünsel ortaklığın, kalbimizi onu sevmeye yöneltmesi kaçınılmazdır.

İnsanların hakkınızda iyi düşünmesini mi istiyorsunuz? Kendinizden konuşmayın.

Ya çok gelir şarap ya da az.Çok verin, gerçeği bulamaz.Az verin, yine aynı.

...bütünü bilmeden parçaları, tek tek parçaları bilmeden de bütünü bilmeyi olanaksız sayıyıyorum.

Akıl hiçbir zaman hayalgücü karşısında üste çıkamazken hayalgücünün aklı kürsüsünden indirmediği çok nadirdir.

İnsanın hatalarının en gülünç sebebi aklı ile hisleri arasındaki savaştır.

...Hakikatın bu iki kaynağı, hisler ve akıl, güvenilir olmadıkları gibi, birbirlerini de yanıltırlar.Hisler, aklı aldatıcı görünümlerle yanıltır ve akla hissettirdikleri bu aldatmacaya sonra kendileri de kanarlar.Böylece akıl da hislerden intikam almış olur.

İnsan ne kadar kederli olursa olsun, bir eğlenceye, oyalanmaya dalması  sağlanırsa bir süreliğine de olsa mutlu olur.Aynı şekilde insan ne kadar mutlu olursa olsun, tutku duyduğu bir şeyle meşgul olup oyalanmıyorsa veya sıkıntının yavaşça onu ele geçirmesini engelleyecek bir eğlencesi yoksa bir müddet sonra mahsun ve mutsuz olur.

Tarafınızı belirlerken hakikatı arama zahmetine girmelisiniz, çünkü gerçek ilkeye tapmadan ölürseniz, mahvoldunuz demektir.

İnsan ruhunun yüceliği vasatı korumayı bilmektedir.Yücelik vasattan ayrılmakta değil, ayırlmamaktadır.

Bir şey üzerinde yeterince düşünmemek de fazlaca düşünmek de bizi inatçı ve dediğim dedik kılar.

Her şeyin aynı yönde ve hızda hareket ettiğinde, bir gemi de olduğu gibi, hiçbir şey hareket etmemiş görünür.Herkes haddini aşarken, kimse haddini aşmıyor görünür.Kim durup kendine çekidüzen verirse, tıpkı sabit bir nokta gibi,  başkalarının azgınlığına dikkat çeker.

İnsana tüm doğası hakkında bilgi veren iki şey vardır: içgüdü ve deneyim

İnsan ruhu hakkında o kadar yüce bir fikre sahibiz ki bir başka ruh tarafından değer verilmemeye veya küçük görülmeye tahammül edemiyoruz.Ve insanların tüm mutluluğu bu değere dayanır.

Tutkular olmaksızın sadece akıl olsaydı.
Akıl olmaksızın sadece tutkular olsaydı.
İkisinden de nasibini almış insan kavgasız olamaz, bunlardan biriyle barışması ancak diğeriyle savaş halindeyken mümkün olabilir.
Bu yüzden her zaman bölünmüş, kendisiyle çelişir durumdadır.

Tenin işlerinde hükmeden tam anlamıyla hevestir.
Zihnin işlerinde, merak.
Bilgelikte ise tam anlamıyla gurur.

Pascal

7 Ekim 2022 Cuma

Huzursuzluğun Kitabı

Karşımda yalnızca, bir sıkıntı duvarıyla kuşatılmış, taş kesilmiş bir şimdi var.Irmağın karşı kıyısı, karşıda bulunduğuna göre, asla bu taraftaki kıyı değil, çektiğim acıların tek sebebi de bu.

...birçok ıstırabı kendinde toplamıştı adeta, mahrumiyet, bunalım, kayıtsızlıktan doğan acı, ki kayıtsızlık da zaten aşırı acı çekmekten olur.

Hiçbir şey olmaksızın yücelmek, geceleri kazandığım ne muhteşem bir zafer bu!

Hayattan çok az şey istedim - ama o, o kadarını bile esirgedi benden.Azıcık güneş, kırlar, bir lokma ekmek, bir lokma huzur, canımı fazla yakmayacak bir yaşama bilincim olsun ve...

Ah, evet anladım! Patron Vasques hayat'ın ta kendisi! Bize hükmeden ve hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz, tekdüze ve gerekli Hayat'ın.

Hissettiklerimle manzaralar çiziyorum ben. 

...aramızda geçen konuşmadan en az anımsadığım, o sırada sarf edilen sözler olur - hem onunkiler, hem benimkiler.

Gördüklerimin hepsi düşten ve göz aldanmasından ibaret...

Hayata ayak uydurmamızın tek yolu, kendi kendimizle uyumsuz olmak.

Müziğin ya da düşün hafif bir soluğu, ne olursa olsun, yeter ki öyle ya da böyle bir şey hissetmemizi sağlasın, ne olursa olsun, yeter ki düşünmekten bizi alıkoysun.

Benim gibi yaşayan bir insan ölmez: Biter, solar, bitkisel hayata girer.Bulunduğunuz yer varlığını sizsiz sürdürür, geçtiğiniz sokak görülmez olduğunuz halde yaşar, içinde yaşadığınız ev, siz olmayan sizi barındırır.Hepsi budur ve biz buna hiçlik deriz...

"Çünkü gördüğüm şeylerin boyundayım ben,
Kendi boyumda değil."

Mağazalarda çalışanlar, bürolarda ayak işleri yapanlar ya da küçük tüccarlar...Hepsinin geleceği, benimki gibi, geride kalmış.

Sadece acı bizi büyütür, acının göğsünde bekleyen sıkıntı, tıpkı eski kahramanların torunları gibi bir simgeye benzer.

İnsan ruhunun bütün ömrü, loş ışıktaki kıpırdanmakla geçer. Bilincin yarı karanlığında, olduğumuz ya da olduğumuzu varsaydığımız şeye asla uyum sağlayamadan yaşarız. 

Ah, nasıl da isterdim hiç olmazsa bir ruha biraz zehir, huzursuzluk, şaşkınlık katmayı...Ama sözlerimin karşısında titreyen tek bir ruh var mı? Beni duyabilecek tek bir varlık var mı, benden başka?

Sıradan insan için, hissetmek yaşamaktır, yaşamayı bilmektir.Ben ise, yaşamak düşünmektir, derim; hissetmek ise düşünmeyi beslemekten başka işe yaramaz.

"Ruhum hayatımdan yoruldu." Eyüp'ün kitabından

Hayatla aramda ince bir cam var. Açıkça görmeme ve anlamama rağmen dokunamıyorum hayata.

...heyecanını algıladığımız şu kıyılarda, hangi denizlerdir içimizde yankılanan! Yitirilmiş olan, istenmiş olması gereken, yanlışlıkla elde edilen ve kazanılan şey; sevip yitirdiğimiz, yitirdikten ve sırf bunun için sevdikten sonra ilk başta sevmediğimizi fark ettiğimiz şey; bir anı olduğu halde heyecan sandığımız şey; deniz kıyısındaki gece gezintim sürmekteyken gecenin en derin yerinden olanca heybetiyle, gürültüyle gelen, kumsala narin köpükler saçan taze okyanus...

