adsense

5 Aralık 2021 Pazar

İnsan Yönetimi (HBR)

 Altı temel liderlik tarzı:
1.Dayatıcı tarz..gerçekten olağanüstü bir durumda uygundur..şirket, kurtarma ya da rakibin eline geçmesini önleme gibi..en az etkin tarz...örgütün esnekliğini kısıtlar ve çalışanların motivasyonunu düşürür.
2.Güven verici tarz...en etkin tarz..böyle liderlerin yanında çalışanlar hangi şeylerin niçin önem taşıdığını anlarlar...inovasyon, denemeye girişme, hesaplı riskler alma özgürlüğü...daha tecrübeli uzmanlarla çalışırken etkili değildir.
3.Yakınlık sağlayıcı tarz..."İnsanlar her şeyden önce gelir" der...tek başına kullanılmamalıdır.Sadece övgüye odaklanılması çalışanların vasatlığa hoşgörüyle bakıldığı izlemine kapılabilir...işleri geliştirme konusunda nadiren yapıcı tavsiyeler sebebiyle...onları dümensiz bırakır.Güven verici tarzla birlikte kullanılmalıdır
4.Demokratik tarz
5.Sürükleyici tarz
6.Yönlendirici tarz

4 Aralık 2021 Cumartesi

Görmek

Hükümet...bize doğru dürüst bir sansürün güneş gibi olduğunu, herkes için doğduğunu söyledi, bizim için yeni birşey değil bu...günahkarların bedelini daima doğrular öder.

...insanın yalan söylemeye muktedir tek hayvan olduğu evrensel olarak bilinmektedir, şurası açıktır ki, kimi zaman korkudan kimi zaman ise çıkardan yalan söyleseler de, yine kimi zaman da hakikatı savunmanın elinin altındaki tek yolunun bu olduğunu vaktinde anladıkları için yalan söylerler.

Tanımadığınız birine ağlamaktan daha saygın bir şey olamaz.

...belki,sonuçta, insanlar sadece sözlerden yorulmuştur.

...bir hata işliyoruz, işliyoruz mu dediniz, Evet işliyoruz, çünkü eğer biri yanılır diğeri düzeltmezse hata iki tarafındır.

...gözün görmediğini yürek hissetmez,bilmeyen kişi görmeyen biri gibidir.

Doğarız ve o an sanki ömür boyu sürecek bir pakt imzalamış gibiyizdir, fakat o gün gelir, Bunu benim adıma kim imzaladı, diye sorarız.

...vatanımızı bir körler ülkesi haline getiren dört yıl önceki korkunç salgından kurtulan tek kişi olan malum kadın...yeni körlüğün sorumlusu kabul edildi.

Biraz da Dizi...The Last Dance

 https://www.imdb.com/title/tt8420184/












“My mentality was to go out and win at any cost. If you don’t want to live that regimented mentality, then you don’t need to be alongside of me."

“Why would I think about missing a shot I haven’t taken?”

“It’s maddening because I think we could’ve won seven. I really believe that. We may not have, but man, to not be able to try, that’s something that I just can’t accept. For whatever reason I just can’t accept it.”

“We’re entitled to defend what we have until we lose it. If we lose it, then you look at it and you say, “okay, let’s change, let’s just go through a…” Rebuilding… no one’s guaranteeing that rebuilding’s going to be 2 or 3 or 4 or 5 years. The Cubs have been rebuilding for 42 years.”

“Winning has a price, and leadership has a price. So I pulled people on when they didn’t want to be pulled and I challenged people when they didn’t want to be challenged. And I earned that right because my teammates came after me. They didn’t endure the things that I endured.”

“Look I don’t have to do this (documentary). I’m only doing this because it is who I am. That’s how I played the game. That was my mentality. If you don’t want to play that way, don’t play that way.”

1 Kasım 2021 Pazartesi

Her Şey Bir İnsanı Sevmekle Başlar


Annem pişirdiği yemekten bir sahana koyup, üzerini kapatıp, bana uzatmıştı:
"-kokusu gitmiştir.Canları çeker...Bunu komşuya götür.Annenin selamı var de"...böyle yetişmiştik küçük Anadolu kentinde

-Babam yanlış yapmışsa bundan bana ne?Bütün yaşamımda suçu taşımak zorunda mıyım?
-İyi de...Unutmamak gerekir onları...Yoksa gene olurlar...

Kepirtepe Köy Enstitüsü...kepir'in anlamı çorak, verimsiz toprak demek...Islandığınızda ayağınızdan çarığınızı alan...İşte öyle bir tepede tuğlaları bile kendileri yaparak, köy çocukları yapılar yükselttiler.

Gerçek kültür varlığımız insanımızdır oysa...İçimizde, aramızda yetişen insanımız...

Sait Faik bana, genç yaşımda, bakmanın görmek olmadığını öğretti...

Mimarın işi "tasarım" tasarlamak...Mimarlıkta tasarım, tam bir kültür alt yapısı ister...Tasarım ne kendi geçmişinizden ne de başka bir ülkeden kopya olabilir...Gerçek mimarlık tasarımı kültür birikiminin bilincindedir.

Mimar, yaptığıyla yalnızca bir yapıcı değil, bir kültür aktarıcısıdır.

İşte yola çıktınız bile!
Muazzez Ilmiye Çığ'ın önünüzde yürüyüp açtığı bir yola...Sizi daha çok yaş almaya, daha gençleşmeye götürücek yola...

Bilim var olanı saptar, oysa sanat yaratmaktır...
Daha önce var olmayanı var etmektir...
Sanat önce sezinler sonra da var eder...
Bütün yoktan var edenleri, bana göre, sanatçı sayabiliriz...
Var etmek bir tasarım işidir.
Tasarlamak geleceğe ilişkin bir uğraştır.

Geri kalmış ülkelerde dev aynaları çok olur.

"Sanat eseri bir şahsiyetin ifadesidir.Halbuki hayran adamın şahsiyeti yoktur.Kendine dönmeyenin eseri başkalarınındır..." Bedri Rahmi Eyüboğlu

Tüm yaşam tasarımlara bağlıdır...
Tasarlama eylemi gelecek için yapılır.
Tasarlamak geleceği düşünmek demektir.

Cengiz Bektaş

31 Ekim 2021 Pazar

Mavi Oktay Defterleri


 notların kopuk kopuk olması sürüklemiyor...C.E

Milena'ya Mektuplar

Sanırım Milena...O kadar çekingen ve ürkeğiz ki...hemen her mektup bir öncekinden korkuyor, gelecek cevaptansa daha da fazla korkuyoruz...

Bazen, karşılıklı iki kapısı olan bir odamız varmış gibi geliyor; ikimiz de kendi kapımızın kolunu tutuyoruz, birimiz gözünü kırpsa, diğerimizi kendi kapısını ardına kadar açıyor ve ilki tek söz söylemeye kalksa, ikincisi kesinlikle çoktan kapıyı arkasından kilitlemiş ve gözden kaybolmuş oluyor...İlki ikincisine bu kadar benzemese, sakin olsa, ötekine bakmıyormuş gibi davransa, odayı sanki herhangi bir odaymış gibi yavaş yavaş düzene sokacak; ama bunun yerine, o da kapısının orada aynı şeyi yapıyor...

Ne söyleyeceğim belli de, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.

Kocanla senin uğruna mücadele etmiyorum, o mücadele yalnızca senin içinde; mücadelenin sonucu kocana ve bana bağlı olsaydı, her şey çoktan sona ermiş olurdu.

O zirve, bana gelmek istediğinde - benim yanıma dibe,senin bakış açınla azıcık bile değil, hiçbir şey görülemeyecek kadar dibe gelmek için bütün dünyadan vazgeçmek istediğinde, bu amaç uğruna -tuhaf, çok tuhaf bir şekilde! - aşağı inmek değil, insanüstü bir çabayla yukarı, kendi üzerine, kendi üzerine çıkmak zorunda kalman; öyle güçlü bir çaba ki, bunu yaparken belki parçalanıyor, düşüyor, kayboluyorsun.

Durmadan sormak istiyor, uyuyamamak demek, sormak demek; zaten cevabı bulsa, uyumayı başarırdı.