Her şey için ayrı ayrı hissetmeye kalktığımda ne çok ölüyorum!

En çok anlamak yoruyor bizi.Yaşamak, düşünmemektir.

İnsan hayata özen gösterdikçe, düş dünyasıyla ilgilenemez olur.İktidar sahibi olmak isteyen, bayalığın ötesine geçmelidir.

Hiç görmemiş olduğum her şeyi göreli çok oldu.
Henüz görmemiş olduğum her şeyi göreli çok oldu.

Ah, düşsünler yollara var olmayanlar...Ama düşünenler ve hissedenler, hayata karşı uyanık olanlar; trenlerin, arabaların ve gemilerin korkunç isterisi yüzünden, ne uyuyabilir, ne de uyanık kalabilirler.

Vazgeçmek, kendimizi özgür kılmamız demek.Hiç bir şey istememek ise, güç sahibi olmak anlamına gelir.

"Her şey idim; hiçbir şeye değmezmiş." Septimus Severus

Hissetmek ne büyük bir ağırlık!Hissetmek zorunda olmak ne büyük bir ağırlık!

Derin duyarlılığın, hayat tecrübesiyle hiçbir ilgisi yoktur...Asıl tecrübe gerçekle olan bağı azaltmak, ama o bağı aha yoğun tahlil etmek demektir.Duyarlılık böyle gelişir, derinleşir, çünkü her şey bizdedir, yeter ki aramayı bilelim.

...gerçekleşebilir olanı düşlersen, o zaman sahici düş kırıklığı diye bir şeyin gerçekten var olabileceğini anlarsın...Bize olanaksızı vaat eden düş, zaten böylelikle bizi en baştan, ondan mahrum etmiş olur; ama gerçekleşebilir olanı vaat eden düş hayatın kendisine müdahale eder, çözümü de ondan bekler.

Kader'in oldum olası en büyük eğlencesi, kendine ait şeylere karşı bende sevgi ya da istek uyandırmak olmuştur, sırf ertesi gün o şeye sahip olmadığımı, asla da olamayacağımı göreyim diye.

Kırda sabah var olur, şehirlerde ise, vaat eder.Biri yaşatır, öteki düşündürür....ben de, düşünmenin yaşamaya yeğ olduğunu hissedeceğim daima.

Sevilmek, gercekten sevilmek nasıl büyük bir yorgunluktur! Başkasının heyecanlarının yükü haline gelmek nasıl bir yorgunluktur!

Başkalarına hükmetmeye ihtiyaç duymak, onlara ihtiyaç duymak anlamına gelir.Dolayısıyla şef, başkalarına bağımlıdır.

Eylemek, kendine karşı tepki göstermektir.Etkilemek, kendinden çıkmaktır.

Sahip olan, kaybeder.Bir şeye sahip olmaksızın hissedeceğini hisseden ise o şeyi korumuş olur, çünkü o şeyin içinden özünü çekip almasını bilmiştir.

Aşkın hallerini anlamak için, aşkı yaşamaktansa bastırmak daha iyidir.

Berrak bir şekilde görebilmenin yolu hiç eylemde bulunmamaktan geçer.

Yaşadığımız yerde ne yaşanıyorsa, aslında bizde yaşanır.Gördüklerimiz arasında sona eren şeyler, bizde sona erer.Var olmuş insanlar - var oldukları sırada görmüşsek - yok olduklarında bizden koparılmıştır.

Hissetme yetisine sahip bir insanı ne soyut sarhoşluklar, ne maddi alemin harikaları tatmin edebilir.

Dünya hiçbir şey hissetmeyenlere aittir.Eylem adamı olmanın birinci şartı duyarsız olmaktır...Her eylem doğası gereği kişiliğimizi dış dünyaya yansıtır...kişiliğimizi yansıttığımız zaman esas olarak bir başkasının yolunu kesmiş, eyleme biçimimizle ötekileri huzursuz etmiş, yaralamış, ezmiş oluruz.

Birine yakınlık duyduğumuz zaman her şey biter...,çünkü eylem adamı ona da aynı şekilde davranır:ayağıyla iter ya da üzerinden atlayıp geçer.

Sanat, eylemin mecburen unuttuğu duyarlılığa ulaşmanın yoludur.

Bütün eylem adamları esasında enerjik ve iyimserdir, çünkü hiçbir şey hissetmezseniz mutlu olursunuz.Bir eylem adamını hep keyifli olmasından tanırsınız...Başkalarını yönetebilmenin yolu neşeli bir micaza sahip olmaktır, çünkü hüzün, hisleri olanların harcıdır.

Ruhum gizli bir orkestra; bilemediğim çalgılar çalınıyor, kemanlar ve arplar, kudümler ve davullar içimde yankılanıyor.Kendime ancak bir senfoni diyebilirim

Çaba sarf etmek suçtur; çünkü her eylemle bir düş ölür.

Mutsuzluğunun farkında olmayan bunca insanın mutluluğu beni ürpertiyor.İnsani hayatları, gerçekten duyarlı olsalar sonsuz acı verecek olaylarla dolu.

Düş adamı, hayal ettiği zaman yaşamadığı için ölür; eylem adamı ise, yaşarken hayal kuramamaktan mustariptir.

Hiç düşündün mü ne kadar cahiliyiz birbirimizin? Birbirimizi görmeden görüyoruz birbirimizi. Birbirimizi duyuyor ve sadece kendi içimizdeki sese kulak veriyoruz.

...Hissedilmiş olan neyse, yaşanmış olan da odur.

En çok yaşadığımız zaman, çok düşündüğümüz zamandır.

Otların arasına uzanmış, uzaktan üç hasatçıyı seyreden bir İngiliz şairin bir sözü vardır: "Dördüncü bir hasatçı var, o da benim."

Ne uzun yaşadım hiç yaşamaksızın! Ne çok düşündüm hiç düşünmeksizin!

Yorgunluk bir keyif olabilir ve keyifte hep biraz keder vardır.

Heine, büyük trajedilerin ardından son noktayı sümkürerek koyarız, demişti...Hayat bilincine varsak çekilmez hale gelirdi.Neyse ki buna kalkışmıyoruz bile.

Bilmeden mutluluk olmaz.Ama mutluluğu bilmek de kendi içinde üzücüdür; çünkü insanın kendi mutluluğunu bilmesi, aynı  zamanda mutlu anları aşması, dolayısıyla onları hemen ardında bırakması demektir....Ne yapmalı?...mutluluğu hissettiğimiz anda, hissettiğimizden başka hiçbir şey düşünmeksizin mutlu olmalı, geri kalanı, geri kalan her şeyi dışlamalı.

Ne olursa olsun, acı önünde sonunda gözlem penceresinden, düşünce kapısından girecektir.

Sevgi vermek, sevgiyi kaybetmek demektir.
Hayata sırt çevirelim, kendimize sırt çevirmemek için.
Kadın - ideal düş kaynağı.Sakın el sürme.
Varlıkların kendisinden değil, uyandırdıkları düşüncülerden ve düşlerden zevk almayı öğren.

İnsanın kendine kurabileceği en büyük imparatorluk, bedeniyle, ruhuyla kendini, kaderin hayatını geçirmesini emrettiği yer ve alan olarak değerlendirip, kendine karşı duyarsızlaşmasıdır.

Kendi gözümüzde küçülmemek için, hırs, tutku, arzu ya da umut beslememeye, atılımlar yapmamaya, coşkusuz yaşamaya alışalım, yeter.

Günün birinde sevilmek, bir yabancıyla senlibenli konuşmak kadar  imkansız gelir bana.

Hayyam'ın sıkıntı...asil ve derindir...Süleyman'ın lafına gelmiş bir sıkıntıdır: "Gördüm ki her şey boşmuş, ruhun çektiği acılardan ibaretmiş."

Hayat, onu ne hale getiriyorsak odur.Yolculuklar, yolcuların kendisidir.Gördüğümüz, gördüğümüzden değil, biz her neysek, ondan ibarettir.

Konuşmak, başkalarına haddinden fazla ilgi göstermek demek.

İnsanlığın bütün trajedesi...düşüncelere daldığımız sırada yanımızda olanların, asla düşündüğümüz gibi olmadığını ortaya koyuyor bu.

Sevmek, kendini vermektir.İnsan ne kadar çok verirse, aşk da o kadar büyük olur.Ama kendini tamamen vermek ötekinin bilincini de ortaya sermek olur.Dolayısıyla aşkların en büyüğü ölüm, unutuş ya da vazgeçiştir.

Aşk pratiğe dökülmesi gereken bir gizemcilik, sırf gerçekleştirilmek üzere hayal edilmiş bir imkansızlıktır.

Hayal etmek, kendini bulmak demektir...Ruhundaki manzaraların peşine düşeceksin...Hayal kurma sanatı zordur, çünkü bütün çabaların çaba harcamamaya yoğunlaşmaktan ibaret olduğu bir edilgenlik sanatıdır.

Sanat, bir yalnızlıktır.

Bilinen herhangi bir liman değildi yola çıktığım yer.hangi limandı, bugün hala bilmem, çünkü hiç gitmedim.Zaten yolculuğun kutsal amacı, var olmayan limanları keşfetmekti.

Fernando Pessoa

23 Temmuz 2022 Cumartesi

Düşüş


...küçümsediğim kimselerle diyaloğa girerek hayatımı kazanıyordum.

Doğruluk duygusu, haklı olmanın verdiği doyum, özsaygı, bizi ayakta tutan ya da ilerleten güçlü güdülerdir sevgili beyefendi.Tersine, insanları bundan yoksun bırakırsanız onları kuduz köpeklere çevirirsiniz.

...hırslı ve bayağı insanlardan daha üste çıkmanız, erdemin artık yalnıza kendisiyle beslendiği en yüce noktaya ulaşmanız anlamına gelir.

Eğer pezevenkler ve hırsızlar her zaman, her yerde mahkum olsa, namuslu insanlar kendilerini daima masum sanırdı...

Beden keyifsiz oldu mu yürek de ölgünleşir...yaşamayı unutuyordum sanırım.Evet, her şey o zaman başladı galiba.

Her insanın temiz hava gibi, kölelere de gereksinimi vardır.

Aramızda kalsın, o halde kölelik, tercihen kölelik kaçınılmaz bir şeydir...Böylece onlar gülümsemeye devam ederler, biz de vicdanımızı rahatlatırız.

...yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, sözcüklerin arasında, asla gerçeğin içinde değil...Kendimden başka kimseyi anımsamıyordum asla.

...kimse zevkleri konusunda ikiyüzlü davranmaz.

Onlara iyi bir oyun oynamak, bir tür ceza vermek için kendimi öldürmeyi düşündüğüm gün keşfettim bunu.Ama kimi cezalandırıcaktım?Birkaçı şaşıracak, kimse kendini cezalandırılmış hissetmeyecekti.Böylece anladım ki dostlarım yoktu.

mesele...yargıdan kurtulmaktır....ne kadar küçük olursa olsun, onlara bizi yargılamaları için fırsat vermeyelim!

Kendimde yargılanacak bir yan olduğunu kavradığım andan beri, onlarda da dayanılmaz bir yargılama eğilimi bulunduğunu anladım.Evet eskisi gibi oradaydılar ama gülüyorlardı.

...mutlu olmak için başkalarıyla fazla ilgilenmemek gerekir.

...insanlar yargılanmamak için yargılamaya koşarlar.

...herkes zengin olmaya çalışır.Niçin?...Güç kazanmak için elbette...Zenginlik, henüz aklanma yerine geçmese de elde etmekte daima fayda olan bir ertelemedir.

...çoğu zaman kendimize benzeyen ve zayıf yanımızı paylaşan kimselere açarız içimizi.Demek ki kendimizi düzeltmeyi ya da iyileştirmeyi istemeyiz.

...alçakgönüllülüğün parlamama, küçülmenin galip gelmeme, erdeminse ezmeme yardım ettiğini anladım.

Daha kötüsünü deneyimledim ben, insanların yargısını.

Bir insanı öldürmek için her zaman nedenler vardır.Buna karşın, onun yaşamasını haklı çıkaracak bir şeyi bulmak olanaksızdır.İşte bu yüzden suç daima kendine avukat bulur, masumiyet ise sadece bazen.

Yalan söyleyen kişi bazen bir şeyin içyüzünü, doğru söyleyenden daha iyi ortaya çıkarır.Hakikat, ışık gibi kör eder.Yalansa, tersine, her nesnenin değerini artıran güzel bir alacakaranlıktır.

Kendimi ne kadar suçlarsam, sizi o kadar yargılama hakkına sahibim.

21 Mayıs 2022 Cumartesi

Neruda'nın Postacısı


"Metaforlar dedim ya!"
"Onlar da neymiş?"
"Pekala, gökyüzü ağlıyor dediğinde, ne demek istersin?""...Yağmur yağıyordu..."

"Don Pablo, Beatriz Gonzalez'le evlenecek olursam, düğünümde benim sağdıcım olmayı kabul eder miydiniz?"

"Bir erkeğin benimle konuşmasında vahim olacak ne var?Her kızın başına gelir."

"Sevmem çatısız evi, ne de camsız pencereyi.Sevmem işsiz günü, ne de düşsüz geceyi.Sevmem kadınsız erkeği, ne de erkeksiz kadını.İsterim ki bütünleşsin yaşamlar, sönüp gitmiş öpücükleri alevlendirerek.İyi yürekli çöpçatan bir şairim ben."