Ne olur o günleri nasıl geçirebileceğimizi anlatma Milena, bunu yaparak bana nerdeyse işkence ediyorsun...sürekli ihtimaline sahip olmayı tercih ediyorum.

...her zamanki gibi her şeye cevap vermen ama aslında her şeye cevap vermemen...Eğer bir şey saklıyorsan, onu saklamanın da haklı bir nedeni vardır diye düşünüyorum.

Mektupları ikinci kez okumaya cesaret edemedim.İnsan neden doğru olanın bu çok özel, bu avutucu derecede intiharı andıran gerilimin içinde yaşamak olduğunu kabul etmez de ondan uzaklaşır ve böylelikle bütün o rahatı kaçmış, kudurmuş elektriği kendi vücuduna aktararak neredeyse yanıp küle döner ki.

...tek isteğim, mektuplarından yükselen yakınmaları bir şekilde yakalamak, söylediklerin değil de sakladıklarını, ki bunu yapabilirim, çünkü onlar aslında benim yakınmalarım.

Bu yanılgı, benim nasıl da sadece kendimi düşündüğümü kanıtlıyor; kendi içimde hapis olduğumu, senden sadece tutabildiğim kadarını tuttuğumu ve o kadarını kimse benden alamasın diye çöllere kaçmak istediğimi.

Seninle karşılıklı merhamet dileniyoruz; ben senden kabuğuma çekilebilmek için izin istiyorum, sen de benden - ama bunun mümkün olması, çelişkilerin en korkuncu.

İnsan kendi eksikliğine katlanmak zorundadır, her an için; oysa iki kişilik eksikliğe katlanmak zorunda değildir.

...her şey abartı, yalnız özlem gerçek, o abartılamaz.

Belki en çok seni sevdiğimi söylediğimde de söz konusu olan gerçekten sevgi değil; sevgi, senin içimde çevirip durduğum bıçak olman.

...kahrımdan aklımı kaçıracak gibi oluyorum ama bunun ne olduğunu ya da ileride ne olacağını bilmiyorum.Yalnızca yakında olacakları biliyorum: Sessizlik, karanlık, bir köşeye sinme; bunları biliyor ve boyun eğiyorum, başka türlüsü elimden gelmiyor.

...sana yazacak o kadar fazla ve önemli şey var ki, hiçbir boş zaman bunun için gereken tüm gücü toplamaya yetecek kadar boş değildi.

..hiç bir şey fark etmiyorlardı, dünyalarına benim varlığımla ilgili hiçbir şey girmiyordu..bu varlık bir ırmaksa, en azından ırmağın güçlü bir kolu dünyalarının dışından geçiyordu.

Ben sadece acıdan korkunç korkarım.Bu, kötüye işaret.Ölümü istemek ama acıları istememek, kötüye işaret bu.

Senin benim için değerin Milena...sana her gün yolladığım şu kağıt parçalarında yazılı değil...yine mektuplarda artan acizliğim,sana karşı da kendime karşı da acizim....Ve seninle ilgili her şey hala söylenmemiş olarak duruyor, tabii bunlar genellikle senin kendi mektuplarında var...benim korktuğum, şeytanın kutsanmış yerden kaçması gibi kaçtığım bölümlerinde.

Milena'dan..

Bence biz hepimiz, bütün dünya ve bütün insanlar, hastayız ve tek sağlıklı olan o; gerçekten kavrayan ve gerçekten hisseden tek saf ve temiz insan o...Onunla gitmeyi başarabilseydim, benimle mutlu yaşayabilirdi.

İki insan birlikte yaşamak için evlenir.Olağanüstü güzel, sıra dışı bir hediye olan bu imkana neden bir de mutluluğun eklenmesi gerekiyor ki?(Yuvadaki Şeytan)

Fakat evlilik zordur; çünkü kişi bağlandığı andan itibaren, evliliğin kendisine sunmadığı her şeyden vazgeçmek durumunda kalır.Bu da modern evliliğin çuvallamasına neden olan ikinci noktadır.(Yuvadaki Şeytan)

Bir insanı tanımak, inanılmaz zor bir iştir.Bir insanı ilk olarak baş başa bir sohbetin ilk yarım saatinde ve ikinci kez, ancak on yıl birlikte yaşadıktan sonra tanıyabileceğimizi söylersem, sanırım abartmış olmam.(Yuvadaki Şeytan)

Her insan kendi içinde sınırları belli olan bir dünyadır.Aksine, bir insan ne kadar kendine has olursa, bütünselliğe o kadar yakındır.İmkanları, yetenekleri ne kadar azsa, bu imkan ve yetenekler o kadar derin ve esaslıdır. (Yuvadaki Şeytan)

FRANZ KAFKA

28 Ekim 2021 Perşembe

Kalp (2)

 "En zor savaş,
kafanda bildiklerinle,
kalbinde hissettiklerinin arasındadır." 



Biraz da Film...Meet Joe Black

"William Parrish: Love is passion, obsession, someone you can't live without. If you don't start with that, what are you going to end up with? Fall head over heels. I say find someone you can love like crazy and who'll love you the same way back. And how do you find him? Forget your head and listen to your heart. I'm not hearing any heart. Run the risk, if you get hurt, you'll come back. Because, the truth is there is no sense living your life without this. To make the journey and not fall deeply in love - well, you haven't lived a life at all. You have to try. Because if you haven't tried, you haven't lived."

"Susan Parrish:Because men who never say anything about themselves, they're always married..."

"William Parrish:I thought I was going to sneak away tonight. What a glorious night! Every face I see is a memory. It may not be a perfectly... perfect memory. Sometimes we've had our ups and downs, but we're all together, And you're mine, for a night. And I'm going to break precedence and tell you my one candle wish: that you would have a life, as lucky as mine where you can wake up one morning and say, "I don't want anything more." 65 years, don't they go by in a blink?"

“- William Parrish: How perfect for you, to take whatever you want because it pleases you. That's not love.
- Joe Black: Then what is it?
- William Parrish: Some aimless infatuation which, for the moment, you feel like indulging, it's missing everything that matters.”
Joe Black:Which is what?
William Parrish:Trust, responsibility, taking the weight for your choices and feelings, and spending the rest of your life living up to them. And above all, not hurting the object of your love."

"Jamaican Woman:It nice it happen to you. Like you come to the island and had a holiday. Sun didn't burn you red-red, just brown. You sleep and no mosquito eat you. But the truth is, it bound to happen if you stay long enough. So take that nice picture you got in your head home with you, but don't be fooled. We lonely here mostly."

“- William Parrish: It's hard to let go, isn't it?
- Joe Black: Yes it is, Bill.
- William Parrish: And that's life... what can I tell you?

24 Ekim 2021 Pazar

Kumarbaz

Elli ya da altmış yıl sonra,ilk babanın torunu büyükçe bir para toplamış olacak ve bunu oğluna bırakacak; ondan da oğluna kalacak ve bu böyle beş altı nesil sonra bir Rothschild, bir Hoppe veya buna benzer başka bir şey meydana çıkar. Muhteşem bir gösteri değil mi?Bir iki asırlık çalışmanın, çekilen sıkıntının, erdemin zaferi işte bu, akıllı olmak, para biriktirmek, damdaki leylek!...Bana sorarsınız, ben Ruslar gibi eğlenmeyi veya rulette para kazanmayı buna yeğlerim...Benim kendim için para kazanmaya ihtiyacım var ve sadece para biriktirmek için yaşamayı bir türlü anlamam.

...zevk daima yararlıdır.İsterse sadece küçük bir sinek üzerinde olsun, sınırsız ve mutlak bir güç insana zevk verir.İnsan yaratılışdan zorbadır; acı ve ıstırap çektirmeyi sever.Siz eziyet etmeyi, ıstırap çektirmeyi çok seviyorsunuz.

Fakat benim için en çok da mucize denilebilecek taraf, o olaylar karşısında benim takındığım tutumdur.Onu hala anlayabilmiş değilim!

O ihtişamlı rüya, ondan geriye kalan şeyler benim için o derece değerli ki onun dağılıp gitmesi korkusu ile hiçbir yeni şey yapmayayım.