1 Mayıs 2022 Pazar

Ölüme Övgü

Censor, eski Roma'da ahlak ve davranış işleriyle görevli yüksek dereceli devlet memuru

"...içine doğan düşünceleri bir düzene sokup aydınlatmadıktan, o düşüncelere okuru çeken tatları veremedikten sonra, yazmaya kalkışmak kişinin vaktini de kalemini de bağışlayamayacağımız ölçüde kötüye kullanması demektir."

"kein denebilecek önermeler ortaya koymayacağım, çünkü gördüğüm kadarıyla olasılıkların ötesine geçemem ben."

Statius:"İnsan gelecek kuşaklar için ağaç diker."...şu anı düşündüğümüz kadar geleceği de düşünmemizden başka ne anlama gelebilir ki?

Hem neye yarar ki gözyaşlarınız
Ölmedim ki ben,
Bakın dillerde dolaşıyor adım

Herkesçe bilinen bir Yunan atasözünün de dediği gibi " Her işi ustasına bırakın..."

Ruhun bir çeşit pencereleri olan duyu organları değil, kendisidir gören de, işiten de.Yine de zihin işlemez, dikkat etmezse, duyu organlarının yardımıyla hiçbir şey algılayamaz.

...Ama kimsenin kaçınamayacağı bir şeyin tek bir insanı perişan etmesi mümkün müdür?

Cicero

9 Nisan 2022 Cumartesi

Aşka Övgü

Özneyle nesnenin birbirine karıştığı aşk anlayışı şudur: İki sevgili karşılaşır ve dünyaya karşı Bir'in kahramanlığı olarak adlandırılabilecek bir şey meydana gelir.

...insanlar birbirlerini gördükleri anda birbirlerini görmüş olurlar, bu değişmez!...Gerçek aşk uzamın,dünyanın ve zamanın yarattığı engelleri kalıcı biçimde, kimi zaman acı çekerek alt eden aşktır.

...aşk yaşamın yeniden icat edilmesidir.

"Seni seviyorum" türünde bir ilan karşılaşma olayını mühürler, çok önemlidir, sorumluluk verir...Aşk ötekinin varlığıyla tümüyle ilgilidir, bedenin teslim edilmesi de bu bütünlüğün somut simgesidir.

...aşkı seviyoruz, sevmeyi seviyoruz, ama aynı zamanda başkalarının da sevmesini seviyoruz.

Aşk varsa işin içinde, bir okşamanın altında "Bir daha!Bir daha!" sözü işitilebilir, hareketin istediği sözün ısrarından, sürekli yenilenen bir "ilan" dan destek alır.

İçsel Erkek

 

Erkek bağlanmaktan kaçtığı ve kadın bağlanmak istediği sürece, güç erkeğin elindedir.

Sevginin kuvveti ve gücüyle partnerini değiştirebileceğini düşünmek, bir sevgilinin aşkın her şeye kadir olduğu inancına işaret eder.Kısa vadede bu işe yarar gibi görünebilir.Ancak bu yanılsama, sadece sorunlu bir ilişki kurmaya yarar.

Muhtemelen en iyi ya da en sağlıklı ilişkiler, aşırı romantik duygular olmaksızın içten bir dostluk ile başlar ve bağlılık sözleri verilmeden ya da gelecek kaygısı yaşanmadan taraflar birbirlerinin varlığından keyif alır.

Aynı anda hem içsel hem de dışsal olmaya çalışmak psikolojik olarak imkansızdır, çünkü biri diğerinin olmadığı ölçüde var olabilir.

Türk Evi


Usta iyiden iyiye tanırmış işvereni...

"Üsküdar'a gider iken"...en sonunda soruyor halk bilimcisi hanım: "Bu ezgi kimin?"
Türk evi, Bulgaristan evi, Yunanistan evi, Arnavutluk evi, Makedon evi vb sözlerini de anlatmıyor mu bize bu öykü?

Eski Türk evi dendiğinde...Boğaziçinde Anadoluhisarında Amcazade Yalısı (1697)

İklime, güneşe göre çözüm...Evler genelde gün doğuşuna bakarlar...

Bu evlerin en önemli özelliklerinden birisi, tasarlanmalarının içten dışa başlaması...Bir başka deyişle önce işlev çözümleniyor.

orta halli evin kesiti:
1.yer katı:hizmetliler katı.
2.kışlık katı
3.yazlık katı

Yağış almayan bölgelerde varsa taş, o da yoksa toprak (kerpiç) yapı yöntemi kullanılmış.

Taş işçiliği bir ustalık onurudur.

Çok yağış alan kimi ormanlık bölgelerde ahşap yığma yöntemi uygulanmıştır.

...Çakıltaşı ancak öteki taşlar arasında, onlarla birlikte oluşmuyor mu?
İnsan da böyle işte...İnsan, öteki insanlarla, onlarla birlikte insan olur.

...kent, çeşitlilik, çoğulculuk demektir.

Kapının büyüklüğü, sahibinin yüreğinin büyüklüğünü gösterdiğine inanılır.

Türk evi genelde iki katlıdır...Yer katı hizmetler katıdır..bu yer katının üzerinde bir kışlık kat vardır.Ana kat bir üst katdır.

Bu katta, birbirlerine geçişi olmayan odaları, önlerindeki "hayat" bağlar.Hayat, Türk evi planında en önemli özelliktir...uygun koşullarda en az bir yanıyla bahçeye açıktır.

Pencere, dışarıda nereyi görmek istiyorsanız orayı görmek üzere açılmıştır.Dıştan görülmek istemediğiniz yerde açılmaz.

Odalardan en büyüğü başodadır. Başoda, evin sahibinin, babanın, annenin odası, evidir...Konuklar da bu odada kabul edilir.

Cengiz Bektaş

3 Nisan 2022 Pazar

Öğretmenim Mori'yle Salı Buluşmaları

"Doğrular tentürdiyot gibidir, acıtır ama iyi gelir." Goethe

"Bana ne oldu böyle", diye sordum kendi kendime...
Seksenler oldu.Ardından doksanlar.Ölümler, hastalıklar, şişmanlık ve kelleşme oldu.Bir çok hayalimi daha yüksek bir maaşla değiştirdim.Ve tüm bunlar olurken ne yaptığımın farkında bile değildim.
Günler çok yoğun geçiyordu ama gene de zamanın çoğunda yaşamıma bir tatminsizlik duygusu hakimdi.

Mori...Sohbet, etkileşim ve ilgi gibi insani öğelerden kendine bütün hayatını dolduran bir koza örmüştü.

Mori..."Bir çok insan anlamsız bir yaşamın peşinden koşar.Önemli olduğunu düşündükleri bir şeyi yaparken dahi yarı uykuda gibi bir halleri vardır...Yaşama anlam kazandırmanın tek yolu kendini insanları sevmeye, içinde bulunduğun topluma adamak, sana anlam ve hedef veren bir şeye hasretmektir."

"Dünyada en önemli şeylerden biri sevgi vermeyi ve verilen sevgiyi almayı öğrenmek."

Sınıftan çıkarken Mori beni durduruyor ve ders sürecinde niçin çok sessiz kaldığımı soruyor..."Bence ekleyebileceğin çok şey vardı.Mitch, sen bana eskiden tanıdığım birisini hatırlatıyorsun.O da içini dökmeyi pek sevmezdi gençken." Kimi? "Kendimi" diyor Mori.

"Gördün mü" diyor kıza."Gözlerini kapattın.Fark buradaydı.Bazen gördüğünüz değil, hissettiğiniz şeye inanmalısınız.Ve eğer başkalarının size güvenmesini istiyorsanız, sizin de onlara güvenebileceğiniz duygusuna sahip olmalısınız, karanlıkta olsa dahi.Düşerken bile."

"Mitch, kültürümüz bizi ölüm anı gelmeden bu tür şeyler üzerine düşündürmeye yüreklendirmiyor...Bu yüzden şöyle bir geri çekilip hayatımıza bakarak, "Bu mu yani? Hayattan istediğim her şey bu mu? Burada eksik olan bir şeyler yok mu? Demek alışkanlığına sahip değiliz"

"Öğretmen sonsuzluğu etkiler ve etkisinin nerede nihayete ereceğini hiçbir zaman kestiremez." Henry Adams

"Doğrusu Mitch, ölmeyi öğrenince yaşamayı öğrenmiş oluyorsun."
"Eğer...herhangi bir anda ölebileceğini kabullenirsen, şu anda olduğun kadar hırslı olamazsın.Çok zaman ayırdığın uğraşların, mesleğinle ilgili çabaların hiç de o denli önemli gelmezdi.Daha manevi şeylere zaman ayırmak zorunda kalırdın."

"Aile..sadece seven değil, aynı zamanda gözeten kişilerin varlığı."

"Eğer bir başka insanın tüm sorumluluğunu üstlenmek, sevmeyi ve derinden bağlanmayı öğrenmek istiyorsanız, çocuk sahibi olmalısınız."

"...kopmak, deneyimin sana nüfus etmesine izin vermemek anlamına gelmez.Tam tersine, bütünüyle içine nüfus etmesine izin vermek demektir.Bu sayede onu terk edebilirsin zaten...bir kadına olan aşk ya da sevilen birisi için duyulan derin acı...Eğer duyguyu bastırırsan ve sonuna dek yaşamaya imkan tanımazsan korkuyla mücadele etmek zorunda kalacağın için tam kopuş sağlanamaz.Acıdan korkarsın, üzüntüden korkarsın.Sevginin kolay incinebilirliğinden korkarsın."

Çeşmeyi aç ve kendini bu duyguların içinde yıka...

"...Ne olduğunu anlamak, anladıktan sonra kabullenip huzurlu bir ruh haline geçmek ve bırakmak.Anlıyor musun? Kopmak."

"Büyüdükçe daha da öğreniyorsun...Yaşlanmak sadece çürümek değildir bildiğin gibi.Büyümektir.Öleceğini bilmek olumsuz düşüncesinden daha önemli olan öleceğini anladığın için daha iyi bir yaşantı sürdürmektir."

"En çok nasıl tatmin buluruz biliyor musun?
İnsanlara sunabileceğiniz neye sahipseniz onu vererek."

"Tam anlamıyla orada olmaktan, var olmaktan yanayım.Bu birlikte olduğumuz kişi ile tüm benliğimizle var olmak anlamına geliyor...Seninle konuşuyorum.Seni düşünüyorum."

...birisini gerçekten dinlemeyi - bugun artık en kadar başarabiliyoruz?

"Evlilikle ilgili şunu öğrendim.Sınavdan geçiyorsun.Kendinin ve eşinin kim olduğu ortaya çıkıyor ve uyum sağlanıp sağlanamayacağı....Eşine saygı duymuyorsan çok sorun çıkıcaktır.Uzlaşmayı bilmiyorsan, çok sorun yaşarsın.Aranızda olup biteni apaçık konuşamazsanız çok sorununuz olacaktır.Ve eğe hayatta ortak değerler kümeniz yoksa gene birçok sorun yaşanacaktır.Değerleriniz benzer olmalı."

"Ted, benim için yaşamak diğer bir insana karşılık verebilmek demek.Yaşamak duygularımı, düşüncelerimi başkalarına gösterebilmek demek.Onlarla konuşmak.Onlarla hissedebilmek...Bunlar gidince Mori de gidecek."

"Şefkat dolu olun.Birbiriniz için sorumluluk üstlenin..."

"Bağışlamamız gereken sadece başkaları değil.Kendimizi de bağışlayabilmeliyiz.Evet, yapamadığımız her şey için..."

"Yaratılan tüm sevgi orada kalır.Tüm anılar.Varlığına özen gösterdiğin ve sevdiğin herkesin yüreğinde yaşamaya devam edersin."

"Ölüm bir yaşamı sona erdirir, bir ilişkiyi değil."

"Sevgi, kişi bir başka insanın sorunlarıyla kendi sorunuymuşçasına ilgilenme isteği duyduğunda vardır."

"Hayatta çok geç diye bir şey yoktur."Elveda deyip gittiği ana dek değişmeye devam etti Mori.

27 Mart 2022 Pazar

Biraz da Film...Bizim için Şampiyon


"Bu işin büyüsü nedir biliyor musun? İki canlı birleşecek, ama sonuç iki olmayacak. Olabildiğim ilk gün o da sana teslim oluyor.Bir artı bir eşittir bir... Aşk gibi aslında, kendiliğinden olur. İkisinin de bir şey yapması gerekmez. Ama bozulması için içlerinden birinin oyunun kurallarını çiğnemesi gerekir. Mesela biri diğerinin ne istediğiyle ilgilenmemeye başlar. Çünkü kendisiyle, kendi istekleriyle, sorunlarıyla meşguldur. Görüyordur, duyuyordur aslında ama görmemezlikten gelir...Lafı uzatmayacağım çocuk,sana samimeyetle bir şey öneriyorum, vur terkisine bir tane bırak gitsin.Dilediği gibi yaşasın."
"Şampiyon olmak demek, bir gün kaybedeceğini bildiğin halde koşmaya devam etmek demektir, gücünün yettiği son ana kadar."











22 Şubat 2022 Salı

Sırça Köşk

Buraya hangi hayalin peşine takılarak geldiğimi öğrenince gözlerini yüzüme dikti, hiçbir şey söylemeden, o da aynı hayalleri arayıp bulmak istiyormuş gibi daldı.

Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister...Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi?Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar...Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağılmış.

Burası eskiden ne idi, şimdi ne oldu!...Ama sebebi var.İncirden, zeytinden ne alırsa burda yer, burda bırakırdı....Çirkince...Cennet gibi yerler virane oldu diye gavurda keramet, Müslümanda kabahat arama!Eskiden buraların sahibi burada yaşar, burada işlerdi.Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış....Şimdi oranın ismi Şirince'dir.