Polina: "Beni satın al, ister misin?İster misin? Dex Grieux gibi elli bin frankla hem de?"

Belki de bu para, beklenilmeyen bu büyük para irademi kullanmamı engelliyordu.Belki ben de bunu istiyordum, kim bilir!

...halimin ne kadar berbat olduğunı kendilerinden daha iyi anladığımı bilselerdi, bana akıl vermeye kalkışmazlardı.Rulet, benim şansıma bir tek dönüş yapsa, aynı aklı verenler beni tebrik etmeye gelirlerdi!Yarın ben yeniden ayağa kalkabilirim!

..vakit kaybetmeden rulet oyanamaya gittim.Nasıl da heyecanlıydım!Hayır, hayır para için değildi bu.istediğim şey, yüksek sosyete bayanlarının, otel müdürlerinin ve Hinze'nin gururuma ve onuruma vurdukları darbelerin intikamını almaktı.Hepsinin de başarımın ve zaferimin önünde eğildiklerini görmek istiyordum

Dostoyevski

3 Ekim 2021 Pazar

Liderler En Son Yer

"Eğer yaptığınız şeyler diğerlerine daha çok hayal etmeleri, öğrenmeleri, uğraşmaları ve daha çok şeyler olabilmeleri için ilham veriyorsa siz bir lidersinizdir." George J. Flynn (ABD Deniz Piyade Kolordusu Emekli Korgenerali)

...başarılı olma ve organizasyonun çıkarlarına fayda sağlayan şeyleri yapma arzusu sadece yukarıdan gelen takdir ile körüklenmez...korumanın organizasyonun her seviyesinden geldiği bir kültürün unsurlarıdır bunlar...Herhangi bir organizasyonun bunu başarabilme yolu ise empatiden geçer.

...Güven kazanmak için önce kendisi güven vermeliydi.

Kilisenin sıralarında otururken, Chapman ve eşi bir evlilik törenini izlemekteydi.Damat dikilmiş, yaklaşan gelini izliyordu.Birbirlerine duydukları sevgi açıkca görülebiliyordu...Daha sonra geleneğin gerektirdiği gibi baba kızının elini müstakbel kocasına verdi.
"İşte bu!" diye fark etti Chapman.Kızını korumak için herşeyi yapabilecek baba şimdi bir tören eşliğinde bu ilginin sorumluluğunu bir başkasına teslim ediyordu...."Bir şirket için de aynısı geçerli" diye fark etti Chapman.

Liderler olarak, insanlarımızı korumak bizim yegane sorumluluğumuzdur.Karşılığında insalarımız birbirlerini koruyacak ve organizasyonu beraber ileri taşıyacaklardır.Grubun çalışanları veya üyesi olarak, diğer liderler yapmaz ise bizim birbirimizi gözetmek adına cesaretli olmamız gereklidir.

Liderin birincil rolu Çemberin içindekileri gözetmektir. (Güvenlik Çemberi)

İnsanlara doğrudan bize güvenmelerini söyleyemeyiz, büyük fikirler bulmaları için yol gösteremeyiz ve işbirliği yapmalarını kesinlikle isteyemeyiz.Bunlar sonuçlardır - çalıştığımız insanlar arasında güvende ve güveniliyor hissetmenin sonuçları.

2012 yılında Harvard ve Stanford'daki araştırma...Çalışma gösterdi ki liderler genelde onlar için çalışanlardan daha az stres yaşıyor..."Başka bir deyişle şöyle demek de mümkün: kendi hayatının kontrolünün elinde olduğu hissi sosyal basamaklarda daha yukarıda olmanın getirdiği daha büyük sorumluluğun stresini telafi ediyor."...Daha fazla kontrole sahip olduklarını düşünen, takdir beklemek yerine karar verme yetisi verilen kişiler daha az stres yaşıyor.

En iyi potansiyelimizi tehlikeyle grup olarak yüzleştiğimizde sergileriz...İnsanlar olarak içimize işlemiş ve biyolojik seviyede sosyal makineleriz.

...düpedüz kimyasal bağımlılarız...endorfin, dopamin,serotonin ve oksitosin...

Endorfin...fiziksel acıyı gizlemek...fiziksel acıyı sağladığı zevk hissi ile gizler. "Koşucu sarhoşluğu".

Dopamin..bir gelişim teşviki.."işte yaptım" hissi

Biz insanlar görüş odaklı insanlarız.Gözlerimiz diğer tüm duyularımızdan daha çok güveniriz..."Eğer hedelerinizi yazmazsanız, onları başaramazsınız."...Eğer daha fazlasını yaparsak performans primi alacağımızın söylenmesi motive edici ve yararlı değildir....ölçebileceğimiz bir şeyler verin, başarmaya daha yakın oluruz.

Serotinin...Liderlik kimyasalı...gurur hissidir.Diğerlerinin bizi sevdiği veya bize saygı duyduğunu algıladığımız zaman hissettiğimiz şeydir.Serotonin sayesinde sayılara değil, sadece insanlara karşı sorumluluk hissediyoruz.

Oksitosin...arkadaşlık, sevgi ve derin güven hissidir...İyilik yap, iyilik bul.

Bir güvenlik çemberi içerisinde aitmişiz gibi hissederiz...El sıkışma; Fiziksel temas güvenmeye olan ihtiyacımızı gösterir.

kortizol akışı...stres...sürekli olarak sistemimizde olmaması gerekir.

Kişiyi lider yapan şey ofisteki kıdemi değildirLiderlik resmi olsun ya da olmasın herhangi bir kıdemde başkalarına hizmet etmeyi seçmektir.Otorite sahip olup lider olmayan ve alt basamaklarda yer alıp gerçekten lider olan insanlar vardır.

Liderler bizler için kendilerinden bir şeyler verebilen kişilerdir.

Biz güvenlik çemberini etrafımızda hissettiğimizde, liderimizin vizyonunun hayata gelmesi için kan ter içinde elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışırız.

...Yapabileceğimiz tek şey doğru kimyasalların doğru sebepler ile salgılandığı ortamlar yaratmaktır.

...Sadece insanların kurallara uyacağına güvenemeyiz, aynı zamanda onları ne zaman çiğnemeleri gerektiğini bilmelerine de güveniriz.Kurallar normal operasyonlar için vardır.

Kurallara veya teknolojiye "güvenemeyiz"...Gerçek güven sadece insanlar arasında vardır.

Liderlerin sorumlulukları insanlarına kuralları öğretmek, onları eğitmek, onlara yetki vermek ve özgüvenlerini inşa etmektir.Bu noktada, liderliğin geri adım atması ve insanlarına yaptıkları şey ve ne yapılacağı konusunda güvenmesi gerekir.

...cesaret yukarıdan gelir.Doğru şeyi yapma güvenimiz liderlerimiz tarafından ne kadar güvenildiğimizi hissettiğimiz tarafından belirlenir.

tek kullanımlık olarak görmeye başladığımız bir başka şey:insanlar...

bir sayıyı veya kaynağı bir insandan öne koymak...

Daha az şeye sahip olduğumuzda, sahip olduğumuz şeyleri paylaşmaya daha açık oluruz...Bu sadece iyi insanlar olduğu için değil, hayatta kalmaları paylaşıma dayalı olduğu içindir...

...bolluk ise iyi geçinebildiğimiz bir konsept değildir

Birçok Nazi'nin ve Alman'ın savaştan sonra yaptığı savunma daha az dramatikti."Başka seçeneğimiz yoktu." dediler "Sadece kuralları uyguluyorduk."..üstlerindeki kişileri sorumlu tutarak kişisel sorumluluklarından kaçındılar.

Milgram deneyi:..otoritede pozisyon sahibi biri bize ahlakın, doğru ve yanlış algımızın tamamen dışında emirler verirse bunları uygulayacak sıçanlar mıydık?...durmadan önce bir insana acı çektirmeye ne kadar devam edebilirsiniz...katılımcılar öğrencilerin içinde bulundukları acıyı duyamadıklarında ve göremediklerinde sadece 35'lik kısım devam etmeyi reddetti...deneyi sonuna kadar götürenlerden bilim insanarını suçlayarak haklı çıkarmaya çalıştılar...ne de olsa sadece söyleneni yapıyorlardı...devam etmeyi reddedenler daha büyük bir ahlaki zorunluluğa karşı kendilerini sorumlu hissettiklerinden yapmışlardı

İnsanlar ne kadar soyut hale gelirse, onlara zarar verebilmek o kadar kolay hale geliyor.

İlişkimiz soyut konseptler halini aldığında, doğal olarak görebileceğimiz en somut şeylere yöneliyoruz - ölçülere.

Şirketler hizmet ettikleri insanlara, ülkeye yada içinde bulundukları ekonomiye dair herhangi bir ahlaki sorumluluk duymadan kar yapmak amacıyla kanuna uyma tercihini kullanmaktadırlar...Apple..vergiden kaçınmayı başardı, İrlanda.

...ayaklanan on binlerce insanın kendi orduları tarafından öldürülmesi bir kişinin ölmesiyle aynı duygusal etkiye sahip olmuyor...İnsanları temsil etmesi için sayılar kullanmanın kötü yanlarından bir tanesi budur.Sayılar insanlarla olan bağını kaybeder ve anlamları olmayan, sadece sayılar haline gelirler...

...yapabileceğimiz belki en değerli şey insanları birer birer tanımaktır.

...internet...derin ve güven içeren ilişkileri satın alamaz...Güven..masada karşılıklı oturarak kurulur.İnsanları bağlamak el sıkışmayı gerektirir.

150 çalışan...Oxford Üniversitesi,prof. Dunbar...insanların temelde 150'den fazla ilişkiyi sürdüremediğini buldu.

Hangisine yardım etmek isterseniz? Bir çek yazan arkadaşınıza mı yoksa sizin için zaman ve çaba harcayan arkadaşınız mı?

Bizim için zaman ve enerji harcandığında oksitosin ve serotonin bizi iyi hissettirir..bize ilham sağlar.

Dünyamız sabırsızlık dünyasıdır.Ani tatmin dünyasıdır. Dopamin tarafından yönetilen bir dünyadır.

Yıkıcı Bolluk...ihtiyaç fazlasını toplum çin mi kendileri için mi...bencil hırsların özverili hırslar ile dengeli olmadığı zaman ortaya çıkar.

Zayıf bir kültürde "benim için doğru olan şey" yapmak için " doğru şeyi" yapmaktan kaçınırız.

Bir güvenlik çemberinin içerisinde insanlar başarılarına ve başarısızlıklarına, bildiklerine ve bilmediklerine güvenir ve bunları paylaşırlarsa, sonuçta ortaya yenilik çıkar.

..lider, bir şirketin iç tonunu her daim belirleyen kişidir.

Bir lider kendi zenginliğine ve gücüne ne kadar çok ilgi gösterirse, lider olarak hareket etmeyi bırakır ve daha çok zalimce davranışlar göstermeye başlar.

Artık mürettebatının emirlerini körü körüne izlemesine izin veremezdi...Artık herkesin sadece uygulamasına değil, düşünmesine de ihtiyaç vardı.

En iyi liderler bildiklerini paylaşır, görevleri yerine getirirken bilgili insanlardan yardım ister ve iletişim ağlarında yeni ilişkiler yaratmak için kendilerini tanıtırlar.

Liderlik bize duymak istediğimiz şeyi söylemekten değil, duymamız gereken şeyi söylemekten geçer...derin güven ve sadakati oluşturmak doğruyu söylemekle başlar.

"Eğer ortada bir çatışma varsa, birbirimizi tanımadan barış yapmak zordur." Harvard Müzakere Kurucusu Ury. "Birbirlerini insan olarak görmeleri ve birbirlerini dinlemeleri."

..lider gücü organizasyonun içerisinde dağıtma alçak gönüllüğüne sahip ise şirketin gücü bir kişie daha az bağımlı olur...bu modelde her şeyi yönetmek ve kontrol etmek yerine liderler tüm enerjilerini insanları eğitmeye, geliştirmeye ve korumaya adarlar - güvenlik çemberini - yönetirler..

İyi liderlik bir egzersiz gibidir...vücudumuzun görüntüsünü her gün karşılaştırarak bir gelişim göremeyiz...etkisi en iyi zaman içerisinde değerlendirilir.

Güvenlik çemberinden yararlananlar onu güçlü tutmak için çalışırlar.Sadakatin değeri budur.

Boyut büyüdükçe herşey daha soyut hale gelir.Her şey soyutlaştıkça ise bunları takip etmek için sayılara daha fazla ihtiyaç duyarız...Liderlik sayıların değil hayatların sorumluluğunu almaktır.

Sosyal medya 21. yüzyılın uyuşturucusudur...yan etkilerinden bir tanesi mutluluk ve tatmini bulmakta daha çok zorluk çekmesidir...Bu "gör ve elde et" nesli nerede durduklarına ve nereye gitmek istediklerine dair bilgiye sahipler, anlayamadıkları şey ise macera, bol bol zaman harcanması gereken macera.

Bilgiyi yaymanın müthiş bir aracı olan internet, insanları başkalarının içinde bulunduğu kötü durumdan haberdar etmekte çok iyidir, ancak bu kötü durumları hafifletmekteki yeteneği oldukça sınırlıdır.Diğer insanların içinde bulunduğu kötü durum bir teknoloji sorunu değil; insan sorunudur.İnsan sorunlarını ise sadece insanlar çözebilir.

En büyük zorluk...Bizi bir araya getiren şeylerden bir tanesi ortak bir yükümüzün olduğunu hissetmemektir. Daha az zorluk daha az işbirliği gerektiği anlamına gelir, bu da az oksitosin demektir.Doğal afetlerden önce pek azımız insanlara yardım eder, ancak sonrasında yardım etmeyi seçeriz....

...zorlukları paylaştığımız için hatırlarız.

Küçük bir şirket mücadele eder, çünkü hayatta kalmasını garanti edecek kaynaklara sahip değildir..Başarı ve başarısızlık arasındaki fark çoğu zaman sorunlarımızı üzerine düşünmek için insanların ne kadar iyi bir araya geldiği belirler...Aksine daha büyük şirketler..kaynaklara boğulmuştur.Motivasyon hayatta kalmaktan değil, büyümeden gelmektedir.Ancak büyümenin insan ruhunu tutuşturmayan soyur ve belirsiz bir varış noktası olduğunu biliyoruz....Gerçekten ilhan alabilmek için...var olamayan bir dünyanın vizyonuna ihtiyacımız var.Müthiş organizasyon liderleri işte bunu yapar.Mücadelenin çevrelerini o kadar ürkütücü belirler ki kimse ilk başta ne yapacağını ve nasıl çözeceğini bilemez.

...bize ilham veren attığımız küçük adımlar değil, büyük sıçramanın vizyonudur.

Liderlik çalışmayı gerektirir.Zaman ve enerji alır.Etkileri her zaman kolayca ölçülemez ve ani olmaz.Liderlik her daim insanlara adanmaktır.

Simon Sinek

2 Ekim 2021 Cumartesi

Suyu Arayan Adam

 Süreyya Aydemir (1897-1976), Tunalı bir göçmen ailesinin oğludur.

Tuna: Nehir 10 ülkeyi katederek Karadeniz'e dökülmektedir...Romanya ve Bulgaristan arasındaki ovalar, platolar ve dağlar Tuna nehrinin Alt havzasını oluşturmaktadır. Karadeniz'e ulaşmadan önce nehir 3 ana kola ayrılmakta ve 6.750 km² lik Tuna Deltası'nı şekillendirmektedir...Tuna nehri havzasını oluşturan ülkelere göre alan dağılımı şöyledir: Romanya (%29), Macaristan (%11,6)...