İnsanın içini bir dert kemirmeyince yüzü böyle solar, gözleri böyle dalar mı?

...bunun üzerine halk, beyinsiz, dilsiz, gözsüz kelleleriyle dağılmak üzereyken, aralarında canından bezmiş biri: "Böyle başın da bana lüzumu yok" diyerek, kelleyi fırlatıvermiş...sırça köşke çarpan kelle orada "Şangır" diye koskocaman bir gedik açmış.

"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız, günün birinde kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın.En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."

Sabahattin Ali

19 Şubat 2022 Cumartesi

Biraz da müzik...Hauser - Benedictus



Nefret,Arkadaşlık,Flört,Aşk,Evlilik


...ikimizden "biz" diye söz etmesi hoşuma gitmişti, onun yanında, karısının koltuğunda oturmak da hoşuma gidiyordu.İkimizi bir çift olarak düşünmek bana haz veriyordu...O sırada sevgilim olan adamla bu duyguyu hiç yaşamamıştım.

"Adaletsiz dünya.Bunun bizimle ne ilgisi var?"...benliğin en çıplak özünden fışkıran, neredeyse masum denebilecek kadar vahşi bir itiraz.

Bir daha karşılaşırsak yine farklı bir şey olmayacaktı.Ya da karşılaşmazsak.Kullanıma sokulamayacak, haddini bilen aşk.Hiçbir tehlikeyi göze almadan damla damla tatlı bir akış, bir yer altı pınarı gibi canlı kalacak bir aşk.Üzerinde bu yeni kıpırtısızlığın ağırlığıyla, bu mühürle.

Götür beni demişti.Başka bir yere gidelim değil, Başka bir yere götür beni.Meriel için önemli bu.Risk demek, iktidarın devredilmesi demek.Yüzde yüz risk ve mutlak devrediş.Gidelim aynı derecede riskli olurdu, ama iktidardan vazgeçmiş olmazdı; oysa Meriel'in gözünde - o anı tekrar tekrar baştan yaşadığında - erotizme kayışın başlangıç noktası buydu.

..."hatırlamak" derken zihninde  bir kez daha yaşamayı kastediyordu - hatırladıktan sonra da temelli saklamak.

Çelinmiş miydi aklı?Daha ziyade, aklının çelindiği hayaline kendini kaptırmış olması gerekti.

Fiona: "Arabaya binip gidebilirdin"..."Hiç umursamadan çekip gidebilir, beni zerk edebilirdin.terk.terk edebilirdin." Grant...İmkanı yok dedi.

Alice Munro

11 Şubat 2022 Cuma

Tekerrür

Kierkegaard'un 1843'te defterine yazdığı bir paragraftır bu..."Hayatın geriye doğru anlaşılması gerekir. Oysaki insanlar öteki ilkeyi unuturlar: Hayat ancak ileriye dönük şekilde yaşanır.Bu ilkeden hareketle...zamansal yaşamın asla tam manasıyla kavranamayacağını anlarsınız; çünkü tam da durup geriye bakabileceğimiz bir konum yoktur."

Tekerrür ve anımsama aynı devinimdir, sadece zıt yönlüdürler; zira hatırlanan şey vuku bulmuştur, geriye yönelik tekerrür eder, halbuki asıl tekerrür ileriye yönelik anımsanır.

...anımsamak için gençlik gerekir, ancak tekerrürü istemek için cesaret gerekir.

Gelip geçici her şeyden, ruhu hep yeniden yarı ödlekçe, yarı ürkekçe şenlendiren bir şeyden duygulanmayı kim arzu edebilirdi?...Tekerrür gerçekliktir ve yaşamın ciddiyetidir.

Anıların büyük bir avantajı vardır, kayıpla başlar, dolayısıyla güvenli ve emindir, zira kaybedecek hiçbir şey yoktur.

...Şimdi her şeyi daha iyi anlıyordum.Genç kız bir sevgili değil, bu gencin içindeki şiirselliği uyandırma ve onu bir şaire çevirme fırsatıydı.Bu yüzden sadece bu genç kızı sevecekti,onu asla unutamayacaktı, bir başkasını hiç sevmeyecekti ve hep sadece onun hasretini çekecekti...tam da bu nedenle, kendi ölüm ilanını imzalamıştı.

...bu genç de sevdiğini öyle tutsak ediyordu.Her gün her şey aynı şekilde yeniden yaşanıyordu, çünkü her gün son gündü.

...insan hayatın ne olduğuna dair gerçekten bir fikir edinmeden önce, varoluş eliyle birçok şekilde uğradığı hayal kırıklığına katlanmayı öğrenmeli ve yoluna devam edebilmelidir...

...insan yaşlandıkça, hayat insana gitgide daha bir aldatıcı gelmez mi; insan daha akıllandıkça, kendi başının çaresine bakacak daha çok yol öğrendikçe, başını bir o kadar daha belaya sokmaz, bir o kadar daha fazla sıkıntı çekmez mi?

Ey ormanın güzelliği, sana bakmak istediğimde kuruyup gitmişsin!Yoluna devam et!Ey gelip geçici nehir!Ne yapacağını bilen bir sen varsın; zira sen sadece akıyorsun, asla dolmayan denizde kendini kaybetmek istiyorsun!Yoluna devam et!...ey sen,hayata paradan bir nebze daha fazla karşılık vermeyen varoluş oyunu!Neden hiç kimse ölümden dönmedi? Çünkü hayat tutsak etmeyi ölümün bildiği kadar iyi bilmiyor, çünkü hayat, ölümün sahip olduğu ikna gücüne sahip değil.

İnsan,yaşamı olduğu gibi kabullenmek zorundaysa, nasıl bir şey olduğunu öğrenmiş olsa daha iyi olmaz mıydı?

Bendeki tensel aşk bir evlilikte ifade bulamazdı.Bunu yaparsam, kız tarumar olurdu...Gerçeklik devreye girdiği anda her şey elden gider, iş işten geçmiş olur.Genç kızın kendi anlamlılığı içinde bulması gereken gerçeklik, benim için asli tinsel gerçekliğimin yanı sıra koşan bir gölgeye döner...benim için bir ölüden farkı yoktur...tam gerçekliğe dönüştürmek istediğim anda köreltmiş olurum, oysa diğer durumda onu sahici bir gerçeklik içinde alıkoyarım...

Soren Kierkegaard

5 Şubat 2022 Cumartesi

Karmaşık Duygular

Bir süre yine aralarında bir sessizlik hüküm sürdü; bunun nedeni beceriksizlik değil, aksine incelikli bir eğitim almış insanların bayağı bir sohbetin başlamasından duydukları o belirsiz korkuydu.

"Uzun zamandır farkında değildim.Ancak kısa bir süredir biliyorum.Ben - sizi özlüyorum."
"Ben yaşama yapışan  biriyim, sevdiği şeylere istek duyan biriyim alt tarafı.Bütün erkekler nasılsa bende öyleyim, bir kadını sevdiğimde onu sadece onurlandırmıyorum...arzuluyorum da..."

Erkeğin şehveti, kızın tatlı aşkını ve kutsal heyecanını katletmişti...

Oysa erkeklerin şehveti kadınlarınki gibi değildir, onlarda başlangıcından beri, ilk olgunlaşma deneyiminden de önce şehvet kor gibi yanar, fakat bazı kızlara ancak binbir kılıkta ve görünümde gelir.Şehvet kızlara bazen coşkunluk olarak, bazen mutlu bir düş, bazen kibirlilik ve estetik haz olarak sokulur, fakat sonunda öyle bir an gelir ki bütün maskelerini indirir ve ardında gizlendiği örtüleri yırtıp atar.

Tam olarak itiraf edilmeden yaşanmış bir gençlik aşkının tatlı, hafif havası, insanın aslında bir daha görmeyi, bir daha yaşamayı arzulamasına rağmen uyanırken küçümseyerek dudak büktüğü bir düş gibi, bütün o sarhoş edici tatlılığıyla içlerinde uyanmıştı.Sadece arzulayan ama talep etmeye cesaret edemeyen, sadece vaat eden ama vermeyen bir yarım kalmışlığın güzel düşü.

...bir an gözlerinizi kapattığınızda yatağınızın yanı başına geliveren o güzel hayallerle baş başa kalmak ne hoş olur.Belki de aşkın en güzel, en dingin anları bu insanı kendinden geçiren solgun düşlerdedir.

Kader her zaman, bir insanın bedenine dıştan dokunmadan çok önce zihninde de, bedeninde de, içten içe yönetimi ele almış olur.Kendinde olup biteni fark etmek demek, artık kendini savunmaya geçmek demektir ve çoğunlukla boşa giden bir çabadır bu.

...ama kendisi tek bir soru sormadı, sessizce purosunu içip durdu, bazen kuru yanıtlar verdi, bazen soruları, söylenenleri duymazlıktan geldi: Sanki gözleri açık uyuyordu, sonra zorlukla yerinden kalkarak odasına gitti....artık diğer insanların onun için var olmadığı anlaşılıyordu.

...bir dili önce en yüce güzelliğiyle, gençliğinin en güçlü haliyle ve coşkusunun en taşkın seviyesinde görmelisiniz.Dili önce şairlerden, onu yaratan ve tamamlayanlardan dinlemelisiniz...

...kendi coşkusunun patlaması için bizim coşkumuza, kendi taşkınlığı için bizim açıklığımıza, heyecandan gençleşmek için bizim gençliğimize ihtiyacı vardı.

"Sadece ciddiyet değil, delikanlı, öncelikle tutku gerekli...insan her şeye içten gelen bir duyguyla, her zaman ama her zaman tutkuyla yaklaşmalı"

Stefan Zweig

27 Ocak 2022 Perşembe

Erkeklerden Vazgeçmiş Kadınlar Apartmanı

İmkansız, dedi Gurur
Çok riskli, dedi Deneyim
Hiç çıkarı yok, dedi Akıl
Haydi deneyelim, diye mırıldandı Yürek
William Arthur Ward

...Erkek yoksa ayrılık riski de yoktu.

"Aşkta kendini korumak mümkün değildir."

Yolculuğa uğurladığın kişinin ardından su dökerek 'Evi hatırla' demeyi hiç unutma ki sağ salim geri gelsin...

"Yürümek, dans etmek, düşmek, yaşlanmak:Yaşam bir dengesizlikler silsilesinden ibarettir..."

"Erkekler dengeleyici değildirler.Erkek dediğin bir oyundur, öngörülemeyen bir çılgınlık anı..."

"...Erkeklerin hiç beklemedikleri yerlere götürülmeleri gerekir.Bir yusufçuk gibi ele geçirilemez olmalısın, seni yakaladıklarını sanırlarken birden sen başka yere geçmişsin."

"Unutma ki baloyu yöneten sensin."
"Bense dansta erkeklerin beni yönlendirmesini tercih ederim."
"Çünkü daha yolun başındasın."

İnsanın sevdiğiyle arasındaki mesafenin doğruluğunu hesaplayacak bir şerit metre yoktu.

...Tutkuyu oynadım, acıyı, ihaneti, ölümü.Ve yolumu hep erkeklerin bakışları aydınlattı.Bana kur yapılmasını bayıldım hep, hazırlıksız gecelere, havai fişeklere.Oysa arzu uçucu bir şey ve onu günden güne geliştirip büyütmek benim hiç de yatkın olmadığım çok incelikli bir sanat.

Eğer bir kızım olsaydı sana benzemesini isterdim:tutkulu, inatçı, iştahlı, idealist.

Karine Lambert 

23 Ocak 2022 Pazar

İnsan Doğasının Yasaları

"Birinin karakterinde belirgin bir alçaklık ya da aptallığa rastlarsanız...sizi sinirlendirmemesine ya da üzmemesine dikkat edin ve yalnızca onun sizin bilginizi artırdığını düşünün, bunu insanın karakterini anlamak için dikkate alınması gereken yeni bir gerçek olarak görün." Arthur Schopenhauer

Normalde, dikkatimizi çeken insan davranışlarını sınıflandırıp sonuca varmak için acele ederiz ve kendi önyargılarımızla bağdaşan kararlarla yetiniriz...Yasalar, insanları yanlış anlamanın ne kadar kolay ve ilk izlenimlerin ne kadar aldatıcı olduğunu açıkça göstererek sizi bu alışkanlıktan kurtaracak.Yavaşlayacaksınız, ilk yargılarınıza güvenmeyeceksiniz ve gördüklerinizi incelemek için kendinizi eğiteceksiniz.

Biz insanların içinde biri daha yüksek, diğeri daha düşük iki karşıt benlik olduğunu söyleyebiliriz...Düşük benlik, doğamızın daha hayvansı ve tepkisel yönüdür; kolayca ona doğru kayarız.Yüksek benlik ise doğamızın gerçek insansı yönüdür, bizi daha düşünceli ve bilinçli yapar.

"İnsanları neye benzediklerini öğrenmeye zorladığınızda daha iyi olurlar."Anton Çehov

Pericles...Atina...M.Ö 463..."Ben düşmanın stratejisinden değil,bizim hatalarımızdan korkuyorum."

Mantıksızlık Yasası

Pericles, anında tepki vermemeye, güçlü bir duygunun etkisindeyken bir karar almamaya kendini alıştırdı...Bu bilinçli düşünme sürecinde, kendine yardımcı olması için zihnini muhalifler de dahil olmak üzere tüm fikir ve seçeneklere açık tuttu.Belirli bir stratejiye bağlanmadan önce tüm olası sonuçları aklından geçirdi.