"Bir adam vardı, Suyu arıyordu.Toprağı üç kulaç kazdı.Suyu bulamadı.
On kulaç, on beş kulaç kazdı.gene bulamadı.
...suyu bulmaktan ümidini kesti.
Fakat bir ses ona:
-Daha derinlere in, daha derinlere! dedi.
Daha derinlere indi ve suyu buldu." Rama Krişma

Bizim mahallemiz bir göçmen mahallesiydi.Kırım'dan Dobruca'dan, Tuna kıyılarından...iki yüz yıldan beri hemen daima yenilen ordular, daima gerileyen sınırlarla beraber adım adım çekilerek buralara kadar sürülmüşlerdi....Edirne, şimdi artık bir sınır kalesiydi.

Biz Deli Orman'danmışız. (Kuzey Bulgaristan'da)

Sınırları çok yerde birbirine karışan mahalleyle mezarlık arasında içli dışlı, birbirini tamamlayan bir bağıntı vardı.Her evin bir parçası o mezarlıkta yaşıyor gibiydi...Dünya varlığı, ebedi hayatın kısa bir geçidi sayılırdı.

Bizim mahalle halkı için mektep, kitap ve okuyan insan, büyük ve mutlu varlıklardı...sokağa düşen her yazılı kağıt parçasını gören büyük küçük herkes, onu hemen yerden kaldırırdı.

...biz evvela bu isyanları, isyan eden milletlerin, ırkların, devletimizin idare tarzından bıkması şeklinde anlamıyorduk.

...'Padişahım çok yaşa'

23 Temmuz 1908...Meşrutiyet'in ilanı memlekette galiba daha ziyade biz çocukların anlayabileceğimiz bir şeydi.

Rumeli'de Anadolu deyince akla, daima bu ürkek askerlerle, kıtlık, fakirlik, eşkiyalık gelirdi...Hayır, Anadolu, Rumeli çocuklarının hayallerini dolduracak bir yer değildi.Bizim hayalimiz, o güne kadar, Tuna'da Kafkasya'da, Afrika'da, Hint kapılarında dolaşmıştı.Bizim kafamızda yaşattığımız rüya,bir cihan hakimiyetiydi.

...Gerçi biz evvelce de Türk'tük.Fakat kendimize Türk diyemezdik.Türk sözü, birçok ırkları, kavimleri birleştiren bir imparatorlukta, bir kavmin diğerleri üstünde tahakkümünü hatırlatır ve onları gücendirir diye düşünülüyordu....Halbuki bu imparatorlukta yaşayan diğer ırkların...kendi milletlerinin adıyla tanır ve öyle anarlardı...Fakat biz Türkler...Irkımız da bilmez, ya inkar ederdik.Milletimizin adı geçmek lazım geldiği zaman kendimize sadece:
-Osmanlı!
der geçerdik.Hatta dilimizin adı bile Türkçe değil, Osmanlıca'ydı...Reddedilen, inkar edilen Türk adına kimsenin sahip çıkmaması için her tedbir alınmıştı.Umumi kanaate göre Türk, kaba, görgüsüz ve kabiliyetsiz bir varlıktı.

1914...Yirmi yaşından kırk beş yaşına kadar herkes askere gidecekti.

Anadolu'yu biz Rumeli çocukları...yalnız hayalimizde yaşattık...Ama sonra gördük ki, bu hayal ve özlemle, gerçek Anadolu arasında, hiçbir benzerlik yoktur.Bu hayal kırıklığı bizim, hayat boyunca yaşadığımız nice hayal kırıklıklarının, en baş döndürücülerinden biri oldu.

-Hepiniz öleceksiniz! dedi.

...Bizler kendimizi, zaten bu ölüm için yetişmiş sayıyorduk...O zaman bizim neslimiz, kendisi için hiçbir hak düşünmeyen bir nesildi.Bize göre hak yok, vazife vardı.Vazife görülecek, can verilecek, şan vatana bağışlanacaktı.

-Peki ama, dersiniz; biz bin yıl önce girdiğimiz şu Anadolu topraklarına ne verdik?

Biz üç arkadaş, üçümüz de fakir çocuklarıydık...Fakat bizde toprak, hiçbir zaman bu kadar sefil değildi.Bizde sefalet, bütün varlığı bir uyuz eşekten ibaret olan bu bitmiş ihtiyarın yoksulluğuyla kıyaslanacak kadar derin olmamıştı.

Kayseri Kalesi topçusuna gel deseler giderdi.Gönderdiklerin daha geri gelmedi demezdi.Bize galiba bunun için "ordu millet" diyorlardı...İşte bu Kayseri topçusu, onun dönmeyen çocukları, benim dönmeyen ağabeylerim ve o yaşta ben...

O zaman Anadolu'da hiçbir şey, Anadolu'yu Kızılırmak kadar doğru aksettiremezdi...Sanki olduğu yerde eriyordu.Gittikçe kuruyan, gittikçe çölleşen bir dertli ırmaktı.

Bir toprağa bu kadar bağlı olanlar bir gün oradan koparlarsa, onların acısını anlatacak söz hakikaten bulunmaz.

...bizim askerler, teker teker fert olarak, dikkate değer bir varlık olmaktan ziyade, bir topluluk, bir küme unsuru idiler.Bu küme, bu toplum içinde her şeye kolayca ayak uydurabiliyordu.fakat bunlardan herhangi biri topluluktan ayrılıp da tek başına kaldığı zaman, müstakil bir hareket yolu tayininden hemen daima aciz kalırdı....Ama topluluk halinde varoluş, anadolu halkının herhalde öz bir vasfı idi.

...Daha ilk derste belli oldu ki bu bölükte, hangi dinden olduğumuzu doğru dürüst ve kesin olarak bilen kimse de yoktu....Askerlerin bir kısmı, kendi isimlerini değil de başka adları taşıyorlardı.Künyelerinde yazılı şeyler, asıl doğdukları veya kayıtlı oldukları yerler değildi...Ben ilk adımda askerlerimi dindar ve mutaassıp zannetmiş, fakat cahil bulmuştum...Halbuki biraz sonra anlaşıldı ki...birbirini tutmaz dinler, yahut din tortuları, mezhepler, inanacalar, tarikatlar canlı olarak yaşamaktadır. Bunların hepsinin ruhlarına köksüz inancalar, vehim, şüphe ve geçmişin tortuları hakimdir.

Birinci dünya harbi ile beraber Anadolu'nun öyle yerlerinde Ermeni isyanı olmuştur ki, etrafları Türk halkıyla çevrilen,...orduya isyan edebilmek için bir cemaatin, düşünce ve mantıktan ne derece uzaklaşması lazım geldiğine insan hakikaten şaşardı.

...halk kendini Sunni, Şii,yani daha ziyade Müslüman olarak biliyordu.Türk sözü Osmanlı Türklerine verilen bir isimdi.

Şarklının gözünde sahip, yahut hüdavend, ancak tapılacak yerde olduğu, hükmünü yürütebildiği zaman bir kudrettir.Put, yere düştüğü gün, bütün sihrini kaybeder.

Türkler nasıl yaylaların çocuklarıysa, Türklerin tarihi nasıl Sarıdeniz'e kadar uzanan yaylalar mihverine bağlı taşıma ve durulmaların, iniş çıkışların tarihi ise, Rus milletinin tarihi de , ormanlardan taşmanın ve ormanlara sığmamanın hikayesinden ibarettir.

."...Kahramanları da ilahları da yaratan biziz.İnsanlar putlarını kendileri yaparlar.Sonra bir zaman gelir, onları yıkarlar.Fakat sonra gene yenilerini yaparlar...". Ben bu sözleri daima hatırlarım.ve bugune eğer sesim ulaşsa...hala bütün canlılığı ile yaşayan o mustarip insana: 
-Haklısın yoldaş, evet haklısın.Çünkü senin sözlerinde, insanoğlunun hem bir zaafı, hem bir kudreti dile getirmiştir, derim...