Mantıklılık doğuştan var olan bir güç değil, eğitim ve denemeyle elde edilir...sakin olup odaklandığınız anlarda fark ettiğiniz bir potansiyel, uzun uzun düşündükten sonra siz gelen en kusursuz fikirdir.

Mantıklı olmanın ilk adımı kendi temel mantıksızlığımızı anlamaktır...Hiç kimse, duyguların zihin üzerindeki karşı konulmaz etkisinden muaf değildir...Duygularımız düşüncelerimize karışır, bizi memnun eden, egomuzu rahatladan fikirlere doğru kaymamıza sebep olur...

Narsisizm Yasası

Önyargıları Fark Edin:
- Onaylama önyargısı -> bir fikre bağlanıp bu fikre mantıklı yoldan ulaştığımıza kendimizi ikna ederiz.

Mantıklılık ve ahlak nitelikleri farkındalık ve çabayla elde edilir.Doğuştan bize gelmez.

Stres ya da gerginlik, kişinin dikkatle başkalarından gizlediği kusurları ortaya çıkarır.Gerçek karakterlerini anlamak için insanları böyle anlarda gözlemlemek akıllıcadır.

Aslında hepimiz narsistiz, ama bazıları yelpazenin daha derininde yer alır....Biz insanlar doğduğumuz andan itibaren hiç bitmeyen bir ilgi ihtiyacı duyarız.

İçimizden gelen bir özdeğerimiz olmadıkça aşırı narsizme düşeriz.

Başkalarının perspektifinden bakmak,düşünerek zihinlere girmek için doğuştan bir yeteneğimiz var...yirmili yaşlarımızda ve sonrasında kendi hakkımızda daha özgüvenli olunca dışarıya, başka insanlara odaklanırız ve bu güçleri tekrar keşfederiz.

...1970'lerin sonundan bu yana gençlerde bencillik ve narsisizm düzeylerinde artış olduğunu ve 2000'lerden sonra iyice yükselişe geçtiğini gösteriyor...İnsanlar sosyal iletişime daha az zaman ayırırken çevrimiçi sosyalleşmeye daha fazla zaman harcıyor...empati de ilginin niteliğinden gelir.

Konuşma ve fikrinizi belirtme dürtüsüne karşı çıkıp öteki kişinin görüşlerini dinlemeye başlayın...İçsel monoloğu olabildiğince kesin.

"İnsan doğasının en derin ilkesi takdir edilme arzusudur." William James
"Yaralı bir kişiye nasıl hissettiğini sormam...Ben yaralı kişi olurum." Walt Whitman

Rol Yapma Yasası

İnsanlar arası iletişimin yüzde altmış beşinin sözel olmadığı tahmin ediliyor, ama insanlar ancak yüzde beşini yakalayıp içselleştiriyor.

"...insanların başkalarıyla temasında ay gibi davrandıklarını aklınızdan çıkarmayın.Yalnızca bir tek yanlarını size gösterirler." Arthur Schopenhauer

Gerçek duygularımız el hareketleri, ses tonu, yüz ifadesi ve duruşlarla sürekli olarak dışarı sızar.Ne var ki, başkalarının sözsüz ipuçlarına dikkat etmek için eğitilmedik.

...Sohbet sırasında karşınızdakinden daha az konuşun ve onu konuşmaya teşvik edin...Ama insanları gözlemlediğinizi belli etmeyin.

Gözlemleyip saptayacağınız en önemli üç ipucu: hoşlanmama-hoşlanma; baskınlık-itaat ve aldatmaca

...kendini baskın görenler, iddiacılık aracı olarak daha çok konuşurlar, sık sık başkalarının sözünü keserler.

Eğer varlığınızı çok fazla öne çıkarırsanız, eğer sizi çok sık görürlerse ve ne yapacağınızı tahmin ederlerse çok çabuk sıkılırlar...Kendinizi gizemli kılın...İnsanlar hakkınızda her şeyi öğrenmemeliler.

Zorlanımlı Davranış Yasası




16 Ocak 2022 Pazar

Biraz da Film...Patru la cina

"Elmalara dönelim...""
"Ben yarım bir elmayım.Kıpkırmızı ve yusyuvarlak, tamam mı? Yeşil, oval bir elma aramam.Ama benim gibi kırmızı, yuvarlar bir elmayla karşılaşırsam kararmış bile olsa, farklı bir kırmızı tonunda olsa bile beğenirim.Belki zamanla kendi kırmızı tonumu değiştirmeye çalışırım.O da kendisininkini.Yorucu olur ve mükemmel olmaz ama yürür."
-Anladım.Mesele ruh eşini bulmak değil.
"Aynen.Bizi tamamlayan başka bir yarım."
"İlişki yaşarken değişiriz.Diğer tüm seçenekler ortadan kalkar..."
"...Şimdi anladınız mı? Bütün hayatımızı 'Ya Şöyle olsaydı' diyerek geçiriyoruz."



12 Ocak 2022 Çarşamba

Aşk

Nehir alışkındır karmaşaya, deli dolu akışa...Gel gelelim göl hazır değildir böyle aniden dalgalanmaya.Tek bir taş bile yeter onu altüst etmeye...Göl taşla buluştuktan sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz, olamaz.

Çünkü aşk, hayatın asıl özü, esas gayesidir...

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır.Akıl temkinlidir.Korka korka atar adımlarını. "Aman sakın kendini" diye tembihler.Halbuki aşk öylemi? Onun tek dediği:"Bırak kendini, ko gitsin!" Akıl kolay kolay yıkılmaz.Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur.Ne varsa harap bir kalpte var!"

Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikat'ı keşfedemezsin.Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

Bir başkasının itikadının sağlamlığını sınamak biz insanlara düşmez ki.Bu Allah'ta rol çalmak olur.

...riya ve oyun insanları mutlu eder, hakikatları bilmek ise ağırlaştırıp hüzünlendirirdi.Şu hayatta daha çok şey bilen insanlar daha durgun, daha dingin olurdu.

Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Şems:"Ben kendimi tanıyorum ya, önemli olan o...öbür türlü olsaydı, yani siz beni bilseydiniz ama ben kendimi bilmeseydim, çok daha fena olurdu."

Sufi der ki başkalarının hakkında hüküm verip yargıda bulunacağıma, ben kendi içime bakayım.Sofu der ki başkalarının her kusurunu bulup çıkarayım.

Şems:"Şeriat, Hakikat denizinde yüzen bir gemidir.Aşıklar er ya da geç gemiyi bırakıp ummana dalar."...bugun şahit olduğunuz atışma...kural-temelli-din ile aşk-temelli-dinin atışmasıdır bu.Seçim sizin!"

Doktorlar öyle diyor.Yanılmış olabilirler.Bilemem.Gördüğün gibi sana verebileceğim tek şey şu içinde bulunduğumuz an!Tabii işin aslı, kimse kimseye bundan ötesini vaat edemez.

Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım? diye sormak için hiçbir zaman geç değil.Kaç yaşında olursak olalım...Yepyeni bir yaşam doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Elif Şafak