Zeybeklerin oyuna kalkması çok seyrek olurdu.Bu, ara sıra, en sonra ve efenin bir işaretiyle olurdu.Ama efe, hiçbir zaman oyuna kalkmazdı.Bu oyunların en güzelini cezaevinde gördüm...Zeybekler daima dinç, yağız ve yakışıklı insanlardı.Başlarına sardıkları yemenilerden renk renk oyalar sarkardı.Bu oyaların renklerinin, biçimlerinin ayrı ayrı gönül manaları vardı...Oyuna başlayan zeybekler, evvela başlarını birer kartal gibi hafifçe bir yana yıkıp, vücutlarının ağırlığını birer ayakları üzerine vererek, kollarını şahin kanatları gibi yanlara açarlardı.Sonra dağlar yerinden kımıldıyormuşçasına ağır, hesaplı ve sürükleyici hareketlere geçerlerdi...Bunlar, kökleri belki de ta eski Ege ve İyonya devirlerine varan başka türlü bir geleneğin son mümessilleriydiler...Onları seyrederken insan, onların yaşadığı yerlerdeki eski jimnazlarda, stadyumlarda, vücut güzelliğinin ve insan kuvvetinin kutsallaştırıldığı devirleri ister istemez düşünüyordu.Ve bu düşünce bunların, şehirlerin ve köylerin günlük nizamına uyamamlarını ve kaplarına sığamamalarını biraz da haklı gibi gösteriyordu.

21 Eylül 2021 Salı

Creative Bushido (Samuray'ın Yolu) - Leadership

Bushidō (武士道, "the way of the warrior") is a moral code concerning samurai attitudes, behavior and lifestyle



Dr Erdal Küçükyalcın'dan...

"Yapay zeka işlerimizi elimizden alıcak, elimizde kalan sadece yaratıcılık olucak..."

"Liderlik bir bütünün elementlerini görebilmektir"













"Sürdürebilir liderliğe giden yol özgünlüktür"

Kitap Önerisi:

20 Eylül 2021 Pazartesi

Biraz da Film... Schumacher


"If you do things to the limit, and don't purposely go over that limit, then I think it's fine to do whatever you want. So long as you enjoy it. That's what's important."




21 Mayıs 2021 Cuma

Yöntem Üzerine Konuşma


Yöntem'in teorik kısımları birer özettir...ölümünden sonra yayınlanacak Aklın İdaresi Kurallar'da ayrıntılı biçimde açıklanacaktır.

...kanılarımızın farklılığı bazılarımızın diğerlerinden daha sağduyulu oluşlarından değil, sadece düşüncelerimizi değişik yollarla yürütmemizden ve farklı şeylere değer vermemizden ileri gelir.Zira iyi bir zihne sahip olmak yeterli değildir, esas olan onu iyi kullanmaktır....çok yavaş yürüyenler eğer her zaman doğru yolu izlerlerse, koştukları halde bu yoldan uzaklaşanlara göre çok daha ileriye gidebilirler.

Zira bana öyle geliyordu ki odasında kitaplara gömülmüş bir insanın yaptığı, hiçbir somut sonucu olmayan ve genel kanıdan uzaklaştığı ölçüde göstermek zorunda olduğu zeka ve beceri nedeniyle bir ihtimal elde edebileceği boş gururundan başka hiçbir netice vermeyen kurgulara ilişkin uslamlamalardansa, herkesin kendisini ilgilendiren ve yanlış hüküm verdiği takdirde olayın kendisini derhal cezalandıracağı muhakemelerde daha çok karşılaşabilirdim.Ve eylemlerimde görüş açıklığına erişmek ve bu yaşamda güvenle yürümek için doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi öğrenmek konusunda her zaman çok büyük bir arzum vardı.

Yasaların çok sayıda olması sıklıkla kusurlara mazeret sağlar, öyle ki bir devlet sıkı sıkıya gözetilen pek az sayıda yasaya sahip olduğu zaman daha iyi idare edilir, böylece mantığı oluşturan bu çok sayıda temel kural yerine, kendilerine uymaktan bir kez bile olsun geri kalmamak yönünde sağlam ve değişmez bir karar almak kaydıyla aşağıdaki dört kuralın bana yeterli olacağına inandım.
Birincisi öyle olduğunu açıkça bilmediğim hiçbir şeyi asla doğru diye kabul etmemekti, yani acelecilikten ve önyargıdan özenle kaçınmak ve kendilerini zihnime onlardan şüphe etmek için hiçbir fırsat bulamayacağım kadar açık ve seçik şekilde sunanlardan başka hiçbir şey üzerine artık yargıda bulunmamaktı.
İkincisi inceleyeceğim güçlüklerin her birini daha iyi çözümlemek için olabildiğince ve gerektiği kadar çok parçaya bölmekti.
Üçüncüsü en yalın ve bilinmesi en kolay nesnelerden başlayıp yavaş yavaş ve derece derece ilerleyerek en karmaşık olanların bilgisine yükselmek için düşüncelerimi sıra ve düzene göre yönetmek ve birbirinin ardından doğal olarak gelmeyenler arasında dahi bir sıra ve düzen varsaymaktı.
Sonuncuysa her erde hiçbir şeyi atlamadığımdan emin olabileceğim kadar eksiksiz sayımlar yapmak ve her şeyi genel olarak gözden geçirmekti.

...düşünüyorum, öyleyse varım...felsefenin ilk ilkesi olarak kabul edebileceğim yargısına vardım.

...insanın bir şeyi başkasından öğrendiği zaman kendi kendine bulduğunda olduğu kadar iyi kavrayıp özümseyemeyecek olmasıdır.

DESCARTES

9 Mayıs 2021 Pazar

Taşların İzinde Likya

...ışık ülkesi Likya...Teke Yarımadasıdır.
bugunün okulu "lise"ye(Lycie) gönderdiği adıyla dünün aydınlığını yaşatır...ilk Aristoteles'in ders verdiği Atina'daki Lykeion Gymnasion'unun Likyalı Apollon'a adanmasıyla bilginin ışığında başka bir anlam kazanır.

Likçe'de kadın anlamına gelen 'Lada' Apollon'un ve Artemis'in annesiydi.Ana-kız-oğul...ortak tapınım merkezi Letoon'dur. Likya'nın tapınak kenti Letoon....Karanlığın üzerini ışığıyla aydınlatan Apollon'u yaratmışlar ve en çok da ona tapınmışlar.

Likçe-Grekçe ve Aramca dili...

İ.Ö. 100'lerde birlik 23 kentten oluşurmuş...Patara..800 kişi kapasiteli büyük meclisin işlevi, büyük buuşmalara mekan sağlamaktı...Periyodik toplantılar dönüşümlü olarak her kentte sırayla yapılırmış.Ancak bu demokraside her kente önemi kadar oy hakkı tanınmıştı: Ksantos,Patara,Pınara,Tlos,Myra ve Olympos'un hakları üç oy...

Likya anaerkildir...kadınlarını erkeklerden daha fazla onurlandırırlar...güçlü olan üretendir...yaşam sürdürücüdür.

...mezarlar için günlük yapı formları, ev mimarisini model alındığını göstermektedir.

İsa'dan önce 545 yıl önce, Ksanthos'un persli harapgos'a direnmesiyle yazılan ilk kahramanlık öyküsü..
Kapandıkları kentlerinde, karılarını, çocuklarını,değerli mallarını ve kölelerini kaleye toplar, ateşe verip yakarlar.Dışarı çıkar, ölüm andı içmiş Likyalılar ve savaşarak ölürler...

Telmessos...Hermapias oğlu Amyntas.Bir Ion tapınağı cephesini kayaya oydurmuştur, mezarı olarak...

Myra..Pataralı Aziz Nikolaos..orada doğmuş, öğretisini geliştirmiş...

akvadük:anıtsal kemer su taşımak için

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Gladyatör Kararını Arenada Verir

Romalı filozof, devlet adamı, hatip ve tragedya yazarı MÖ 4 yılında İspanya'nın Cordoba şehrinde doğdu...Genç Seneca'nın felsefeye olan ilgisi babası tarafından onaylanmadı çünkü dönemin imparatoru Tiberius gençliğin yöneldiği Yunan felsefesine sıcak bakmadığı gibi aşırı tavırlar sergileyen asi felseficileri de Roma'dan uzaklaştırıyordu.

Felsefesinde stoacılığın temel ilkelerini sorguladı; ölüm, kader, talih, bilgelik, doğa, inziva, korkular, ruh dinginliği...Stoa felsefesini aynı zamanda tragedyalarına ve Latin edebiyatındaki diğer eserlerine de yansıttı.

"...Sahibini değiştiren o geçici şeylerin şimdi nerede olduğunu bilmiyorum ama bana ait olan şeyler hala benimle birlikte ve sonsuza değin de öyle olucak."-filozof Stilbon

"...ben zenginliğe sahibim, sen ise zenginliğe aitsin."

"...bazı şeyler vardır ki ancak o kişi halihazırda seninleyken gösterebilir...Gladyatör kararını arena'da verir.Rakibini dikkatle izlerken, karşısındakinin bir bakışı, elinin bir hareketi, hatta bedenin hafifçe bükülmesi onun için bir uyarıdır...Sadece yan yana olmak da yetmez, anlık fırsattan yaralanmak için zihnen uyanık olmak da gerekir."

Seneca

Marcus Aurelius Antoninus - Historia Augusta

Marcus Aurelius Antoninus Augustus 161 - 180 yılları arası Roma İmparatoru. 
96 - 180 yılları arasında görev yapan Beş İyi İmparator'dan sonuncusudur ve aynı zamanda en önemli Stoacı filozoflardan biri olarak kabul edilir.

...O, Platon'u hayal kurduğu ideal yöneticidir: hem filozof hem imparator ya da hem imparator hem filozoftur.

4 Mayıs 2021 Salı

Roma'da Rhetorica Eğitimi

Cicero, İ.Ö. 55 , De Oratore
Quintilianus, İ.S 88, Institutio Oratore

Antikçağ'da...'dili ikna edecek biçimde kullanma sanatı' olarak bilinen rhetorica,  Eski Yunanca rhetorike tekhne terimi ile karşılanır. Eski Yunanca rheter ya da rhetor, toplum önünde konuşan kimse, denir. Rhetoreuo terimi ise söz sanatını icra etme, toplum önünde konuşma, söylev anlamında kullanılır.

Romalılar Eski Yunan rhetorica tekniklerini benimsedikten sonra,  rhetorike tekhne terimini rhetorica, bu sanatın uygulayıcısını da rhetor demeyi uygun bulmuşlardır.Ancak latincede çoğu zaman Oro fiilinden türemiş orator, söz sanatının uygulayıcısı anlamında kullanılmıştır

Bunların yanında rhetorica sanatını karşılamak için eloquentia (etkili ve güzel söz söyleme sanatı) sözcüğü de oldukça sık kullanılmıştır.

..Türkçe karşılıkları rhetorike tekhne ya da Latince oratio terimi konuşma sanatı, söz söyleme sanatı, belagat, söylev ya da retorik...Rhetor ya da Orator terimi ise söylevci, konuşmacı,...ya da rhetor ya da retorikçi terimiyle karşılanmıştır.

Romalıların yaptığı ayrımla, rhetorica söz sanatlarının teknik bilgisi,  rhetor bu teknik bilgilere uzman olan ve bunları öğreten kişi, oratio bir topluluk önünde etkileyici konuşma yapma, orator, bir topluluk önünde etkileyici konuşma yapan kişi olarak kaşılamak anlam karmaşasını ortadan kaldırır.

Aristoteles...Rhetorica'yı sistematik bir sanat...konuşmak suretiyle bütün ikna etme yöntemlerini keşfetme yetisi..olarak tanımlamıştır. Tekhne Rhetorike adlı eseri... 

Platon..Rhetorica'yı..bir kandırma sanatı olduğunu söyler. Diyalektiği, gerçeği bulma yöntemi olarak savunur

...bize göre, Antikçağ'da rhetorica, öncelikle, belli bir konuşma eğitimi aldıktan sonra, siyasal alanda, mahkemelerde ve çeşitli törenlerde dinleyicilerin bir konuda ikna etmek için yöntemli konuşma sanatıdır; ikincil olarak, edebiyatın tüm alanlarında kullanılan söz sanatları dizgesidir.

Eski Yunan'da..rhetorica, toplumun demokratik bir ortama girmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır.

İlk olarak İ.Ö.V...mahkemelerde halkın kendi hakkını, konuşma yetisi kullanarak savunması...Atina'nın düşü dünyasındaki ilginin insan ve toplum yaşamına kayması...sofistler...Attika rhetorları kanonu...Isokrates

...faydacı ve uygulamaya yönelik eğitim anlayışına sahip olan Romalıların 'orator' yaratma düşüncelerine cok uygundu...Rhetorica sanatı...Cumhuriyet döneminin ikinci yarısından başlayarak, İmparatorluk yıllarında yaşanan siyasal kargaşalıklardan etkilenmesine karşın...Roma'nın kültürünü oluşturmuştur.

Cicero'nun yarattığı Humanitas anlayışı rhetorica eğitimini temel alır... 
Quintilianus...Vir bonus dicendi peritus...konuşma ustası, iyi bir kişi - doğru düşünmenin ve doğru davranmanın simgesi..yaratacak olan yine rhetorica'dır

Eski Yunan...sofistler...bireysel kültür önem kazanmaya başlamıştı, yavaş yavaş insana kendi varlığını gerçekleştirmeyi başaran, kendi haklarına sahip otonom bir kişilik olarak bakılıyordu...dil ve edebiyatın önemi...sürdükleri savları kanıtlamak için eşseslilere ve mecaz kullanımlara ağırlık vermişlerdir.

Rhetorica sanatı Gorgias ile birlikte yöntemli ve düzgün konuşmanın ötesine geçip bütün edebiyata uygulanır hale gelmiştir...

Isokrates...büyük bir ahlak hareketinin de öncülüğünü üstlenen kişi oldu.Eğitim tarihinde humanist eğitim anlayışının babası olarak değerlendirilen...çıkış noktası zihinsel eğitimin yanında karakter eğitimi de sağlamaktı...Isokrates'in eğitimli insan tanımı daha sonra Romalıların...Vir bonus dicendi peritus olarak tanımladıkları ideal orator olacaktır.

Platon..Akademia
Aristoteles...Lykeion

Hellenistik dönemde...okullarda dil bilgisi ve edebiyattan başka konularda işleniyordu...Septem Artes Liberales (yedi özgür sanat)...gramer, rhetorica, dialektik, geometri, aritmetik, astronomi ve müzik....yüksek eğitim için felsefe ya da rheotrica okuluna giderdi.

Hermagoras...ileri düzeyde rhetorica eğitim-öğretiminin bulucusu...
Theophrastos..Enythmeme Üzerine ve Epikheireme...Biçim Üzerine adlı eseri teknik rhetorica bilgisi açısından oldukça önemlidir..

Cicero'nun deyişiyle 'bir oratorun bütün eylemi ve yeteneği, beş bölüme ayrılır'
1.Inventio..buluş..üzerine konuşulacak davanın temel sorunu..çürütmek yada da uygun kanıtlar...
2.Disposito...düzenleme
3.Phrasis..konuşma biçemi
4.Memoria..bellek
5.Pronuntiatio...söyleyiş

Çiğdem Dürüşken

2 Mayıs 2021 Pazar

Biraz da Film...Awakenings

 

“Awakening, basically, is a reversal of this: the patient ceases to feel the presence of illness and the absence of the world, and comes to feel the absence of his illness and the full presence of the world.”

“The human spirit is more powerful than any drug, and that is what needs to be nourished: with work, play, friendship, family. These are the things that matter. This is what we'd forgotten, the simplest things.”

“When my son was born healthy, I never asked why. Why was I so lucky? What did I do to deserve this perfect child, this perfect life? But when he got sick, you can bet I asked why. I demanded to know why. Why was this happening?”


Anadolu'lu İnsan Olmak

"İnsanın dünyası kültür dünyasıdır.İnsan içinde yaşayacağı bu çevreyi kendi yaratır.Yarattığı çevre onu etkiler, biçimlendirir, yeniden yaratır...İnsan çevreyi, çevre insanı yaratır.Çevresi için bir şey yapmayan insan, kendisi için de bir şey yapmıyor demektir."

Kültürsüzlük mimarlığın en büyük engelidir.

...Almanya'daki, İngiltere'deki, Danimarka'daki bir yapıya öykünerek Türk çocuklarının eğitileceği bir yapı yapılamaz, yapılmamalıdır.Önce demokrat, düşüncesinde özgür, soru soran, çağdaş, kendi coğrafyasını, geçmişini bilen,insan sever...bizim koşullarımıza göre, yönteminin bilimsel araştırması gerçekleştirilmeli, eleştirisi yapılmalı.Sonra bizim koşullarımızın mimarlığı yaratılmalı.

Umudum, yaratmanın ne olduğunu başkalarından daha iyi bilenlerin, çocukları yaratmada rahat bırakmaları...

Çocukluğunuzu hiç unutmayın, hiç bırakmayın...Bağımsızca düşünün, düşündüğünüzü bağımsızca ortaya koyun.

Temelinden girişmezsek neyi çözebileceğimizi sanacağız bakalım...

Daha yarım yüzyıl öncesine dek, tarımın, insanın kendi besinin üretmesinin Anadolu'da başladığı bilinmiyordu...İnsanın kendisi, doğasını tanıma istencinin bilincine vardıkça geleceğe inancınız artacak.

Kirli havada temiz soluk alabilmek çok zor.

Her şeyi kendi sırtınızdan öğrenmeyin.Paylaşın eksikleri, artıkları...

Kültürel altyapısı olmayan ya da yarım yamalak kişinin yapacağı her şey yarım yamalak olacaktır.

Bütün Köy Enstitüleri, aydınlatma özekleri olan yeni çözümlere kavuşturulmalı...Öyle değil mi?

Konuşma iş yap!...Yitirecek saatin bile yok.Hele günün, ayın, yılın hele hiç...

Hele sekiz dokuz yaşlarındaki kızları da torbalanmış görmek kişiye denizin serinliğini bile unutturuyor.Kendi çocuğuna ahlaksızlık gözüyle bakabilmek nasıl bir duygu ki?

Bu bildiri nasıl başlıyordu biliyor musunuz?
Bin yıllık kültür tarihimiz...
Binlerce yıllık değil, bin yıllık!
Geri kalanını kime bırakıyorlardı ki?

Elbette hep uyanık olmak gerekiyor, görebilmek gerekiyor...
Yürekli vatandaş olamadınız mı birileri sizi sıraya sokmağa kalkışıyor.

Orhan Pamuk'u kutluyorum...onların en çok önemsedikleri ödülle düzeyini batılılara da onaylatmıştır...Bu işin içinde politika varsa da bu onların düzeyini gösterir, bizimkini değil!

...kendi umutsuzluğunu karşısındakine bulaştırmak...Türkiye'ye gerçek anlamda kötülük etmek.
Kim o ağıt yakan kim
O umarsız olan
Umut doluyum
Tastamam anadoluyum

Hıristiyan Yahudi'ye okkalı bir tokat atmış.yahudi ne oluyor derken, Hıristiyan açıklamış:
-Siz İsa'yı öldürmüşsünüz!
-Yahu deli misin? O iki bin yıl önceydi...
-Bilmem, ben yeni duydum.

Mimarlık, olanakları en iyi değerlendirip, en iyi, en ekonomik yolda kullanarak, insancıl yaşam ortamları yaratmaktır.Tek ölçeği vardır, her anlamda: İnsan...

..yazı Mezopotamya'da bulunmuş, günümüzden 6000 yıl önce..oradan da 2000 yıl sonra Anadolu'ya geçmiş...Anadolu'dan bugun bizim Yunanistan dediğimiz Hellenistan'a 1200 yıl sonra geçmiş...Troya'da savaşanların karşıdan gelenleri abc'siz iken, Anadolu'yu savunanlar yazıyı biliyorlardı demek ki...

Dilin düzeyi düşünceyle, düşüncenin düzeyi dille anlaşılır.Anlaşıldığı ölçüde anlatabiliyor demektir dil.

Kendimizi değiştirmediğimiz gün yaşanmış bir gün değildir.

CENGİZ BEKTAŞ

29 Nisan 2021 Perşembe

Beyaz Geceler

Harika bir geceydi, belki de sadece gençken yaşanabilen gecelerden biriydi...Gök öyle yıldızlıydı, öyle aydınlıktı ki, ona bakınca insan ister istemez kendi kendine soruyordu.Böyle bir göğün altında huysuz ve kaprisli insanlar yaşıyor olabilir mi gerçekten?Bu da genç bir soruydu, sevgili okur, çok genç, ama Tanrı böyle soruyu eksik etmesin yüreğinizden!

Yarın buraya gelmeden edemem.Ben hayalperestim...

Yeni düş - yeni mutluluk!Yeni bir lezizi baştan çıkarıcı zehir! Ah, ona ne bizim gerçek yaşamımızdan!

..çevrende insan kalabalığının canlı girdabının nasıl kükreyip dönendiğini duyarsın, duyarsın, görürsün nasıl yaşıyor insanlar -gerçeklikte yaşıyorlar, görürsün, yaşam onlar için ödünç alınmış değil, yaşamları uyku gibi, hayal gibi uçup gitmiyor, yaşamları sonsuza dek yenileniyor...o zaman nasıl da neşesiz ve sıradanlık ölçüsünde tekdüze oluyor.

Hissedersin sonunda yorulduğunu, sonsuz çabada yorulduğunu bu yorulmaz fantezinin, çünkü sonuçta olgunlaşırsın, önceki ideallerini geride bırakırsın: Küle. kalıntıya dönüşürler, eğer başka bir hayat yoksa, onu bu kalıntılardan inşa etmek gerekecektir.Bu arada ruh hep başka bir şey diler ve ister!Ve hayalperest boş yere, külleri karıştırır gibi eski hayallerini karıştırır, o küllerde bir kıvılcım olsun bulmaya çabalar....ondaki daha önceden tatlı tatlı gelmiş, ruhu huzursuz etmiş, kanı kaynatmış, gözlerden yaşlar akıtmış ve kendisini görkemli biçimde kandırmış olan şeyi tekrar diriltmek için.

...sanki bir sakika bütün bir asır sürmeliydi ve sanki bütün yaşam durmuştu benim için...

Nastenka: Neden o siz değilsiniz? Neden o sizin gibi değil? Onu sizden daha çok seviyor olsam da o sizden daha kötü.

Nastenka:Neden en iyi insan bile sanki bir başkasından bir şeyler gizliyor ve ona karşı susuyor?...Herkes gerçekte olduğundan daha katı görünmeye çalışır, sanki herkes açıkça dışa vurursa duygularıyla alay edileceğinden korkmaktadır...

"Yani biz artık sonsuza dek beraberiz, öyle değil mi?"
"Ah!Nastenka! Bir bilseydin şimdi nasıl bir yalnızlık içindeyim."

Dostoyevski

25 Nisan 2021 Pazar

Rubailer


Celaleddin Rumi (1207) Belh'te doğdu.Devrin en büyük alimleriden olan babası bu şehri terk ettikten sonra...Larende'ye geldi...Selçuk Sultanı Alaeddin Keykubat'ın davetiyle Konya'ya yerleşti.

"Seninle beraber olduğum zaman sevgin beni uyutmaz.
Sensizken de hasretinle gözlerim uyku tutmaz.
Her iki gecede de ben yine uyanık kalırım.
Bu iki uykusuzluk arasındaki farkı artık sen anla!"

"Senin tuzağından gönlüm evine kaçtım.
Halbuki gönlüm tuzak oldu ve
ben gene sana tutuldum."

"Çok bilgili olan akıl, senin aşkından bihaberdir, gafildir.
Seni özleyen yürek ateşler içinde uyur.
Eğer gözsüz ve gönülsüz uyuyacak olursam şaşmayın.
Zira iki gözüm kan olmuştur, uyuyan gözlerim değil, kandır."


"Zehir içmişim, şeker bana kar eder mi?
Benim için 'Onun ayağına zincir bağlayın' diyorlar
Halbuki deli olan gönüldür, ayağıma zincir vurmak neye yarar?"

"Şarap senin kadehinden olursa mestlik iyidir.
Senin aşkının varlığı içinde öyle yok oldum ki,
Yokluk bin varlıktan yeğdir."

Mevlana